Van Pişiği

Bizim insanımız çok hayvan severdir. Zaten hayvan sevmeyenler de iyi insan değildir. Doğayı bütünleyen canlıların birlikteliğidir hayat ta kendisi.

Van Kedisi değil yalnızca memleketimde sevilen, korunan… Kekliktir, güvercindir, Van balığıdır ve hatta Van Canavarıdır.

Ama en özgesi Van Kedisidir.

Eğer tarihçiler iyi bir araştırma yaparsa Vanlılarla ilgili, Eski Mısırlılarla arasında akrabalık bağlarının olduğunu keşfedebilirler. Kedi Mısır uygarlığının simgelerinden biri gibidir; tıpkı Van Kedisinin Van'ın simgesi olduğu gibi.

Saygın politikacı, şair ve yazar aynı zamanda Kürt liderlerinden Kemal Burkay'ın "Hadi Gülümse" Şiiri yaşadığımız coğrafyayı anlatan en güzel şiirlerden biridir. Öyle bir şiirdir ki, Sezen Aksu'nun en beğenilen şarkılarından biri olarak yerini almıştır.

Sayın Kemal Burkay Hadi Gülümse şiirinin en vurucu bir yerinde der ki:

"Bir kedim de yok anlıyor musun…"

Ama benim bir kedim vardır.

Sadece benim mi? Tüm sokağımızın kedisiydi.

Beyaz, bembeyaz yumuşacık tüyleri vardı. Gözlerinden biri bal rengiydi ötekisi Van Gölü mavisi… Şirin mi şirindi… Gel dersen gelen, git desen giden…

Adını pamuk koymuştu iki gözü görmeyen Tavuz teyzem. Gönül gözlü teyzem evin avlusuna çıktığı zaman hemen bacaklarının dibinde biterdi. Olur ya sağa sola çarpar diye adeta onun beyaz bastonu olurdu.

Her kış sonu mevsim bahara dönerken Pamuk ortadan kaybolurdu. Bir ben bilirdim yerini bir de elleriyle çalı kuşlarını besleyen anacığım. Pamuk, iki odalı toprak damlı evimizin bana ayrılan köşesindeki karyolanın altındaki kitap kutumda olurdu. Gece uyurken hışırtılarını duyardım. Ana, oğul işaret parmağımızı dudağımıza götürür, sus işareti çakar ve çaktırmadan ona ayırdığımız süt kabında beslerdik. Çünkü Pamuk hamileydi ve doğum heyecanı içindeydi…

Bazen unuttuğum olurdu. Çünkü kitap kutumu Mart sonunda boşaltıp Pamuk'a hazırlamam gerekirdi. Unuttum mu, Pamuk'un doğarken salgıladığı her şey kitaplarım üzerine olurdu. Onlar temizlemek ve kaplıklarını yenilemek için hayli uğraşırdım.

Mahallemizin saygın teyzelerinden rahmetli Fiza Yılmaz abla, Van kedilerinin aş erdiğini, hatta yaşadığı evde bir huzursuzluk olduğunda aşırı derecede huysuzlaştığını anlatırdı. Fiza ablanın bu öngörülerinin daha sonra farklı düşüncelerle güçlendiğine tanık olmuştum. Örneğin kedi olan evlerde insanların gece uykuları huzurlu olurmuş. Çünkü kediler negatif enerjinin oluşmasına izin vermezlermiş.

Eski Mısır'da Kedi Tanrısı olduğunu biliyoruz. Ekonomik temelindeki nedenden doğan bu sosyal durum hayli ilginçtir. Çünkü Mısır ve çevresi için o dönemlerde tahıl altından da değerlidir. Tahılın en büyük tüketicisinin de tarla fareleri olması Mısırlıları fare avcısı kediye adeta bağımlı kılmıştı. Kediler önemsenmiş, korunmuş. Öyle ki bir evde kedi öldüğü zaman yas tutulmuş, ev halkı ölen kedilerinin ardından kaşlarını tıraş ederek acılarını belirtirmişler... Kediler için görkemli cenaze törenleri bile yapılırmış.

