GÜZEL VAN
ADNAN ÖZKAN
Gelmediysen, görmediysen gel hele
Neredeymiş, neresiymiş bil hele
Kalesini, ovasını gör hele
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Hep güneşli yazı-kışı dinlemez
Gelip o'nu görmeyenler bilemez
Güzellikte başka il'e benzemez
İlhamını o'ndan almış güzel Van
İlçeleri birbirinden güzeldir
Hele Erciş güzellikte özeldir
Gevaş desen güzelliği ezeldir
İlhamını ondan almış güzel Van
Edremit'in çarşısına var hele
Selam verip Van Gölü’nü sar hele
Artos Dağı başlarında kar hele
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Akdamar'ın destanını gel oku
Gürpınar'da desen desen çul doku
Dağlarında kekik, sümbül, mis koku
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Erek Dağı kartalların otağı
Özalp dersen koyun-kuzu yatağı
Ne güzeldir Bahçesaray, Çatak’ı
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Bardakçıdan beri Zeve dur! hele
Bura şehit yatağıdır bil hele
Ruhlarına bir Fatiha ver hele
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Mollakasım meyve- üzüm bağları
Kurubaş’ın cacık, tereyağları
İhya eder hastaları, sağları
İlhamını o'ndan almış güzel Van
Bahçıvan’ı, Ğarabas’ı, Erek’i
Çavuşbaşı belkemiği, direği
İskele ‘de atar Van'ın yüreği
İlhamını o'ndan almış güzel Van...
DÜNYA BOŞ
NURAN DEMİRHAN
Dünya yalan her şey boş
bulutlar avare, havai dolaşırlar
yağmur yağmaz
çünkü ağaçların içleri boş
Gelen giden hayal kurar,
herkes kendine medet arar
işi zordur, kör şeytana uyan
önünde sonunda bu yalan dünya
Dünya boş, yalana riyaya uyma
ne incin, ne incit canları yakma
hiç kimse için kafanı yorma
var gücünle çalışsan da dünya boş
Mal mülk para ile nispet edenler
en sonunda toprak olup giderler
inanmazsan dönde arkana bak
var gücünle çalışsan da
dünya yalan, dünya boş
Gördüm ki bu dünya boş imiş
baharın sonu yaz imiş
yaz gelmiş, güz bitmiş
kışlar yine çetin geçmiş
dünya yalan, dünya boş
Her şey fani her şey yalan
menfaat uğruna sattı insanları,
gitti yoluna,gelen giden hayal kırıklığı
dost bildiklerin yavaş yavaş gitti gitti yoluna
dünya yalan dünya boş.
GÖNLÜMÜN EFENDİSİ
ÖZNUR BALABAN
Umutsuz...hırpani...divane...meczup
Mağrur yüreğim yalnız ona mağlup
Zira mahfuz şafakta...gizli... şua...
Dilimden düşmeyen en güzel dua
O Gittiğim yolun tek menzilidir...
Yokluğun ufkunda beliren serap
Mahşersiz cehennemin kendisidir
Vahası olmayan kör duraklarda
Yolluksuz katıksız divane seyyah...
O Seyyah gönlümün tek sahibidir...
Nefesin içime kaçmış bir hayat
Ben o olmadan yaşayamam heyhat
Gel tut elimi olmayalım bedbaht
Yüreğim saray hem kurulduğun taht
O Sultan gönlümün efendisidir...
Ber’â bekliyorken berd’e tutuldum
Murâd umuyorken derde tutuldum
Turkuaz masaldım zerd’e tutuldum
Menbaim fânidir...ahvalim berbat..
O Mecnun gönlümün efendisidir...
Bir yanım şahindir bir yanım ökse
Yüksünmem yaş olup gözümden aksa
Takdir kafesimden canımı çekse
Dünya bir olsa da gözüme baksa
O Şahin gönlümün efendisidir...
Bin kez can bulurum lûtfuyla gelse
Hazelim Semadan zülfünü dökse
Nasıl çok sevdim onu ah bir bilse
Pençelerin sunup kalbimi sökse
O Arslan gönlümün efendisidir...
Gönül...dert vermiyor bir fasıla da
Merâmın gurbette... kendin sılada
Hiç adın geçmez mi hoş bir dilâda
İşte o gamzenin tek handesidir...
O şarkı gönlümün son bestesidir...
O Şair gönlümün efendisidir...
