- Haberler
- Güncel
- Van TSO'da düzenlenen panelde konuşan Prof. Dr. Ahmet Özer: Van YYÜ'ye 5 defa müracaat ettim almadılar
Van TSO'da düzenlenen panelde konuşan Prof. Dr. Ahmet Özer: Van YYÜ'ye 5 defa müracaat ettim almadılar
Geçmişten Geleceğe Van'ın Kalkınma Dinamikleri Sorunlar ve Çözümler Panelinde konuşan Mersin Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı gazetemiz yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer, 'Ben en az 5 defa Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde görev yapmak için müracaat ettim ama almadılar. Başta ben olmak üzere Van'ın insanlarının Van'a gelmesi gerekiyor. Bu memleket bizimdir. Sahip çıkmak boynumuzun borcudur' dedi.
Kırsal kesimden gelen göçün şehirle etkileşmediğini belirten Prof. Dr. Özer, “Akşam evine ekmek götüremeyen adam en kızgın adamdır. Biz dışarıdan yoksul köylü göçü alıyoruz ama dışarıya da kenti kent yapan zenginleri, okumuşları, göç veriyoruz. Yoksul köylü buraya geliyor. Etkileşimde bulunacağı kent dinamikleri gittiği için etkilenip de dönüşmesi gerekirken kendisi devasa kenti kaplayıp köy haline getiriyor. Kırsal alanlarda yaşanan göçler Van’ı kötü etkiledi” diye konuştu.
Burhan Ergin
Moderatörlüğünü Van TSO Başkanı Necdet Takva'nın yaptığı Geçmişten Geleceğe Van'ın Kalkınma Dinamikleri Sorunlar ve Çözümler Paneline konuşmacı olarak katılan Mersin Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı gazetemiz yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer, Van YYÜ Erciş İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulmenaf Turan ile birlikte Van’ı konuştu.
Panelde konuşan Mersin Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Özer, “Ben yıllardır binlerce toplantıya, sempozyuma, panele konuşmacı olarak katıldım. Ulusal, uluslararası düzeyde birçoğuna başkanlık ettim. Bu zamana kadar şunu anladım. Eğer toplantıda insanlar dışarıya çıkıp aklında 3-5 şey kalmışsa o konuşma ve toplantı başarılıdır. Önemli olan toplantılarda insanlara birşeyler verebilmektir. Akademisyen biri olmanın ötesinde Vanlı biri olarak memleketime faydalı olmak istiyorum. Onun için her zaman Van’ımızın faydası için davet edilen her toplantıya katılırım” ifadelerini kullandı.
Van TSO Başkanı Necdet Takva, Van’ın kalkınmak zorunda olduğunu belirterek, “Van kalkınmak ve kalkındırılmak zorundadır. Geçmişe de baktığımızda gelecek vizyon perspektifi ortaya koyduğumuzda böyle bir zorunluluğun olduğunun bilinmesini istiyorum” dedi.
“1965 yılında ne isek 2022 yılında oyuz”
Van YYÜ Erciş İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulmenaf Turan, 1965 yılından bu yana Van’da birşeyin değişmediğini belirterek, “Akademisyen, siyasi ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin danışmanlığı olmak üzere üç kimliğim var. Van’ın stratejik önemiyle ilgili bir çalışma yaparak diğer şehirlerle karşılaştırdım. Van, kara sınır şehri olması sıralamasında ilk 13’ncü sıralamada yer alırken, Kara sınır ve kıyı şeridi şehri olması sıralamasında ilk 7’nci sırada bulunuyor. Kara sınır, kıyı şeridi ve başkentlik yapmış şehir olması sıralamasında ilk 5’te yer alan Van’ımız göl kıyısında kurulmuş tek şehirdir. Şuan Van ülkemizde göl kıyısında kurulan nadide bir şehirdir. Van hem kara şehri olması hem kıyı şeridi olması hem de başkentlik yapması Van’a apayrı bir özellik katıyor. Van, büyükşehir belediyesi statüsüne sahip 30 il arasında yer almaktadır ama kalkınmamış büyük bir şehirdir. 13 ilçeye sahip olan Van’ın aslında potansiyeli yüksektir. Nüfusumuz 1 milyon 300 bine yaklaşıyor. İranlıları da saydığımızda bu rakam çok daha yüksektir. Van sabit kalan iller arasında yer almaktadır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılan araştırmaya göre etki alanlarına dayalı bölgeler statüsünde Van’ı değerlendirdiğimizde İstanbul’un bütün Türkiye’yi kuşattığını, Van’ın kısmi olarak İstanbul ile bir ilişkisinin olduğunu görüyoruz. İller arasındaki ticaret ağına baktığımızda Van ilk 100’ün içerisinde yoktur. İstanbul, Bursa, Balıkesir ile ilişkimiz var ama iller arası ticaret ağı ilk 100 sıralamasında Van yer almıyor. Etki alanları ve bölgelere baktığımızda Van’ın küçük bir yerde yer aldığını görüyoruz. Yerleşim yerleri etki analizine bakıldığında Türkiye’de yerleşim yerlerini sosyo ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre 6 kademede ele alıyoruz. Van 16. Kademenin içinde yer alan illerden biridir. Türkiye’yi gelişmişlik şehrine göre 6 gruba böldüğünüzde Van bunlar arasında en düşüğüdür. Van gelir dağlımı açısından en az gelişmiş iller arasında yer alıyor. Van üretim imkanları ve potansiyeli sınırlı olan iller arasında yer alıyor. Gelişmişlik sıralamasında 77. sıradayız. Yaşanabilirlik endeksinde 72. sıradayız. İnsanlar bu araştırmaya göre fırsatını bulursa Van’dan kaçacak. Stratejik bir öneme sahibiz ama doğru hamleler yapamıyoruz. Bu bizim gerçeğimizdir. Doğru politikalar üretilirse Van’ın bu sorunları aşacağını düşünüyorum. 