SEVGİ HER ŞEYDİR
ŞEHVAN KARAKOYUN
Sevgi, öbür insanın yanında olmaktır, onu kabul etmektir. Sevgi çocuklar için temel bir ihtiyaçtır. Tüm insanlar gibi çocuklar da dünyaya sevgi penceresinden bakar.
Çocukları iyi eğitmek için öncelikle onların ihtiyaç duyduğu sevgiyi yeteri kadar vermemiz gerekir. Yeteri kadar sevgi alan çocukların, ebeveynine olan güveni tam olur. Onlara verdiğimiz güven sayesinde onları istediğimiz gibi eğitebiliriz. Çocuk yetiştirmenin temel unsuru çocuğa saygı duymak; onu sevmek ve ayrı bir birey olduğunu kabul etmekle olur. İnsanlar paylaşma, şefkat, empati, sevgi ve saygıyı doğduktan sonra öğrenirler. Çocuklara bu duyguları öğretmek biz ebeveynlere düşer.
Yapılan araştırmalarda sevgiden tamamen yoksun bebeklerin çok az yaşadıkları tespit edilmiştir. Bir Rus Çarı, doğan çocuğun, etrafında hiçbir dil konuşulmadığında ve konuşma zamanı geldiğinde hangi dili konuşacağını merak eder. Bu merakını gidermek için ülkesinde bulunan başta Rus, sonra farlı beş ırktan altı çocuğu özel bir yerde toplar. Bunların başına üç bakıcı bırakır. Bu bakıcılara: “Bu çocuklarla kesinlikle konuşmayacaksınız. Altlarını temizleyip, karınlarını doyuracaksınız. Her türlü ihtiyaçlarını gidereceksiniz, ama kesinlikle konuşmayacaksınız, hatta kucaklamayacaksınız, sevmeyeceksiniz, çocukların yanında birbirinizle de konuşmayacaksınız. Yoksa sonunuz kötü olur.” der. Bu şekilde çocuklar büyümeye başlar. Bu çocuklar 4-5 yaşlarına gelince hiçbir şey konuşamazlar. Hareketleri normal dışıdır. Hiçbiri altı yaşına basmadan, hepsi ölür. Bundan da anlaşılıyor ki sevgi hayattır, gelecektir, umuttur, hatta her şeydir.
Sevgi soyuttur, çocuklarda sevginin oluşması için sevgimizi somutlaştırarak göstermemiz gerekir. Sevginin oluşması için yapmamız gereken somut göstergelerinin bir kısmı şunlardır.
Bebeklerin Zor Zamanlarında Yanlarında Olmalıyız
Bebekler emzirildikten sonra, sırtını sıvazlayarak gazını aldığımızda, bebeğe zor zamanlarda yanındayız mesajı vermiş oluruz.
İhtiyaçları Zamanında Karşılanmalıdır
Çocuk acıktığında karnı zamanında doyurulursa, altını ıslattığında zamanında değiştirilse, ağladığı zaman annesini başucunda görürse çocuk sevildiğini hisseder.
Ebeveyn Çocuğunu Evin Kapısında Karşılamalıdır
Kapı açıldığında çocuk karşısında annesini görmelidir. Evin kapısını çocuğun annesi açmalıdır. Annesi çocuğu kapıda karşılar ve ona: “hoş geldin, nasılsın?” diye sormalıdır. Annesi çocuğunu öperek içeri alırsa, çocuk sevildiğini anlar.
Çocuklara Sarılmalı ve Onları Öpmeliyiz
Biz, çocuklarımızla karşılaştığımızda onlara selam vermeli ya da çocuklarımız bize selam verdiklerinde onların selamını en güzel şekilde almalıyız ki çocuk sevildiğini ve ona değer verildiğini hissetsin.
Çocukların Olumlu Davranışlarını Onaylamalıyız
Çocukların yaptığı olumlu davranışların onaylanması, çocuk tarafından sevgi olarak algılanır. “Çöplerini, çöp kutusuna atman beni sevindirdi, ayrıca yatağını topladığın için teşekkür ederim.” diyerek çocukların olumlu davranışlarını ebeveynler takdir etmelidir.