ŞÜKÜRLER BİTMEDİ LAL DİLİMDEN
VEDAT YARIŞAN
Dur
hiç zahmet etme
gel demlen gönlümde
dizlerine serilir ikramım,
öylece kal heybemde
Daha
şükürler bitmedi dilimden
varlığınla
bir elhamdulillah
Oysa
günahkardım her sabah
sırtımda yılların yükü
lal dilimden
hiç eksilmedi dua
ESKİ VAN’DA RAMAZANLAR
ÜMİT KAYA ÇELEBİ
‘Ramazan geldi dayandı
Camiler nura boyandı
Top atıldı, kandil yandı
Kalbimiz ona inandı.’
Bilindiği üzere ramazan ayı, Müslümanlar için kutsal bir aydır, bu aydınlık, huzur dolu günlere On Bir Ayın Sultanı diyenler vardır. Bu mübarek ayda oruç tutmak, ibadet etmek, özellikle bu günlerde fakirlere, düşkünlere yardım etmek halkımızın arasında maddi ve manevi açıdan her zaman çok büyük önem arz etmiştir. Ramazan günlerinde Van’da camiler dolup, taşar. Teravih namazlarıyla okunan ilâhiler, söylenen maniler, namazdan sonra evlerde geç vakitlere kadar yapılan eğlenceler, yapılan sohbetler birlik ve beraberliğimizin oluşmasında bir başka güzellik taşırdı.
Ramazan ayı için her zaman bolluk ve bereket adı denilmiş ve halk arasında ‘Ramazan bereketiyle gelir’ denilmiştir. Ramazanın gelişi insanlara ayrı bir heyecan getirir ve insanlar izzet-i ikramdan asla korkmazlar yerler, yedirirler, fakirleri, muhtaçları, yetimleri, öksüzleri de unutmazlardı. Bunu düşünerek şöyle derlerdi:
‘Hamd eyle daim Yezdan’a
Gark etti bizi ihsana
On bir aydır hasret idik
Şükür erdik ramazana.’
Yaşlılarımız ramazan ayı gelende: Ramazan fikir, zikir şükür ayıdır’ derlerdi. O eski 11 mahalleli tertemiz pırıl pırıl sokakların, toprak evlerin yer aldığı Van’da herkes ramazanı karşılamanın heyecanını taşırdı. Özellikle kadınlar Ramazan girmeden evdeki gerekli temizlikleri yapar ve tertemiz bir şekilde ramazanı karşılamak isterlerdi.
Bu nedenle halılar silkelenerek şiritlere (iplere) asılır ve iyicen tozu alınırdı. Tek katlı veya iki katlı evler kireç alınarak bir güzelce badana yapılır ve evler mis gibi kokardı. Evlerin içi tabanı tahta olduğu için tahta fırçası ile silinir, tavanların örümcekleri alınır, camlar silinir ev dört dörtlük bir temizlikle ramazana hazır olurdu. Van’da yokluk ve sıkıntının had safhada olduğu o yıllarda şimdiki gibi her şey bulunmaz ve bulunsa bile alınamazdı.
Onun için herkes imkânı nispetinde ramazanı idrak ederdi. Ramazanda sahurlar ayrı bir heyecandı biz çocuklar için. Ramazanın dini manada önemini bilemediğimizden bizde o manevi rüzgâra kapılıp giderdik. Yatağa girmeden annemize, babamıza yalvarırdık ne olur beni de sahura kaldır diye. Kaldırmadıkları zaman kızar küserdik niye sahura kaldırmadın diye.
Sahura nasıl kalkardınız diyeceksiniz değil mi? Sahura bizi ilk çocukluk yıllarımızda Defçi Fethi kaldırırdı. Elinde defi ile sokak sokak gezer herkesi sahura kaldırırdı. Burada şunu söyleyeyim. Defçi Fethi gezdiği zaman evdekilerin uyanıp uyanmadığına bakar eğer lambalar yanmamış ise cama yaklaşır ve ev sahibinin ismini söyleyerek onun kalktığından emin olmadan o evin önünden geçip gitmezdi.
Mesele laf olsun diye şimdikiler gibi bahşiş toplamak değildi. Bahşiş işin önemsiz bir tarafıydı çünkü dese demese bayram günü herkes kendine yakışır şekilde onunda hakkını öderdi. Ramazan davulcusu 80’li yıllardan sonra Van’da tebelleş oldu. O yıllara kadar hep def veya darbuka ile sahura kalktık. Defçilerde mani falan bilmezlerdi öbür taraflarda olduğu gibi. Yalnız kalkın sahura derlerdi hepsi o kadar.