1965 yılında ne isek 2022 yılında oyuz. Sıralama değişmedi. Kamu yatırımlarına şiddetle ihtiyacımız var. Hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimin birlikte yatırımlara ağırlık vermesi gerekir. Üretimin sınırlı olduğu yerlerde devlet desteklerinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Kurumlarımız işlerini plan dahilinde yapmalıdır. Kamu ile doğru bir işbirliği kurulmalıdır. Şuan KOSGEB ve DAKA tarafından çok önemli destekler veriliyor. Bunları doğru bir şekilde kullanırsak Van hak ettiği noktaya gelir” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Turan'ın Sezai Temelli çıkışı tepki topladı
2019 yerel seçimlerinde AK Parti’den Erciş Belediye Başkan Adayı olan Prof. Dr. Abdulmenaf Turan'ın Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için istifa eden Bedia Özgökçe Ertan'ın görevinden ayrılmasından sonra Van'da milletvekili sayısının 7'ye düştüğünü, sadece 3 milletvekilinin eleştirildiğini, HDP Van Milletvekili Sezai Temelli'nin Van hakkında tek bir rapor hazırlamadığını söylemesi üzerine davetlilerden tepki aldı.
“Sorunlarımızı gündemleştirip çözdüğümüz takdirde ileriye gidebiliriz”
Sorunları gündemleştirerek çözüleceğini anlatan Mersin Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı gazetemiz yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer ise “Siyaset kötü bir şey değil. Siyaseti kötü yapan insanlar var. Siyaset bir birimdir. Eğer Van’ı da kalkındıracaksak bunu ancak siyasetle yapabiliriz. Bu önemli bir unsurdur. Bir kentin en büyük talihi de, talihsizliği de yönetenleridir. Eğer kenti yönetenler iyiyse o kent kalkınır, iyi duruma gelir. Eğer kötüyse yerinde sayar. Bunun hem ülkemizde hem de dünyada örnekleri var. 1970’li yıllarda çok uluslu şirketlerin ortaya çıkması, 1980’lerde uzayda iletişim devrinin kurulması ve 1990 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünya tek kutuplu hale geldi fakat şuan çok kutuplu hale gidiyor. Bu bizi de etkiliyor. Onun için bu çerçevede kendi meselelerimize baktığımızda özellikle kentleri yönetenlerin çok büyük önem kazandığını görüyoruz. Katı bürokratik merkezi yapılar terk edildi. Bana göre bugün Türkiye’nin yaşadığı en büyük sorunlardan biri budur. Hem genel idare bakımından dünyanın terk ettiği modele geri döndü. Hem de bütün şehir yasalarıyla aslında Adem-i merkeziyetçi bir yapı oluşturacaktık ama onlarda yerelde kendi içinde merkezileşme oluşturdular. Kalkınma, ileriye gitmeyen, direnen bir yönetim modeli olduğu için bu da bir çeşit yeniliği besleyen unsur oldu. Dünyada çok önemli toplantılar yapılıyor. Geçmişte bende Türkiye delegesi olarak toplantılarda bulundum. O toplantılarda çıkan sonuçlara göre yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri çok önemlidir ama gelin görün ki ikisi de bizde hak ettiği yerde değil. İki sektörü geliştirdiğimiz takdirde bir yere varabileceğimizi düşünüyorum. Türkiye’nin çok kültürlü bir yapısı var. Bunu da hem inanç hem de etnik bakımdan öteliyoruz. Bunları da gündemleştirmezsek, bunları çözemediğimiz takdirde de aynı zamanda kalkınmamızı gerçekleştiremeyiz. Örneğin Türkiye’nin yıllardan beridir Kürt meselesi var. Sorunlarımızı gerçek anlamda gündemleştirip çözdüğümüz takdirde ileriye gidebiliriz. Deve kuşu politikalarıyla bir yere varamayız. Bunlar tabi makro sorunlardır. Ülkemizde bu sorunlara baktığımızda çözebilecek bir idari yapıda, yasal olarak tıkanıklıklar bulunuyor. Bunlar önümüze ister istemez hem yönetim krizine neden oluyor hem de ekonomik krizleri tetikliyor. Yönetim ve ekonomik kriz tabi ki sadece Türkiye’nin meselesi değil, dünyada da mevcuttur ama bizim özellikle son yıllarda karşı karşıya kaldığımız meselelerin nedenlerini doğru ve güncel tespit edemezsek çıkış yollarını oluşturamayız” diye konuştu.
