Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


ÖLÜMÜ BEKLEDİĞİM

SIDDIK TOKAR

Soğuk iklimlerde çiçek açtı yüreğim

merhamet isyanı ile

hüznü yağmur damlalarına

zamanı keskin kılıca bıraktım

zayi olmuş kimliğimle

sana yakama yapıştırılmış

ölüm fermanımı okuyorum

Hangi cellada kalbimi teslim ettin

oysa boynum gül kokulu sahralarda

seni sonsuzluğu taşıdı

bir rüya âlemin düş depremlerinde

saçlarının hangi teline bağladın ellerimi

Bir rüyaya neden taşıdın hayallerimi

zifiri karanlığında yaşarken âlemin

eskimiş bir kilimin desenlerine

yeni bir hasret dokudum

sen inanmış bir gönülle

kan kırmızı bir sevda yükledin

çekip aldın tüm tövbelerimi

Zemheride üşüyen kalbe

hangi güneş hayat bahşeder

gitmeden ölümü bekleyebilirdin,

sekeratıma bir tül perde örterek

son nefesi verirken,

sonsuzluk durağına tebessümyollayarak

yüzün hayallerimi süslerken

karşılayacağım seni bıraktığım yerde

zamanın olmadığı bir anda

çehrene iki göz bağışlayacağım

ölümsüzlük kıyısında

celladımın elleri sana kadeh sunacak

ellerim senin ellerini tutacak

rüya yeni bir âlemin kapısından

anlatacak sana ellerinin cinayetini

Üstünden zaman geçti mukayyet hayatın

bulacağım seni aynı yerde ve zamanda

kendini tanımayacaksın, unutacaksın kendini

yeni bir güneşe uyanıp,

hiç hatırlamayacaksın,

koyu yeşilin gölgesinde

yüzün tüm âlemin çehresinde,

ellerin hep yeni rüyada,

yanı başında ölümünü beklemediğin…

ÖLÜMSÜZ

MUSTAFA AYYÜREK

Yaşlanıyorum, hızla. Ömrüm uzadıkça kısalıyor, büyüyorum. Oysaki bu hızlı gidişe dayanamıyorum çünkü ne yapacağımı bilememekten korkuyorum ve bir hükme karşı nasıl davranacağımı kestirememekten.

Ürküyorum. Herkese doğru… veherkesten kaçıyorum. Kuytu bir orman siluetine sarılıp uyuyorum. Yaşlanıyorum. Ağaçları seviyorum. Kedileri. Köpeği. En çok kayayı oydukça oyan yeni filizlenmiş bir bitkiyi. Oysaki yaşlanıyorum. Kısaldıkça kalan zamanım, ömrüm uzuyor. Yaşlanıyorum. Kargalar uğursuzluk için ötmezdi bir yaşam saati, şom ağızlı değildi bir baykuş gözlüklerini taktığı zaman. Kalem kelam ehli için, cümleleri ifade edebilen...

En soluksuz heyecanım bu benim; yaşlanıyor ve korkuyor ve ürküyorum. Ölmekten değil, bir daha ben olamamaktan… Tükenmez kalemlerimden bir kale oturtuveriyorum kâğıttan gökyüzüne, gökkuşağı açıyor. Ölüm geliyor aklıma, ölmekten korkuyorum. Hiç var olmamış gibi yaşamaktan. Korkuyorum. Endişeleniyorum. Bir daha tutunamayacağımdan, Oğuz’dan korkuyorum. Monolog diyaloglarından. En büyük payeyi kaçırmaktan, bir çocuktan, uçurtmadan, uçan kuştan, bir bahçeden ki en çok çorak bir araziden, dört büyük melekten, dört halifeden, dört harften… On üçüncü kattan. On üçüncü katı seviyorum ve beş yüz yetmiş biri, pazartesi gününü, nisan ayını en çok güz mevsimini ve hazanı.

