VEFALIDIR AT
OZAN ALPER ALPEREN
Her sabah binerek, sürerdik dağa
Yolculuğu hoştur, vefalıdır at
Bazen yakın yola, bazen ırağa
Yollarda yoldaştır, vefalıdır at
Hele şahlandı mı o zaman sen gör
Dörtnala kalkınca, durdurması zor
Nardan bir tutkudur, geçilmesi zor
Sevdası ateştir, vefalıdır at
Dörtnala sürünce bana mı demez
Olur ya düşersen, bırakıp gitmez
Tutkudur, insanda sevdası bitmez
Sevdadır, o aşktır, vefalıdır at
Biner koştururduk cenkte, savaşta
Düğünlerde yapılan her bir yarışta
Türk derken at gelir akla en başta
Hasmı vuran taştır, vefalıdır at
Seni yarı yolda komaz, yoldaştır
Sırlarını ele vermez, sırdaştır
Derdine ortaktır, dosttur, gardaştır
Sır vermez, sırdaştır, vefalıdır at
Üç şey çok sevilir, at, silah, avrat
Avrat ve silahın kardeşidir at
Atların içinde ille de kırat
Koç yiğitte döştür, vefalıdır at
İster Mustang olsun, istersen Safkan
İster Arap Atı, istersen Morgan
İnsana sadıktır mübarek hayvan
Saltanattır, köşktür, vefalıdır at
Rüzgârda köpürür altın yelesi
Yetişmez hızına toynağın sesi
Hızına renk katar nal parıltısı
Dört bir yana koştur, vefalıdır at
Sorarsan anlatır o, ölümleri
Üstünde savaşan ölümsüzleri
Ve terkinde kaçır-dığın kızları
Alper’e candaştır, vefalıdır at.
PEMBELİĞİN ZARAFETİ
YUSUF KAZAK
Kavimler mozaiğinde, imkânsızlıkların içinde çareler ve mucizeler meydana getirme konusunda pek mahirdir Japon halkı. Aman vermez görünen coğrafyalarına hükmetmelerini sağlayan sır, onların insana ve doğaya karşı gösterdikleri müthiş nezaket ve saygıda gizlidir hiç şüphesiz. İnsana ve doğaya karşı sürekli bir boyun eğme hareketi sergileyen bu nazik halk, eğildikçe yükselmenin onuruna erişmiş ve coğrafyalarının, onları ihya ederek şan ve şeref vermesine her daim tanıklık etmiştir. Yaşamlarının ve kültürlerinin merkezine aldıkları Güneş, onların muazzam bir tevazu ve zarafet ile örülü ruh dünyalarını ve kâinata yaydıkları kıymetli aydınlığı temsil etmektedir. Öte yandan ülkeyi saran sayısız yanardağ, Japon halkının, derinlerinde taşıdığı bilgelik ve hikmet ateşine bir atıfta bulunmaktadır adeta. Kocaman denizlerin, fırtınalı vakitlerde coşup korkunç ve hırçın bir vaziyete büründükten sonra yüreği büzüşen bedenlere harikulade bir berrak manzara sunması gibi Japon halkı da, kültürünün alt tabakalarında taşıdığı savaşçılık ve sertlik özelliklerine karşılık, insanı hayretler içerisinde bırakabilecek incelikli ve zarif detaylar taşımaktadır. Samuraylar; atılganlıkları, savaşçılıkları, acımasızlıkları ve kılıçlarının keskinliğiyle bilinir fakat bir de gözü korkutan bu manzaranın ardında, onların insanı terbiye etme ve kemale erdirme noktasında en önemli unsurun karşılıklı saygı ve doğanın merkeze alınıp ondaki derin boyutların insana aktarılmasına dayanan incelikli disiplinleri vardır.