Önce Çocuğu Daha Sonra Derslerini Sormalıyız
Anne çocuğunu karşıladığında, ona sarılmalı, çocuğu sormalı ve öpmelidir. Daha sonra çocuğun derslerini sorulmalıdır
Çocukla Zaman Geçirmeliyiz
Çocuğa zaman ayırmak ve ona sevgi göstermek dünyada çocuğa verilecek en büyük zenginliktir. Çocuklarla oyun oynamak, çocuk konuşurken çocukla göz teması kurarak konuşmak, çocuğun sorularına tatmin edici cevaplar vermek, sevginin somut göstergeleridir.
Sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, acılar paylaşıldıkça azalır. Çocukların sevinçlerini ve acılarını paylaştığımızda çocuklar sevildiğini hisseder. Sevgi, sevgi ile kazanılır, saygı ile devam eder, başarı ile sonuçlanır. Sevgi ortamında büyüyen çocuklar büyüdüklerinde sevgi dolu bir aile kurarlar. Her koşulda sevildiğini bilen çocuk kendine güvenir, engelleri rahat aşar, iş yapma konusunda önde gider, isteyerek çalışır ve mutlu olur.
Çocuk, ailesinde sevgiyi yeteri kadar alırsa, insanları sevmeyi öğrenir ve stresiz bir hayat yaşar.
Çocuk, karşılıksız sevgi dolu bir aile ortamında yetişirse, yaşamın ve yaşının gereklerini yerine getirir.
AŞUR DEDE'NİN CANI İÇİN
HAMİYET KOPARTAN SU
Benim çocukluğumda aşure tam bir sosyal etkinlikti. Genellikle bahçeli evlere koca koca kazanlar kurulur, çalı çırpıyla tutuşturulan ateşlerde odunlar yakılarak pişirilirdi. Mesela anneannem, aşure yapacağı gün eşe dosta haber salar, konu komşuyla beraber pişirir, herkes gönül huzuruyla tadardı.
Nohut, fasulye çabuk pişmediği için bir gece önceden ıslatılır. Bu sayede hem yumuşaması sağlanır hem de yiyende şişkinlik hissi oluşmasın, hazmı kolaylaşsın diye gazı alınır. Ertesi gün nohut, fasulye, yarma, pirinç, kuru üzüm iyice yıkanıp düdüklüde haşlanır. Kazana alınan pişmiş karışıma evde ne varsa atılır. Kuru kayısı, kuru incir rengini koyulaştırdığı için biz tabaklara yerleştiriyoruz. Kurban etinden bir parça katmanın daha efdal olduğu düşünülür. Pişen aşureye en son pekmez veya şeker atılır. Her gelen, ateşe biraz odun atıp kazanı karıştırarak birlik beraberlik içinde huzurla pişirir. Kimi üstünü süslemek için ceviz, fındık, fıstık kırar kimi tabakları getirir. Herkes işin bir ucundan tutar. Tabağa alınan aşureler, dumanı üstünde ikram edilir. Kaşıktaki lokmayı bir yandan üfleyerek soğutan kadınlar, bir yandan da besmele çekerek “Aşur Dede’nin canı için” diye yemeye başlarlar.
Konuşma arasında geçen “Peygamber Efendimiz” sözünden büyük küçük herkes Hazret-i Muhammet’in kastedildiğini anlar da Aşur Dede kim? Daha çocuklar sormadan anlatmaya başlarlar Nuh Peygamber’i. 950 sene halkını putperestlikten Allah’a davet eden Nuh Peygamber’e Ham, Sam, Yafes adlı çocukları ve çok az sayıda insan inanmış. Hanımı dahi inanmamış. İnanmayan ahali çeşitli söz ve davranışlarla Nuh Peygamber’i aşağılamış. Alay edip küçük düşürmüşler. O da dayanamayacak duruma gelince Allah’a yakarmış. Allah, marangoz olan Nuh Peygamber’e büyük bir gemi yapmasını, inananları ve her hayvandan bir çifti yanına alarak gemiye binmesini vahyetmiş. Herkes evindeki erzaktan getirmiş. Büyük bir tufan kopmuş dünyada. İnanmayanlar yerle bir olmuş. Tufan bittikten sonra geri dönmüşler, zaten ellerindeki erzak da bitmek üzereymiş. Biraz fasulye, biraz nohut kalmış; ama hiçbiri yemek yapacak kadar değilmiş. Bir kazana fasulye, nohut, et,… hepsini katıp çorba pişirmişler.