Seviyorum. Korkuyorum. Yaşamaktan. Hakkını verememekten korkuyorum. Hak yemekten. Uyanmayı seviyorum ve uyumayı. Korkuyorum uyanamamaktan ve bir daha asla uyuyamamaktan ve uyumaktan ve uyanmaktan. Seviyorum. Karmaşayı ve belirsizliği. İkili duyguları tek nefeste zıttıyla yaşamayı. Seviyorum ama korkuyorum. Korkuyorum işte ama çok ama az. Ürküyorum. Bir ceylanı… Avuçlarım arasında sıkmaktan bir güvercini, bir serçeyi. Aslanları seviyorum. Zaman geçiyor yaşlanıyorum. Zaman aslanı da yaşlandırıyor ve fakat ancak en çok beni. Yaşlanıyorum, seviyorum, korkuyorum. Korkuyorum, korkuyorum, seviyorum, yaşlanıyorum. Yaşlanıyorum. Hızla. Çok hızlı. Varlık hiç olmadığı kadar güzel, yokluk olmadığı kadar… Tırsıyorum, utanıyorum, ürküyorum, vazgeçmek istemiyorum… Aklımı yitirmekten, şafak atmaktan, kalbimin ağzıma gelmesinden ve cüret etmekten, cesur olmaktan, atılganlıktan, üstüne gitmekten, yürekten, güvenmekten ve en çok yiğitlikten, hoşlanıyorum. Dörtnala koşanlardan, yüzerek uzaklaşanlardan, kaçıp gelenlerden, uçup gidenlerden çok ben yaşlanıyorum.

Korkudan korkuyorum. Cenneti arzuluyorum, Cehennemden kaçmıyorum. Sanki bu bir demir gibi o sözü hatırlatır; ‘demirden korksaydım…’ korkuyorum ama trene biniyorum. Vazgeçmiyorum binmekten. Ve beklide hiç trene binmekten.Geceyi çokça seviyorum, gölgemi, haramileri. Haram yiyenleri sevmiyorum. ‘Helal rızık keyfe kâfidir’ diyor. Diyeni seviyorum. Ama aynı zamanda hiç sevmiyorum. Hiçi seviyorum. Ve gündüz gözü düş görmeyi. Halisünasyonlarımı. Paranoyak hallerimi. Panik ataklarımı. Takıntılarımı. Kendimi beğenmiyorum. Ama kendime değer veriyorum. Tıpkı mitolojik bir kartal gibi, sen gibi, o gibi ben de eşsizim. Kendime değer veriyorum.

İnsanlardan kaçıyorum. En çokta kendimden. Gittiğim her yere kendimi götürmekten sıkıldım. Artık kendimi bırakıp gidiyorum. Çünkü bir gün… Gerçekten yaşlanıyorum. Hakikat bu. Kaçtıkça, ölüme kaçıyorum. Ölüyorum…

BABA'M

ORHAN DEMİRTAŞ

Baba,baba'mmm

kirpiklerime, kaşlarıma, saçlarıma,

......yanaklarıma...avuç içlerime

her yerime ama her yerime bu denli sinmişken izin

söylermisin şimdi bana

senin yokluğun hangi acıya sığar baba

Hangi sabır hangi dilde dindirir ağrılarını

.....hangi felaket dillendirir kendini sensizlik gibi

üstelik bu kadar kazınmışken adın etime

sorma baba, hiç sorma

....sen yoksan yaşanmıyor bu hayat

sivri uçlu bir bıçak gibi göğsüme batıyor aldığım her soluk

sensizlik var ya ....hani yoksun ya......ıslak bir göz

....ve buruşturup bir kenara attığım benimle

....hiç yalansız Araf'tayım

sensiz üryandır ayaklarım, ..sürgündür, gurbettir

....ve sensiz yazılan her hikaye zifiri bir gökyüzü

kalbim titriyor baba, yüreğim titriyor

....içime binlerce ''ah'' dokunuyor seni andıkça

...gel ne olur alıştırma beni yokluğuna

alışırsam ölürüm...alışırsam ölürüm

halim yok, yorgunum baba

....sensizim ve hiç iyi değilim

sarılmaz-sam sana geçmez bu eksik ve çaresizlikler-im

.....anlıyor-musun ?

Söyle ne olur; söyle...hangi şehir.....hangi ülke

hangi evren senin kadar kıymetli olabilir ki baba

ah senin varlığın,iki alemin geriye kalan yanıdır

....senin varlığıneğilir kalbim her dem adın önüne

....üstelik başım gözüm üstüne

ve defalarca kez sarılır gönül sıkıca isminin her harfine

....bir ömre değecek kadar hem de

.....eşsiz bir ışığa sarılır gibi, içten bir sevgiyle

Seni ne çok sevdiğimi baba...seni ne çok sevdiğimi

adın gibi hatırlıyorumve dahi can diyorum can, kokuna

.....tekrar tekrardilin uhdesinde boğuluncaya dek ikrar

ve bilerek ve isteyerekdünyanın etrafını döner

sesim her yeri sen sanarak

Mecnun, Kerem, Ferhat, Tahir gibi yanarak

ve dahi dünyanın etrafını dolaşır gibi yalın ayak

Her sabah baba,her sabah, şafaktan seni anarak

ve üstelik an be an, öylece öperek adını yanağından

mahcup ve utanarak,seni seviyorum

Ey benim yaşamaya müsait ilk yerim

..ey benim içinden geçtiğim son diyarım

...ey benim her dilde hissettiğim sevda çınarım

...ey benim elim,ey benim göğsüm,

..ey benim omuzum,ey benim yedi iklim sırtım

BABA'MMM...seni seviyorum.