Bir başka ayrıntı da, bu ışıklar saçan halkın, akıllara durgunluk veren sanatsal boyutudur. Chado denilen çay sunma törenleri, konuğa saygının ve nezaketin zirve noktasıdır. Kintsugi olarak adlandırılan hasarları hoş görme sanatı, onların en ümitsiz vakaları bile bir sihirli dokunuş ile canlandırabilmelerinin temsilidir. Öte taraftan Japonlar, Bonsai denilen ağaç küçültme sanatı ile ruhlarını tam manasıyla doğanın emrine amade kılmanın zevkine varırken, çiçek düzenleme sanatı olan İkebana vasıtasıyla da tabiatın, onların gönül dünyalarına bahşettiği renk cümbüşünü pek hoş çiçeklerle yansıtırlar.
Japon halkının sayısız meziyetleri gibi daha nice sanatsal ve estetik hususlar vardır bu kültürde. Fakat ne olursa olsun bu halkı en iyi anlatan ve ifade eden unsur, kiraz ağaçlarıdır. Baharın gelmesiyle bütün Japon coğrafyasını şenlendiren bu ağaçlar, insanı sarhoş eden pembeliklerinin yanı sıra esrarengiz ve sihirli bir hava aksettirir tüm cihana.
Bu, zihinleri tepetaklak eden manzaranın başrol oyuncusu olan kiraz ağaçları, ruhsuz ve çorak olarak addedilen Japon topraklarından fışkırmaktadır. İşte bu başlı başına keskin bir mesajdır tüm insanlığa: Nasıl ki kiraz ağaçları ölü görülen bir coğrafyadan çıkıp tüm kainata leziz bir gösteri sunuyorsa, aynı şekilde Japon halkı da, imkansızlıkların ve koca bir umutsuzluğun içinden çıkıp tam manasıyla bir güneş gibi evreni aydınlatmakta ve kiraz ağaçlarının zihinlere ve gözlere nakşettiği mucizevi atmosferi zarafet ve nezaketleri ile yaymaktadırlar.
GEL ETME SEVGİLİ
SİBEL KARAGÖZ
Geceyi gökten kopardın
yıldızları söktün gözden
hortumu sesine doladın
çıkarttın yeri yerinden
beni, beni iki sessiz harfin
arasına soktun
“GİT” dedin
gel etme sevgili
Gök ,yıldızsız feri sönmüş yürek
dünya, sensiz sesi kesilmiş bahar
ayağının değmediği toprak viran
gel etme sevgili
“GİT”
ne demek
ESİR OLDUM
MERAL ERBAĞA
Katliam darbesi yemiş hayallerim
sensizlik ilim ilim dokunuyor iliklerime
yalnızlık yakıp kavuruyor bağrımı amansızca
hasretin paha biçilmez,acım ruhumu esir etmiş
bağrımdaki közüme, özlemin ayların takviminde
sayfaları yırta yırta günler bitmek bilmez
derin fırtınalar sarmış gönlüme
sarmaladı attı gurbetin kucağına
Gel, gör beni aşkın ateşi etti deli,
enkaz oldum ben, pareledi bu sevda bin parçamı
her bir parçamı toparlayıp bütünleştiremiyorum
söyle, şimdi mutlu musun
beni ne hallere getirip derbeder ettin
Mevsimsiz yapraklarım sararıp dökülüyor
Eriyorum, akıyorum ateşimde mum gibi
sarardı yüzüm köklerimde kölenip,sızılıyorum
gözyaşımda yağmur damlacıkları gibi toprakla buluştu
entiralarla isyan ve mazimin seneryosunsa
rol oynayan toprakla bir olup sözülüyorum
toprak göğsündeki tohumlarıma
köllenip sızılıyorum esir oldduğum kedere.