Sahura kalkmanın bir diğer yolu da saati kurup o saatte kalkmaktı. O yıllarda Serkisof, Zenit, Nacar gibi zemberekli saatler vardı. Saat kurularak o saatte kalkılırdı. Sahura kalkıldığı zaman uykulu mahmur gözlerle herkes bakır sininin etrafına kümelenir ancak nedense hep kaşıklar üzüm hoşafına dalardı. Biz çocuklar için en önemlisi sahurda hoşaftı. Ama büyükler oruç tutacakları için yapılan, gavut, murtuğa iyi tutar diye bunlar genelde en çok yenilenlerdi. O yıllarda şimdiki gibi tahin pekmez pek sahur sofrasında bulunmazdı.
Sahurda bir yandan yemek yenirken beri tarafta çay hazırlanır ve çaylarda içildikten sonra biz çocuklar yatağa atlarken büyükler abdest alır ve sabah ezanını bekler ve sabah namazını eda ettikten sonra da onlarda yatarlardı. Van’da o yıllarda hemen hemen herkesin tandır evi olduğu için herkes kendi ekmeğini kendisi yapar taze taze mis gibi lavaş, taptapa, çörek ramazanda iftar sofrasına ayrı bir güzellik katardı. O zamanlar biz somun ekmeğe her tarafta olduğu gibi ‘Francala’ derdik ve ekmek bin gramdı. Fırından ekmek almağa gidenlerin büyükçe mendilleri vardı ve o mendilin içine aldıkları ekmekleri alıp bastonun ucuna takar eve gelirlerdi. O da ayrı bir güzel ve ilginç görüntüydü.
Zaten o yıllarda bir şey alınırken ya sepete bırakılır veya daha sonraları fileye bırakılırdı. Fırınlarımız sayılıydı ve bu fırınların çoğu da Karadenizli hemşerilerimiz e aitti. Bu fırınların çoğu tarihe karıştı Tek kalan Numune Fırını. Diğer Fırınlar Erzurum Fırını, Cumhuriyet Fırını, Halk Fırını, Şişkonun fırınıydı. Vanlı hemşerimiz İbrahim Talay ise pide ekmek ve çörek çıkarıyordu. Ramazanda iftarda sıcak pide de çok güzel oluyordu. Gündüz evdeki hanımlar durumlarına göre akşam iftar için kurdukları ocak ve gaz ocağında iftar yemeklerini hazırlarlardı. Mesela bir iftar yemeğinde en başta şehriye çorbası en başta gelirdi. Bunun yanı sıra yanında kuru fasulye, sedri pirinciyle yapılan bir pirinç pilavı da iyi giderdi. Kaşık tatlısı da yemeğin sonunda makbule geçerdi.
İftar sofrası hazırlanırken gözler caminin şerefesinde yanacak ışıklarda, kulaklar ilk önce okunacak ezanda veya ramazan topunda olurdu. Artık hangisi önce duyulsa hemen oruç açılırdı. Bizim evimiz Küçük Camiye çok yakın olduğu için hep gözümüz ve kulağımız orada olurdu. Van’da Ramazan topu her yıl atılırdı. Daha sonraları bu güzel gelenekte ortadan kalktı. Ezen okunur okunmaz oruç tutanlar ya su ile veya zeytin tanesi ile oruçlarını açarlardı. Zaten biz Vanlılar zeytini sadece ramazan aylarında soframıza getirirdik. O yıllarda hem yokluktan hem de otlu peynir alışkanlığında zeytini fazla önemsemezdik. Van cacığı, otlu peynir bu günkü gibi bizim vazgeçilmezlerdendi.
İftarı besmeleyle açıp Elhamdülillah la kapattıktan sonra Büyükler kalkar akşam namazını kılarlardı. Ondan sonra dedemiz, babamız 8’lik tütünlerden bir sigara sarıp keyifle tüttürürlerdi. Onun arkasından sırada semaverden demli çaylar yudumlandıktan sonra yavaş yavaş küçük cami veya büyük camiye doğru yol alınırdı. Biz teravih namazlarını genelde küçük camide kılardık. Hafız Hamdi Atak’ta zaten bizim mahallede otururdu.
Teravih namazını kılarken ha bire yer değiştirir, bazen kıkır kıkır gülerken büyükler uyarır ama yinede büyükler bizi kırmazlardı. Maksat çocukların ayağı camiye alışsın. Böylece teravih namazı bittikten sonra büyükler kahvelere veya tanıdıklarına gider çay faslı, sohbetten sonra evlerine dönerlerdi. Tabi bu arada esnafta işine gider gece bir vakte kadar çalışırdı. Özellikle eskiden takım elbise diktirmek bir moda olduğu için terzilerin işi bayram sabahına kadar sürerdi. Konfeksiyonun daha tam Van’a hâkim olmadığı o yıllarda büyük, küçük herkes mutlaka birkaç senede bir takım elbise kestirirdi. Bu elbiseler genelde hep bayrama hazır olurdu. Ayrıca ramazan geceleri genelde geç saatlere kadar açık olurdu.
Bu arada biz küçüklerde orucun dini manada ne olduğunu bilmezdik ama meraktan oruç tutmak isterdik. Bezende biz çocuklar oruca alışalım diye sabahları bir şey yememize müsaade etmez ha bire oyalarlardı. Nereye kadar dayanırsak ondan sonra bakarlardı ki çocukcağız artık açlığa dayanamıyor ondan sonra yemek verirlerdi. Bu arada maksat çocuğun açlığa tahammülü ölçülürdü. Bazen annemiz veya babamız sırtlarına alıp gezdirirlerdi orucu daha uzun süre sürdürebilmemiz adına. İşte bir vakte kadar niyetsiz tutulan bu çocuk orucuna da ‘Tabak Orucu’ denirdi.
Ramazanın Kur’an ayı olması itibariyle erkekler gündüz camilerde cüz dinlerlerdi. Bu arada evdeki hanımlarda o zamanlar şimdiki böyle bol Kur’an bile yoktu. Kaset, CD vs. gibi şeylerde zaten yoktu. Kadınlarda hep evlerinde olmaları hasebiyle Ramazan Ayında Siirt’ten çoğu genç olmak üzere hafızlar gelirdi ve bu hafızlar bir miktar para veya hediye karşılığında istenilen evlerde her gün bir cüz okurlardı. Ve bu hatimde arife günü bağışlanırdı. Evde hafız okutmaya herkesin gücü yetmezdi gücü yetmeyenlerinde hafız tutanlar evlerine çağırır gidenlerde o ev sahibinin hayrına 30 gün cüz dinler ve hatim bağışlarlardı. Onlarda imkânları nispetinde ufak hediyeler getirerek hafız efendiyle helalleşirlerdi. Kadın olsun erkek olsun mahallede, sokakta akrabadan öte bir dayanışma sergilenirdi.
Van’da geçmişe dönüp baktığımızda geceleri Karagöz-Hacivat, orta oyunları, meddah gibi oyunlar yoktu. Tesadüfen bir müzik veya tiyatro kumpanyası şehrinize uğramışsa imkânınızda varsa gidip seyrederdiniz. Ramazana has olmasa bile eğer mevsim yaz ise şimdiki merkez bankasının bulunduğu yerde bulunan yerde sahne kurulur ve sizde imkânınız varsa gelen sanatçıları dinlerdiniz. Veyahut ailece şehir parkına giderek orada biraz zaman geçirebilirdiniz. Ramazan eğlenceleri yönünden maalesef geçmiş yıllarda Van çok fakirdi.
Ramazan bize nur oldu
Kalbimize sürûr oldu
Aç gözün hab-ı gafletten
Begim vakit seher oldu.
Şekerim var ezilecek
Tülbentten süzülecek
Ver bahşişimi gideyim
Çok yerim var gezilecek
Besmeleyle çıktık yola
Selam verdik sağa, sola
Ey benim aziz efendim
Ramazan- Şerif hayrola
Davulumun sesi kaba
Emeklerim oldu heba
Bahşişimi hazırlayın
İşte geldi bekçi baba.
Dilden keser zail ola
Zevk-ü sefa kâmil ola
Efendim de devlet ile
Maksuduna nail ola.
Küsler gelir barışır
Sevgi olur sitemler
Mümin nura karışır
Kalkar bütün elemler.
Kalenin ardı pınar
Elimi soksam donar
Orucu tutamazsın
Yüreğim ona yanar.