HASRET ÇİÇEĞİM

MERAL ERBAĞA

Yağmurlar düşerken körpe bağıma

süzülür damlalar gül yaprağıma

takıldım gurbetin hüzün ağına

bir sen mi solarsın hasret çiçeğim

Sararsın dikenlere gönül acını

indirme hiç başından ümit tacını

rüzgârlarda savrulan ipek saçını

bir sen mi yolların hasret çiçeğim

Eserken başında bahar yelleri

okşarsın hasretle açan gülleri

andıkça deldiğin ırak yerleri

bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim

Seller feryat eder dağlar ses verir

bir ömre bir sevda sanma az gelir

şimdi her gönülde bir ah yükselir

bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim

Denizler dalgalı alınlar sisli

yollar sıra sıra engeller dizili

herkesin ateşi içinde qizli

bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim

Coşkun akan seldim duruldu kalbim

gurbet eller qezdim yoruldu kalbim

aşkın hançeriyle vuruldu kalbim

bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim.

MİRA / TÖVBEYE VARMAZ DİLİM

MEHMET MUHLİS ŞEPİK

Hikâyelerin mutlu sonla bitmeyeceğini

gidenlerden öğrenmiştik,Mira

papatyayapraklarına  tutunurken seninle

âmâlar kıskanırdı bakışını

Asırları hasret kokusundan bilirdik

tesellimizdi dilimizdeki dualar

mahzende  sığındığımız anılardı

bizi yerle yeksan eden

Dilimde ezber türkümdün, Mira

gözlerinde gülüşü görünce yıldızlar

tutam tutam dökülürdü gökten

şairler sevdaya yemine dururken 

benim en güzel yeminimdin

Haydi git Mira

papatya yapraklarından korkarım

küserimadına açılan fala

Tövbeye varmaz dilim

ay ışığında günahlarımı sayarken geceye

Nuh'un tufanları kopar yüreğimde

Kenan’dan bilirim aşkın özlemini

bundandır gözlerime hasret  sürdüğüm

Ey Mira, er meydanında

gözlerinebakmaya korktuğum yenilgim

geri gelmeye mümkün olmayan

hatıralarla doludur yüreğim.

VANLIDIR DİLBER

BÜLENT BAYSAL

Bir güzel sevmişim Vanlıdır dilber

Zarif edasıyla salınır gezer

İpekten gerdana inciler dizer

Hiç mi güneş değmez, o narin cana

Neyleyim, neyleyim günah bende mi

Akıl uçup gitti yürek tende mi

Alemi cihanın gülü sende mi

Bir yudum su olsam aksam o cana

O çeşmi siyahın beli de ince

Yakışır ben gibi püri pak gence

Yaşanır onunla bin yıl bin gece

Bir buse sevdalık çok mu bu cana

Zalimin kızısın hele dön bir bak

Vur kibriti gönül fitilini yak

Razıyım deryana şimşek ol da çak

Hiç mi zekat düşmez bu garip cana.

Emanet Ettiler

Metin Özdoğan

Büyük mimar Sinan var en başta

Eser sahibinin hepsini anıyorum saygıyla

Doyamıyorum onların eserlerine bakmakla

Hepsi altın harflerle yazılmış tarih sayfalarına

Onların eserleriyle dolu Türkiyem

Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum

Ancak seyretmek geliyor elimden

Onların eserlerini görüyorum nereye gitsem

Diyorum al gözüm seyreyle

Ayranlikla bak bu esere

Hangi usta yapmış elleriyle

Miras bırakmış yıllar önce bize

Onlar yaptı güzel eserlerini

Bize düştü seyretmek eserleri

Yüzyıllardır ayakta duruyor el emekleri

Emanet ettiler güzel eserlerini

Şair olmasa

Şiir olmaz

Şiir olmasa

Şarkı olmaz

Şiir yazmaya çalışan

Şiir yazdığını sanan

Kendi kendini kandıran.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme