Van homojenleşti

Geçenlerde bir grup dostumuzla sohbet ederken caddede, çarşıda, kahvede, sokaklarda, iş yerlerinde geçmişte olduğu gibi idareci, amir, memur, akademisyenlerin artık görünmediğinden şikayet edildi. Şehrin sosyal dokusunun bozulduğunu, toplum katmanları arasında bariyerlerin oluşturulduğunu, açık toplum ortamının büyük ölçüde kaybolduğunu söylediler.

Renklerini yitiren, farklılıkları zenginlik olarak barındıran Van, hızla yerelleşerek siyah beyaza dönüşüyor dedim.

Bir zamanlar batı illerinden Van'a görevleri nedeniyle  gelen aileler bulundukları süre içinde yerli komşularıyla kalıcı güzel dostluklar geliştirirlerdi. Paylaştıkları kültürleri, bir araya geldikleri sosyal alanlar vardı. Örneğin göreve veya uzak bir yere giden yabancı komşunun ailesi doğal olarak yerli komşuya emanetti. Gece yalnız kalmasınlar, endişe etmesinler diye kızlarından birini bu ailenin yanına koruyucu olarak gönderirlerdi. Dostluklar ilerler kimi zaman kız alıp vermelerle akrabalıklara dönüşerek sonsuza dek sürerdi.  

 Akşam saati işten çıkan amir, memur, rütbeliler, aydın insanlar esnafın çayını içer caddelerde varlıklarını hissettirirlerdi. Sohbetler sırasında kentin, toplumun sorunları dile getirilir halkın idareye, yöneticilere ve hizmetlere bakışına kulak verilirdi.

Bizim doğup büyüdüğümüz Çavuşbaşı'nda subay lojmanlarda oturan aileler ile sivil aileler arasında insani yakınlıklar vardı.  Aynı şekilde memur lojmanlarına komşu olan yerli aileler ile memur aileleri arasında dostluklar gelişirdi.  Vali konağında oturan ilin mülkü amiri mesai dışında aynı zamanda çevresinde oturan sakinlerle komşuydu. Mutfağında lezzetli Van yemeklerinden kavurmalı ekşili yapan komşu bir tabak yemeği samimiyetle konağa götürürdü.

Batıdan gelen ailelerin çocuklarıyla yerli ailelerinin çocukları da can ciğer arkadaştılar. Ayın sokakta çember çevirir, aynı tarlalarda top oynarlardı. Onlar Vanlılara Vanlılar onlara birşeyler katardı.

Şimdi herkes kendi dar dünyasında yaşamaya çalışıyor.   Teknoloji çok insani iletişim yok.  İnsanlar arasına katılmak, caddeye çıkmak, esnafın çayını içmek,  memleketten insan manzaraları gözlemek, toplumun şehrin sorunlarına dertlerine vakıf olmak gibi bir düşünce zaten yok.

Van'da son 30 yılda toplum hızla homojenleşti yani aynı veya biri birine benzeyen kültüre sahip insanlar topluluğu oluştu. Farklılıkların yarattığı zenginlikler caddelerde, mahallelerde artık yok denilecek düzeye indi.  Herkes kendi sınırlarına, kabuğuna çekildi.

Lojmanlar, etrafı betonlarla örülen kurumlar, kuruluşlar, kentin içinden kentin dışına taşınarak ayrışan soğuk binalar artınca binalarda görev yapan idareciler, aydınlar, akademisyenler de hayatın içinden çekildi. Çarşıdaki Mehmet, Ahmet'le, Ahmet Mahmut'la baş başa kaldı.

Bu sorunda örnek gösterilecek kurumların başında üniversite gelir.

İstanbul Ankara gibi kalabalık anakentlerdeki devlet üniversitelerin fakültelerinin bir bölümü kenttin farklı noktalarında  eğitim verir. Öğretim görevlileri ve öğrencilerde şehir ve toplumla bu şekilde buluşup kaynaşırlar. Van gibi Anadolu kentlerinin üniversiteleri ise on binlerce öğrenci, akademiysen ve personelleriyle toplumdan şehirden kopuk yerleşke içine hapsolmuş.

 Şehri aydınlatması, toplumda etkileşim yaratması gereken akademisyenlerin çoğu zorunlu olmadığı sürece şehir merkezine günlerce çıkmamaktadır. Lojman ve derslikler arasında gidip gelen bu topluluk şehrin gerçeklerine de yabancıdır.

2011 depreminden sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi değişim dönüşüm için çok büyük fırsat ve ekonomik imkân elde etti, ama bana göre değerlendiremedi. Oysa yeni fakülte binalarını, lojmanları derslikleri, sosyal donatıları, öğrenci yurtlarını Zeve yerleşkesinde yoğunlaştırmak yerine bir kısmı Edremit, İpekyolu (şehir merkezi) Tuşba merkez ilçelerinde yapılabilirdi. Üniversite şehrin her köşesinde olabilirdi.