“Memleketim Van’ı seviyorum”
Memleketi Van için çalışıp çabalamak istediğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Özer, “Bugün halen ülkenin bütün sorunları Ankara’dan tespit ediliyor. Halen bütün çözümler Ankara’dan üretiliyor. Halen bütün kaynaklar Ankara’dan toplanıp dağıtılıyor. Çoğu zamanda kim iktidarda olursa olsun partizanca davranıyor. Türkiye artık bu şekliyle idare edilemez. Van’ı Ankara’dan yönettiğiniz zaman Van asla ileriye gidemez. Bir genel müdür ülkenin bütün il ve ilçelerinden sorumludur. Bu zaten zaman ve kaynak israfının en büyük nedenlerinden biridir. Bunu değiştirmediğimiz takdirde ileriye gidemeyiz. Başta sistemlerimizi gözden geçirerek revizyon etmemiz lazım. Sistemi değiştirmediğimiz zaman adamları tek tek değiştirirsek o adamlar göreve geldiğinde ya sistem onları kendisine benzetir veya onlar direndiği takdirde sistem onları dışarıya atar ve böyle devam eder. Sorunların yaşandığı yerde o sorunu yaşayanlar tarafından bunu demokratik ve katılımcı bir anlayışla çözülmelidir. Ticaret ve Sanayi Odası kentin amiral gemisi olmalı, birçok konuda yetkili olmalı. Yerel yönetimler kendi sorunlarını kendisi çözmeli. Ben birkaç gündür Van’dayım, gerçekten yüreğim parçalandı. Van için üzülüyorum. Geçmişte Van Belediye Başkan Adaylığı için talip de oldum. Projelerim vardı, Van’ımız için çalışmak istiyordum ama olmadı. Bakın kesinlikle dışarıdan gazel okumuyorum. Gerçekten memleketimi seviyorum. Gelişip kalkınmasını istiyorum. Vansesi Gazetesi’ni de ziyaret ederek bir demeç verdim. Sağolsunlar haberi manşetten vererek okuyucularına duyurdular. Laf olsun diye söylemiyorum. Van’ın bu hali beni çok üzüyor. Van, bölgesel çekim merkezi konumundaki bir kenttir. Gelişmeyi, kalkınmayı, refahı hak eden bir il olarak önündeki engellerin aşılması, çözüm politikalarının üretilmesi, bunları uygulayacak ekonomik, sosyal ve siyasal dinamiklerin ortaya çıkarılması gerekir. Van bir bölgesel merkez olmanın yanında, başta İran olmak üzere dış ülkelere yakınlığıyla uluslararası ticaret merkezi konumundadır. Ancak son yıllarda, aldığı yoğun göçle bölgenin en kalabalık şehri haline geldi ve yanı sıra bir büyük deprem yaşadı. Nitelikli bir organizasyon ve yönetim bu musibeti fırsata çevirerek önümüzdeki 20-30 yıllık gelişmeyi etkileyebileceği gibi; kötü bir yönetim önümüzdeki 20-30 yılın kaybına yol açabilir. Bölge ve ülke için sosyo-ekonomik kalkınmanın temel ön koşulu siyasal istikrarın ve toplumsal barışın sağlanmasıdır. Bu sağlanırsa kalkınmanın bölgesel öncülüğüne talip bir kent olarak hem kendi hedeflerine ulaşacak hem bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi yolu ile AB'ye uyum sağlamak isteyen ülke ekonomisine ve kalkınmasına büyük katkılar sağlayacaktır” dedi.
