VAN'IN EKONOMİK OLARAK DESTEKLENMESİ GEREKİR

7.2'lik deprem sırasında ben, Sebahattin Yılmaz abi, Ankara Muhabirimiz Ümit Kozan, oğlum Ahmet Taha ve muhabirimiz Gülay Özek'le birlikte büromuzdaydık. Deprem olduğunda kaçmadık çünkü bina 6 katlıydı ve biz 5'inci kattaydık. O sırada oda kalıp, depremin geçmesini bekledim ancak duramayınca diğer odaya geçtim. Sebahattin abi hariç diğer arkadaşları ve oğlumu masanın altına soktum. Sebahattin abinin odasındaki bilgisayar ile dolaptaki eşyaları yere düştü. Bu deprem hiç durmayacak, birazdan bina yıkılacak diye düşünüyordum. Ancak deprem durunca Sebahattin abiyle birlikte bulduğumuz bütün malzemeleri aşağıya taşıdık. Çevredeki bir çok binanın yıkıldığını tahmin ediyordum. Gazetecilik refleksinden olsa gerek işimi odaklanmıştım ve ailemi aramamıştım. Önce haberi merkezini arayıp bilgilendirdim. Bir yandan çevrede olup bitenleri görüntülüyorduk bir yandan haber merkezine bilgi veriyordum. Epey zaman sonra eşim aradı beni. Onlarla görüştükten sonra içim rahatladı. İlk yıkılışını gördüğüm bina Paris Oteliydi. Yaşanan onca şeye rağmen soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. Fakat o bina yıkıldıktan sonra çok binanın yıkılacağını düşündüm. Bu ara Erciş'ten haber alamamıştık. Oradaki hasarı merkezden haber merkezinden öğrenmişti. Merkez üssü olduğunu ve şiddetini. Yıkımın farkındaydılar. Her birimiz bir tarafa dağıldı, gelişmeleri aktarmak için. Sebahattin abiyle birlikte hareket ediyorduk. Görüntü ve fotoğrafları gönderdikten sonra eve gittim.  Sabahı zor etmiştik. Eve giremedik ve geceyi arabada geçirdim. Bir süre sonra eve geçtik. İkinci depremden önce Van çok çabuk toparlandı. Hayat erken normale döndü. Ailemi başka bir yere göndermedim. Ancak Sebahattin abi ailesini göndermişti ve Bayram Oteline yerleşmişti. İkinci deprem hem bizi hem de Van'ı yıktı. Van yıkılmıştı. İki arkadaşımızı kaybettik. Depremden birkaç saat önce Sebahattin abiyi ve diğer illerden gelen arkadaşları ben merkeze getirmiştim. Ardından eve gittim. İki kızım var biri 12 yaşında diğeri 8 yaşında. Ve 17 yaşında oğlum ile eşimle birlikte evdeydik. Ben salondaydım. En küçük kızımın çığlığıyla irkildim ve odaya geçtim. İnanılmaz sallanmıştı. Diğer çocuklarım ve eşim dışarı çıktı. Ben küçük kızımı kucağıma alıp oda da kaldım. Onu teselli etmeye çalıştım. Korkmaması gerektiğini söylüyordum. Kızımı dışarıya çıkarmaya çalışsaydım, daha kötü olacaktı. O hengame de onu dışarı çıkarmak istemedim ve depremin geçmesini bekledim.  Durduktan sonra küçük kızımı aşağıya indirdim. Beni yıkan telefonu merkezden aldım. Aradılar ve Sebahattin ile Cem'in hangi otelde kaldıklarını söylediler. Otelin ismini bilmiyorlardı. Şehir merkezine gidersen iyi olur dediler. 
O akşam Sebahattin abi ile Diyarbakır'dan haber takibi için gelen Cem ile Murat Çağlar otele gitmişlerdi. Haberi yazacaklardı. Murat oteldin çıktı ve saniyelerle kurtuldu. Cem lobiden yukarı çıkarken depreme yakalanmıştı. Sebahattin abi ise odasında yakalanmıştı. Ben o ara merkeze doğru giderken içimde bir sıkıntı vardı. Sebahattin abiyi telefonundan aradım telefon çalmayınca içimdeki korku ve kuşku giderek artıyordu. Oteli görünce de dünya başıma yıkılmıştı. Bulunduğum yerde çömelip kaldım. 20 yıldır Sebahattin abiyle birlikte çalışıyorduk. Her şeyimiz paylaşmıştık, her şeyini bildiğin bir insanı kaybetmekten daha acısı yoktur. Bir enkazın başında bir yakınını beklemek kadar zor bir an yoktur. Çok kaza gördüm. Yakınlarının başlarında dakikalarca hatta saatlerce başlarına bekleyen insanlar gördüm ancak en acısı bir en kaz bir arkadaşını, yakının beklemektir. Böyle bir acı hayatım boyunca unutulmaz. Sebahattin abiyle aile gibiydik. Oğlunu ve kızının büyüyüşünü gördüm. Bebekliklerini hatırlıyorum. Eşi il dışındaydı. Beni aradı. Ben söyleyecektim olanları ama çok zorlandım. Sonuçta ben söylemek zorundaydım ama nasıl anlatacaktım, çok zorlandım. Cenazeleri ben teslim almıştım. Ve en söyledim. O kadar çok şey paylaşmıştık ki unutmak imkansız. Sebahattin abi 92'de Van'a gelmişti ve gitmek istiyordu ancak sonra emekli olduğunda gitmedi. Emekli olmasına rağmen mesleğini o kadar bağlıydı ki bırakmadı. Yaşına rağmen çok heyecanlıydı haber konusunda. Şimdiki gençlerde o heyecanı göremiyorum. Cumhurbaşkanı birinci depremden sonra Van'a geldiğinde Sebahattin abi takip etmişti. O kadar heyecanlıydık ki etraftaki tüm meslektaşlarının dikkatini çekmişti. Bir çocuk Cumhurbaşkanından çorap istemişti. Onu Sebahattin abi fotoğraflamıştı. Ve fotoğraf sabah gazete manşetlerinde çıkınca çok mutlu olmuştu. Farklı bir gazeteciliği vardı.
Deprem kış arifesinde olduğu için insanlar çok zor duruma düştü. İyi koordine edilmedi. Türkiye Van için ayaklandı ama koordinesizlikten dolayı ciddi sıkıntılara neden oldu. Yavaş yavaş düzeldi. Çadırlar çok geç kaldırıldı. Konteynırlar geç kuruldu. Zaman alınca kurulumu insanlar perişan oldu. Konteynırlar burada üretilebilirdi. Bu sorun yaşandı. İnsanlar zamanında çadırdan çıkartılıp konteynıra alınsaydı o sefalet görüntüleri ortaya çıkmazdı. Ama insanların buraya bakışı duygusal ve samimiydi. Ama bu yansımadı çok koordine edilmedi. Umarım kalıcı konutlar söz verildiği tarihte biter. Kentsel dönüşüm, yapım kalitesi konusunda şimdi bir fırsat var ve bu değerlendirilmeli. Ama her şeyden önce Van'ın ekonomik olarak desteklenmesi lazım. Yapılanlar yeterli değil bu işin valiliğe ve belediyeye havale edilmemesi lazım. Hem devletin hem STK'ların profesyonel ekiplerle birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bir yol haritası belirlenmeli ve bunu profesyonellerce ekiplerce yürütülmeli. Sivil toplum örgütleri ile devlet kurumları koordine olmalı. Yıkılan kamu binaların, okulların yerine yeşil alan yapılmalı. Van'ın buna ihtiyacı var. 

Bakmadan Geçme