Van'da akademisyenlik yapıp Artvin'in tarihi eserini araştırmak, Van'da görev yapıp bilemem hangi ilin hangi kültür değerini araştırmak Van'da Van'a Fransız kalmak, etki de değil akademisyenlik de değildir.  

Bütün sorunlar yalınızca makamlarda, odalarda çözülmüyor. Kente katkı masa başında kibirlenerek egoların tuzağına düşerek olmuyor.

 Vanlılar birlikte yemek yiyecek, çay içecek, dertleşecek, tartışıp konuşacak idarecileri, yetkilileri, aydınları, akademisyenleri, entelektüelleri, edebiyatçıları, sanatçıları nihayet söz ve sohbet sahiplerini şehir hayatında etkin olarak görmek istiyor.

 

Şehrimiz estetik mi?

Yanıtları duyar gibiyim. Çirkinliği düzensizliği ile Van'ın Afganistan'a, Hindistan'a, köye benzediğini söyleyenler dahi var.

Şehrimizde insanın ruhunu daraltan, nefesini kesen düzensizlik, kirlilik nasıl ve ne zaman son bulacak?  Kim 'yeter' diyecek? Kim 'ayıptır, günahtır' deme sorumluluğunu üstlenecek? Şu kısa yaşam süresinde kim Vanlılara layık oldukları bir şehir armağan edecek.

Şehir Estetiği Yönetmeliği, Van Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde reklam, tabela, gölgelik (tente), saçak, boş alan, yapı ve arsa kullanımının, iletişim ve haberleşme araçlarının yol açtığı görsel kirliliği ortadan kaldırmayı, reklam asma ve ticari tabela kullanımını düzenlemeyi, şehir estetiğine katkıda bulunmayı, düzenli bir kentsel çevrenin oluşturulmasını, görüntü kirliliğinin önlenmesini ve bu işleri yapan gerçek ve tüzel kişilerle kamu kurum ve kuruluşlarının uymak zorunda bulundukları esasları belirliyor.

Bildiğim kadarıyla Büyükşehir Belediyesi'nin elinde "Şehir Estetiği Yönetmeliği" gibi yasal dayanak var.

Van Büyükşehir Belediye Meclisi, "Şehir Estetiği Yönetmeliği" çerçevesinde Tuşba, Edremit, İpekyolu ilçe sınırları içerisinde görüntü kirliliğine neden olan tabela ve totemlere bir düzenleme getirmelidir. Van temiz, düzenli, bakımlı kuralların hakim olduğu yaşanılabilir kent görünümüne kavuşursa kim kaybeder ki?

 

Fransız oyunu

Euro 2016 final mücadelesinde Fransa kendi seyircisi önünde kupaya Fransız kaldı. Finalde uzatmanın ikinci devresinde Fransa'yı 1-0 yenen Portekiz bileğinin hakkıyla futbolda Avrupa'nın en büyüğü oldu. Türkiye'de futbolseverlerin kalben desteklediği Portekiz, Fransa'nın oyununu bozarak kupayı müzesine götürdü.

Lakin Fransa'da oyun bitmez…

Şah yönetimine karşı muhalefet yaptığı için ülkeden sürgün edilen İmam Humeyni devrimden önce Paris'te yaşayıp siyasi faaliyetlerini burada sürdürdü.

 1 Şubat 1979'da milyonların katıldığı bir karşılamayla İran'a dönen Humeyni, cumhurbaşkanlığına getirildi ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri olarak kaldı.

 Şimdi aynı Fransa İran yönetimine muhalefet eden gruplara ev sahipliği yaparak destek veriyor.

İran muhalefeti geçen hafta Paris'te Bourget Konferans Salonu'nda toplantı düzenledi. Toplantıya Suudi Arabistan Prensi Turki el-Faysali ve İran rejimi karşıtı Özgür İran Hareketi lideri ve İran Direnişi Ulusal Konseyi Başkanı Meryem Rajavi de katıldı.

Toplantıda konuşan Meryem Rajavi, İran'da kötüleşen duruma karşı tek çözümün rejim değişikliği olduğunu ifade etti.

Hafızaları tazeleyelim; Devrim sırasında ilk önce liberal, sol ve dini gruplar Şah'ı devirmek için birleşmiş, Şah'ın devrilmesinden sonra ise iktidara yükselen Ayetullah Humeyni, muhalif liderleri ve grupları ortadan kaldırmış veya sindirmişti.

Humeyni rejminin liberal ve sol kesimlere yaptığını, Fransa İran rejmine yapıyor.

Bakmadan Geçme