Okudum yazar oldum
Avare gezer oldum
Her gün börek istiyor
Nefsime kızar oldum.
Rabbimin melekleri
Geziyor felekleri
Bu ay ikram edenin
Zay olmaz emekleri
Sofrada fakir olsun
Tabağı çukur olsun
Karnı doyduktan sonra
Duayı okur olsun
Asalet kanda olur
Her şey imanda olur
Kefenin kıymeti yok
Fazilet tende olur
Bir elma beş olsaydı
Armutla eş olsaydı
İftarda hurma yemek
Bize nasip olsaydı.
Tavşana kurdum pusu
Gelir yahni kokusu
İftarda az yemeli
Sahurda çok doğrusu
İftar vakti oldu mu?
Ayran tasa doldu mu?
Yanındaki fakire
Yemek veren oldu mu?
Melekler yere iner
Arza bir huzur siner
Kadir gecesi Allah
Mü’mine rahmet diler
Bayram geldi neş’emize
Düğün dernek köşemize
Aman dostlar barışalım
Şeytan gitsin peşimizden.
BİR ANI, BİN AH
HAMİDE DONMUŞ
Birlik İş Adamları Platformu’nun davetine icabet etmek gerekirdi. Gerekli yolculuk işlemlerini tamamlayarak ticari taksiyle Van havalimanına geçmeyi tercih ettim. Çünkü uçuş saatine yetişmeyebilirdim. 2 saat sonra İstanbul Sabiha Gökçen limanına ulaştım.
Valizimin bir bölümünde Van ilimize ait lavaş ekmeği, otlu peyniri, ilimizin kahvaltı sofralarında eksik olmayan tahinli, peynirli, cevizli, çörekler bir kaç kilo da uçkun vardı. Dostlarıma eli boş gidilmezdi ki, diyerek birkaç parça hediyelik aldım. Haliyle valiz ağırdı. Tekerleklide olsa taşımak benim gibi Halluks Valgus ameliyatı geçiren her iki ayak parmaklarında platin olan biri için taşımak güç ve eziyetti.
Valizimi sürükleye sürükleye çıkış kapısına doğru ilerledim. Hemen dışarıda sarı renkli sevimli ticari taksitlere doğru yöneldim. Valizimin ağır olduğunu anlayan taksi şoförü koşarak "Buyur annem." diye seslendi. Valizimi taksinin bagajına yerleştirdi verdiğim adrese beni selametle bıraktı. Tabii taksi şoförü şivemden doğulu olduğumu anlamış ki dayanamayarak "Ablam, annem Van’dan mı geliyorsun?” diyerek bana ilk sorusunu yöneltti. “Elhamdülillah Van’dan… Vanlıyım kardeşim." dedim. Seyahat boyunca Van'da 1999'da yaptığı askerlik anılarını Van halkının misafirperverliğini, tandır ekmeğini, hâlâ tadı damağında kalan mende, siyabu, dağ kekikli naneli kuzu etli zengin ve acayip lezzetli keledoş yemeğini helise ve ayran aşı çorbasını överek anlattı. O anlattıkça ben gurur duydum. Van’a bir kez daha âşık oldum.
"Ahhh canım Van, vatanım Van, cennetim Van diye yüreğimden mırıldandım." Van Gölünde gerçekten canavar olup olmadığını sordu. Cevap verecektim ki verilen adrese geldiğimi fark ettim. Kısa bir cevapla " Taşını, toprağını yemeğini suyunu havasını misafirperver insanını onca övgü ile söz ettin. Bu özel ve güzel olan Van’da sence canavar olur mu kardeşim." dedim. "Olmaz ablam, olmaz." demesinin ardından adrese yöneldim. Yerleştim… Neslihan arkadaşımla çay kahve derken uyumuşum. Yorgunluğun etkisiyle sabah geç uyandım. Hemen en yakın taksiciyi aradım. Toplantıya geç kalmıştım. İstanbul Tuzla’dan Kartal’a geçmem gerektiğini söyleyince taksi şoförü, merak etme abla, dedi. Taksiye bindim. Toplantıya yetiştim. Toplantı sonrası hızlı trenle Ankara’ya gitmem gerekiyordu. Arkadaşlardan biri atla taksiye 15-20 dakika sonra hızlı tren garına varırsın demesi üzerine tekrar taksiye bindim. Hızlı trene yetiştim. Bir kaç saat sonra vardım başkent Ankara’ya. Hızlı tren garından gözlerime sarı siyah renkli üzerinde ticari taksi yazılı araçlar ilişti. "Kızılay’a gideceğim." dedim.