DOYSUN SENİNLE GARİP
ERTUĞRUL AKBAL
Badirelerde garip, dostlar gelmez haneye
Gazel olmuş yüreği, harlar düşmüş bahçeye
Merhemler sürüversen, em olmuyor gövdeye
Çal dost kapısını da yalnız kalmasın garip
Gönlü hoş yürek sevgi, dolu kulu incitmez
Mala mülke sarılmaz, parayı pulu bilmez
Gülmek eğlenmek ister, nedense yüzü gülmez
Güldürelim biz onu, ağlamasın be garip
Sessiz sakin uysaldır, dert dökemez kimseye
Kendi yağıyla pişer, oturur bir köşeye
Minnet etmez çevreye, eyvallah der her şeye
Yalnız koyma koş ona, dostsuz kalmasın garip
Ahular yutar da bal eyler içten söylemez
Hastadır çeker de, halini arz edemez
Talihi bahtı kara, lakin kinde güdemez
Git onun ocağına, dost ışık görsün garip.
Zemheride üşür de yok ki ocak yakamaz
Perişan yoksuldur, halini anlatamaz
Kuru ekmeği katık, yapar susuz yutamaz
Tenceresine aş ol, doysun seninle garip.
VAN GÖLÜ
ŞÜKRULLAH YAVUZER
Bir Van balığı, istikbali için
çırpınır durur Balıkbendi'nde
aklından geçirir onu bir martı
Şeytan Köprüsü’nde...
Mavi, açık mavi, buz mavisi
Yaşar Kemal’in kulaklarını
çınlatan mavi, Van Gölü mavisi
buna gökyüzü bile şaşırmış
nerden bulmuş bu kadar maviyi
kim bilir hangi çingene kızın
elbisesinden çalmış...
Van Gölü’nde nazlı süzülüyor
bir yelkenli göz kırpıyor ona
Edremitli deniz feneri
tutkunlukları hallerinden belli....
Van Gölü Tamara'nın gözyaşıdır
o yüzden tuzludur tadı
bağrında Gevaşlı çobanın
muradı saklı...
Van Gölü’nün aşkı suyu gibidir
içtikçe susatan Hecı ve Siyabend’i
anlatır durur gözü yaşlı Süphan...
kuşatmış Van Gölü’nü
Artos, Erek, Nemrut Dağı
Van Gölü bağrına basmış Akdamar’ı
yabana atmamak gerek
Çarpanak ve Adır'ı...
Demir alır iskeleden beş vapuru
Van'dan Tatvan’a doğru
fısıldadı kulağıma bir deniz kabuğu
Van’dan tüm dünyaya
kardeşlik, selam ve dostluğu...
HANGİ
SIDDIK TOKAR
Zamansız bir hülyanın çarmıha gerdiği kurbandır ruhum
kalbim, İbrahimî bir adanmışlığın tutuşturduğu ateş
hangi çağı sana feda edeyim, bilmiyorum
sen zamanı kesafetten sonsuzluk kılan bir nefessin
hangi ölümlü senin gölgende yürüyebilir
atlas ipekten bir gömlek giyerim şanlı tahtında
Sen çağlar boyu süren bir rüyasın kısacık,
billur bir kaseden yudumlarım sonsuzluk usaresini
hangi kainatı küçük yıldıza tutsak ettin
Maveradan öte bir ses gelir
ve ölüm şakaklarımdan vurur beni,
kızıl bir bulut kaplar yeryüzünü,
çığlıklar gelir doğudan ve batıdan,
bir annenin kalbi bebeğinin gözlerinde kaybolur
Hangi 'lisân-ı hafî' ile sesleneyim sana,
çölün hangi serinliğinde gölgene sığınayım
kuyudan hangi ihanete meydan okuyayım
kimi Yusuf'a kardeş kılayım zindanda
hangi rüya taşır bizi sonsuzluk yurduna
Yakup'un hüznüne hangi gözleri feda edeyim
Züleyha'nın hangi düşlerinde yaşayayım
hangi…
Muhteşem bir şiir , derinliği ve sadeliği iç içe ...."Hangi" cümle ile ifade edilir ki ...