Bizim Pamuk kedi öylesine anaç bir kediydi ki doğurdukları tüm mahallemizin sokaklarında görülürdü. Ne yazık ki o büyük 1976 yılındaki Çaldıran-Van depreminden sonra Pamuk kayboldu ve izine bir türlü rastlanılmadı. Ama her köşe başında beliren her hangi bir Van Kedisinin onun zürriyetinden olduğunu biliyorduk ve Pamuk diye çağırıyorduk.

Evcilleşmiş Van Kedisi kendi evi ve başka evlerin mutfaklarına dadanıp hırsızlık yapmaz. Bazen:

"Koş kız, mirat pişik eti kaptı."Diye çığlık atanların canını yakan bir başına terk edilmiş melez kedilerdir.

Geçmiş yıllarda Antalya'da bir köy okulunda görev yaptığımda gecenin on ikisinden sonra acı acı çalan telefonu korkuyla açtığımda rahmetli Mazhar Taşçıoğlu Hocam vardı telefonun diğer ucunda.

"Geç saat oldu ama bahtına düştüm bana bir pişik lazım." Demişti.

Sesi tedirgin ve öfkeliydi…

"Hani benim bir Van pişiğim var ya, zırıl zırıl miyavlıyor, çığlıkları ayyuka yükseliyor... Koca apartman şikâyetçi… Senin köyden ona bir güvey pişik bul da kurtar beni bu dertten."

Mazhar Hoca bu hayır demek ne mümkün…

-Hocam senin Van Kedisi soylu… Antalya'nın bir garip köyünden nereden bulayım Van pişiği. Diye yanıt vermiştim uykulu sesle.

"Benden istemesi. Vallahi gece gündüz demez ararım telefonunu." Diye diretmişti koca çınar.

Ertesi gün köy kazan ben kepçe oluş Mazhar Hoca'nın kedisine eş olacak bir kedi aramıştım. Bulmuş muydum? Hayır! Büyük olasılıkla kedilerini veterinere götürerek çare bulmuşlardı.

Elbette ki memleketimizde tek hayvan sevgisi Van Kedisi üzerine odaklanmıyor.

Kuşçuları var çoğu hemşerilerimizin… Taklacı, benekli, avcı güvercinler.

Ya keklikçiler?

Abbas Dayım bir keresinde, bir keklik almıştı buğday meydanı pazarından. Günlerce evinin avlusunda besledi. Mahallenin biz ele avuca sığmaz verdeçeleri sanki dayımın evi hayvanat bahçesiymiş gibi ayrılmadık kapısından.

Zaman akıp geçti… Sansasyonel bir haberi kurgulamış hemşerilerimiz. Sadettin Teksoy  o zamanların vazgeçilmez haber kanallarından Star TV'de Van Gölü Canavarı haberini geçiyordu. Kahvelerdeki televizyon başları hınca hınç seyirci topluyordu. Haber saatlerinde varsa yoksa Van Gölü Canavarı. Bir zamanlar Van'ı magazinsel tanıtımına yardımcı olan Vanlıyam Şanlıyam türküsünün pabucunu bile dama atan bir olaydı. Van Gölü Canavarıydı gündeme taşınan.

Var mıydı yok muydu bilinmedi. Ama hala var diyenlerin sayısı yok diyenlerden misliyle fazla. Şero'nun Atları öykümde Van Gölü Canavarının varlığını anlatmıştım. İnanmayanlar, Ah Tamara ve Eylülsüz Sonbahar Öykü Kitaplarımı alarak okusunlar.

Kısacası derim ki hayvanları sevelim… Tüm canlıları sevelim… Hayvan ve bitkileri sevmeyenler, insanları da sevmez.

Kanıt mı?

İşte yaşadığımız günler.

Bakmadan Geçme