Taksici "Abla boşuna fazla ücret verme az ilerde servis geçiyor. Bekle gelir." dedi. Evet, servise bindim. Otele yerleştim. Yorgun bedenimle düşünmeye başladım. Toplantıya yetişmek için taksi, acil hasta için taksi, uçağa binmek için taksi, düğün ve nişan töreni için taksi, yolda kaza yapanlara yardımcı olabilmek için taksi, cenaze töreni için taksi, otogara gitmek için taksi, gecenin herhangi bir saatinde ihtiyaç halinde taksi, söz verip sözünde durmak için taksi, dakik bir insan olabilmek için taksi, kadın doğum için taksi...
Taksiler hayatımızın merkezi olmuş. Her adımda taksi hızlı ve güvenilir seyahat için taksi. Oysa günlük hayatımızda hiç eksik olmayan taksicilerin pandemi sürecinde zor anlar yaşadığını kovid hastalarını bir ambulans gibi nasıl taşıdıklarını düşünmüyoruz. Bir de çoğu Covid-19 yasaklarından dolayı alışamamış çalışmadığı gibi birde esnaflara verilen hibelerden de faydalanmamıştır.
Tüm zor anlatımızda Hızır misali bizlere yetişen taksici kardeşlerime selam olsun. Sizlerin hakkı ödenmez. Görevini kötüye kullananlara da Rabbim hidayet etsin.
TABİP
MEHMET AKÇAY
Elin vurma sen yarama
Birak canım alsın tabip
Üfürme hiç göz cirama
Değme yanık kalsın tabip
Değişmez insanın huyu
Gözler görmez duymaz duyu
Canım istesede suyu
Verme gülşen solsun tabip
Göz açamam başım döner
Sızı bedenime iner
Açık yaram durmaz kanar
Sarma çilem dolsun tabip
Yaram derin emek verme
Göz atıp sırrını görme
Kendin yorup neşter vurma
Kesme olan olsun tabip
Çalariyım yedim bakla
Sağlık terse artı takla
Yoğun bakıma al sakla
Koyma yarım gelsin tabip.
AK GÜVERCİN
AYŞE KARADAĞ
Ak güvercinler salsam evrene kaç yazar
Kanatlarında nasıl amaç saçılmadıkça
Bilmem hangi ülke atmacalarının
Boz çatılarda tünediğini göremedikçe
Şehitler gaziler arkasız evlerin çocuğu
Ak güvercinle boyasam haritaları
Ne çıkar…
Testere dişli celladın ağzında yaşamlar
İzleri görünür tabutların üstünde
Ölüm marşları da yoktur üstelik
Suçluları tutuklanmış yürekler
Beyninden köreltilenler var arada…
Ak güvercine boğsam gökyüzünü
Korkarım avlanırlar havada
Düşünen beyinler mi dediniz
Satılmış bir kısmı
Kalanların sıfırlanmış değeri
Ederi yokson kalanlarkabala.
Ben her gün inadına inançla
Güvercinler besliyorum yarınlara
Koca adamların yüzüstü bıraktığı
Kararsız çatılara…
BENİM ADIM VAN
FAYSAL DEMİR
Şehr-i Van demişler adıma evvelden,
sular akmış dört yanımdan benim
bir yanım mavidenmiş, masmavi
bir yanım yeşiller içinde
Sularda yükselen çığlığa Ahtamara
yankılanan ezgiye Siyabend denilmiş
aşklar ah ile sonlanırken bu diyarda
göllerin sevdalıların gözyaşlarından
geldiği inanılırmış ey Van
Ondandır sularının berrak oluşu
kendine has maviye kardeş olması
umuda hep gebe kalışı, ondandır
Kaleler burçlar dikilmiş gönlünde
krallar taht kurmuş dört bir yanında
"dünyada van ahirette iman" düsturuyla
nefes alınmış hem bağında hem dağında
İpekler serilmiş yollarına, ey Van
bağların, bahçelerin meyveye durmuş
Hasan Sabbah’ın hayalini süsleyeninden
Evvelden alırmış peynirin kokusunu
tandır sıcağı, balık bereketi, kedi gözü
adına Mezopotamya demişler, Anadolu
adına vatan demişler ey Şehr-i Van.