Aşure Çorbasını biz günümüzde tatlı niyetine yesek de aslı tuzlu bir çorbadır. “Nuh” diye adıyla hitap edip peygamber olduğuna inanmayan kimse kalmadığı için huzurlu bir hayat yaşamışlar. Bugün, cahilliğinde ve bağnazlığında kuru inat eden kişiler için kullandığımız “Nuh der, peygamber demez.” deyimi de bu kıssadan çıkan bir hissedir aslında. Bir rivayete göre tufandan sonra Allah, Nuh Peygamber’den bir müddet çanak çömlek yapmasını emreder. Nuh Peygamber, Allah’ın buyruğu çanak çömlekleri özenle yapar. Müddet dolduğunda bunları tek tek kırmasını emreder. Emek verdiği, özenle yaptığı çanak çömleklerin kırılması buyruğuna şaşıran ve üzülerek kıran Nuh Peygamber’e tufanda helak olanların da Allah’ın eseri olduğu vurgulanır. Bedduanın iki ucunun ok olması belki de bu yüzdendir. İyi ya da kötü her kul, her varlık, her canlı Allah’ın eseridir.
Nuh Peygamber’in Ham, Sam ve Yafes oğullarından Hami, Sami kavimleri oluşmuş zamanla. Tarih uzmanları, Türklerin Yafes adlı oğlunun soyundan geldiğini ileri sürerler. Peygamberlere Hazret-i Musa, Hazret-i İsa gibi hitap eden Türkler, halk arasında “Aşur Dede” diyerek Nuh Peygamber’in Türklerin atası olduğunu tasdiklemiştir. Bu ne güzel bir inanç ne samimi bir hitap, ne büyük bir sahiplenme, ne anlamlı bir ecdat sevgisidir.
KOŞUN ÇOCUKLAR KOŞUN
NURAN AKÇAP DEMİRHAN
Koşun sevgiye, barışa umuda
saçlarında bahar çiçekleri
papatyalar, sümbüller tarlası
en güzel çağları, çocukluk yılları
Koşun güzel umutlarla
yaşayın mutluluklara
kurtulun dünyanın hengamesinden
açın kollarınızı huzura
Çığlık, çığlığa sevince
soluk soluğa tüm güzelliklere
güvercinler uçsun
kelebekler yağsın üzerinize
kim bilir belki mutlu bir dünyaya
Çocuklar boy versin
sarı, kızıl, siyah saçlı
mavi, yeşil, kahverengi gözlü
rengarenk çiçekler umutlar içinde
Ağız dolusu gülümseyin çocuklar,
baharı, yazı, kışı yaşayın çocuklar,
gülümseyin umuda, özgürlüğe kardeşliğe,
koşun çocuklar koşun
kazanır çocuklar, inanın çocuklar,
sizinle güzel olacak yarınlar…
SÖYLE
ELMAS LÜYE
Ah benim yaralı yalnızlığım!
hangi çocuğun gülüşüyle avutayım seni
hangi annenin özlemine sarayım
hangi heybeye sığdırayım...
yaz biterken solgun dallarda
kuşlar göç eder başka diyara
mevsim yavaş yavaş bürünür hazana
söyle, hangi iklime sarayım seni...
ağlayışınla yağmurlar yağar
iner ovaya ceylanlar ayak izinde
kirpiğin ucuyla cenk eder şairler
seni hangi kitaba satır yazayım...
sen güzelliğin tarifsiz yüzüsün
varlığınla ikna ederim garip gönlümü
sabah rüzgarına eş sesini bilirim
söyle, hangi gamdan denizinde boğulayım.
YÜREĞİ GÜL DEMETİ
AYŞEGÜL AYAZ
Sustum, konuşmuyorum artık
mezar başında ağlayan
bir kız çocuğu gibi
dili her döndüğünde
gözyaşım yağmur misali
damlıyor mezar taşına
Yaşamı hissedemeyen
terk edilmiş sandalım
sen olmayınca yanımda
Eskidi gönlü yangınında
içimi kanatıp duruyor
koynumda beslediğim sevda
Annem deyince
kelimeler buz gibi
düğümlenir boğazıma
hayallerimi kırık bir sandala
Koynumda hüznünü kokusu
akşamları okşuyor toprağı
temizliyor bir bir
kuruyan otları
sarılıyor kara toprağa
yokluğun geçemse de
Hasretin ki
iki yüzü keskin bir bıçak
annesizliğin hüznü
daha bir yakıyor içini
dört bir yani karanlık
avazı çıktığı kadar bağırıyor
sesini duymuyor kimse
Açmadan soluyor
açılmamış gonca misali
yüreğindeki güller
bir kız çocuğunun feryadı
anne olmadan
anlıyor anneliği
annem nerede?
OLDUM REDİFLİ GAZEL
EDİZ SERVAN ERDİNÇ
Ey cânan-ı mürvarid, aşkından sehâb oldum
Cûy-ı sevdâdır dîdem, her an akan âb oldum
Suzân-ı mest yanaklı bir dilberin peşinden
Ömr-i nevbâhar iken, ben şimdi harâb oldum
Mihmân değil gönülde yektâ olan bârânlar
Nâr-ı hasret közünde âh çeken kebâb oldum
Kaşında pinhân tuttuğun şîrîn müjgânınla
Senin hasretinden inan kefensiz tûrâb oldum
Yas tutarken kâinat, bilirim vuslât düşvâr
Civan cânımla şimdi durmaz asiyâb oldum
Servan'ın aklı Mecnûn, ders almıyor sevdâdan
Hüsn lebini bekleyen dîvâne şarâb oldum.
İNSANLIK ARIYORUM!
ADNAN ÖZKAN
Beni arsız sanmayın, cehdimin kurbanıyım
Ezilmişin feryadı, mazlumun vicdanıyım
Hakk'ın kulu-kölesi, bu yurdun insanıyım
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
Hakka hizmet sevdası oldukça şu yürekte,
Hak nasip eyledikçe yazacağım elbette.
Ne makamda gözüm var ne şan da ne şöhrette
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
İlhamı sırdaş kıldım, kalem-kağıdı yoldaş
Varsın hiç anlamasın eşim, dostum, arkadaş…
Ne yağlı bir iltifat ne rüşvet kokan bir aş
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
Benim derdim insanlık, tapan tapsın paraya
İsteğim bir olalım, el girmesin araya
Ne zengine düşmanım ne fakir-fukaraya
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
Bana ruhun gerektir, kalıbın senin olsun
Güzelliği ver bana, ayıbın senin olsun
Ey insanlık, ey insan anla beni n'olursun
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
Hakk'ın takdiriyledir elbette insan doğmak
Çok mu zordur arkadaş bu çağda insan olmak?
Ne ağa ne paşalık ne aşiret ne oymak
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
Soruyorum hayatı nedir anlamlı kılan?
Sence adalet bu mu; sen yıkan, ben yıkılan
Yeter be bunca gaflet, uyan vicdanım uyan!
Gittiğim her kapıda insanlık arıyorum...
ELVEDA VAN!
SERHAT YILDIZ
Elveda yalnızlığımı paylaştığım sokaklar
caddeler, kaldırımlar, parklar,
Elveda renkli gözlü kedim,
Elveda Anneciğim, elveda Babacığım
Elveda çocukluk arkadaşlarım
Elveda şiirlerim, komşularım, güzel evim
Gül tenine hasret kaldığım sevgili eşim
Oysa biz seninle bir VAN olamadık
Kızıl saçlarını çılgın çılgın akan şelalesinde tarayamadım,
Kale gibi güzelliğini doya doya seyredemedim
Batan güneş gibi seyretmeliydin gülüşünü
Gül tenine hasret kaldığım sevgili eşim,
Bu yüzdendir ki Van’dan sessizce gidişim
Elvedadır dudağım’ da ki son sözüm…
Elveda tarhana çorbam, keledoş yemeğim
Elveda yağım, balım, zeytinim, çift sarılı omlet’ im,
Elveda her şeye, uçan kuşa, yürüyen kaplumbağaya,
Bu gece yüreğimi; Son defa bırakıyorum KALE’den aşağıya,
Hayallerim ise; demli bir kaçak çay kıvamında kalsın,
Elveda yüreğimin yitik kenti !..
Elveda CUMHURİYET CADDE’Sİ, SANAT SOKAĞI,
GENÇ’LİĞİMİ GEÇİRDİĞİM İSKELE CADDE’Sİ,
Elveda Terk’ edilmiş kaderimin çocukları,
Elveda VAN GÖLÜ;
Al beni MAVİ su’ lar’ ına, götür uzak diyarlara,
Elveda yalnızlığımı paylaştığım AH TAMAR adası...
Ey VAN asaletinden bir parça kalsın bende doğunun incisi.