“Van Maraş ve İkinisan Caddelerinden ibaret değil”
Kırsal kesimden gelen göçün şehirle etkileşmediğini belirten Prof. Dr. Özer, “Akşam evine ekmek götüremeyen adam en kızgın adamdır. Bunun yoğunlukta olduğu Van sadece Maraş Caddesi veya İkinisan Caddesinden ibaret değil. Hatta Maraş ve İkinisan Caddelerinde çok az insan yaşıyor. Kırsal alanlarda yaşanan göçler Van’ı kötü etkiledi. Çünkü ilimizin zengin kesimleri İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa gibi illere göç etti. Van’ı sanayi kenti diyemiyoruz, turizm kenti de diyemiyoruz. Çünkü Antalya’ya bir günde giden turist Van’a bir yılda gelmiyor. Arkadaşlarımdan aldığım bilgiye göre Van’a en son bir yılda 36 bin turist gelmiş. Peki, sınır ticareti olması hasebiyle ticaret kentidir diyebilir miyiz? Biz dışarıdan yoksul köylü göçü alıyoruz ama dışarıya da kenti kent yapan zenginleri, okumuşları, göç veriyoruz. Şimdi diyeceksiniz peki sen neden Mersin’de kalıyorsun? Ben ez az 5 defa Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde görev yapmak için müracaat ettim ama almadılar. Başta ben olmak üzere Van’ın insanlarının Van’a gelmesi gerekiyor. Bu memleket bizimdir. Sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Kentlileşmiş nüfus gidiyor. Yoksul köylü buraya geliyor. Etkileşimde bulunacağı kent dinamikleri gittiği için etkilenip de dönüşmesi gerekirken kendisi devasa kenti kaplayıp köy haline getiriyor. Bir örnek veriyorum. Van’da bir Van yok. En az üç tane Van var. İkinisan’da 1 dairenin fiyatı 1 milyondur ama ğaçort mahallesinde bir daireyi 100 bin liraya da satsan satılmaz. Memo dayı Başkale, Özalp veya Muradiye’nin bir köyünden Van’a geldiği zaman kravatlı, takım elbiseli, arabalı birini gördüğü zaman onun gibi olmak ister. İnsanın doğasında hep ileriye gitmek var. Ekonomik olarak olamaz. Memo dayı belki köydeyken cacık ekmek yiyerek mutluydu ama buraya geldiğinde dönüşmek isteyip dönüşemediğinde Memo dayı Memo dayı olmaktan çıktı. Mehmet Bey de olamadı. Ne oldu peki arada kaldı. Bugün kentlerimizde yaşanan en büyük, en trajedi durum arada kalmaktır. Siz insanlara iş, aş, barınma, beslenme gibi haklarını verirseniz yerine getirecek görevleri de istersiniz. Burada en büyük görev yerel idarelere düşüyor. İnsanlara haklarını vermediğiniz zaman onlardan vergi vermesini, kriminal olayların içinde neden oluyorsun, çöplerinizi çöpe atın diyemezsiniz. Ulaşım, konut bir insan hakkıdır. Vermek zorundasınız” ifadelerini kullandı.
“Halk verdiği oylara sahip çıkmalıdır”
Halkın oylarıyla seçilenlerin görevini layıkıyla yapması gerektiğini belirten Prof. Dr. Özer, “Van’da Ben kayyuma kökten karşıyım. Bugün kayyum atanması valinin veya kaymakamın suçu değil. Sistemin suçudur. Türkiye’nin üniter devlet olduğunu söylüyorlar. Hayır efendim değil. Çünkü üniter devlette iki hukuk işlemez. Örneğin Yalova’da hangi hukuk varsa Van’da da o olmalıdır. Yalova’da meclis seçiyor ama Van’da atama yapılıyor. Peki, biz bunu söylemeyecek miyiz? Biz buranın sahibiyiz. Bunları söylemek zorundayız. Bugün yerel yöneticilere halk o iradeyi verdi. Yarın seçim olduğu zaman halk yine istediği kişiye yetkiyi verir. Kimse kendisini halkın üstünde görmesin. Bugün Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekili, Belediye Başkanı halkın oylarıyla seçilerek mevki makama geliyor. Halk verdiği oylara sahip çıkmalıdır ama gelin görün ki halkın oylarıyla seçilenler halkın yanında kral oluyor. Halkın oylarıyla seçilenlerin görevini layıkıyla yapması gerekir. İkinisan, Maraş Caddeleri, Altıntepe, Beyüzümü, ğaçort, İstasyon Mahallelerinde fotoğraf çekip İsviçreli birine gösterin. Deyin ki bu ikisi de aynı kenttedir. Dünyada inanmaz, bir belediye başkanının gücü bindiği araçla veya belediyenin fiyakasıyla olmaz. O kenti ne kadar birbirine yaklaştırmış, iki üç kenti bir kent haline getirmiş mi, getirmemiş mi onunla ancak ölçülebilir. Van demografik olarak büyümüş ama dönüşememiş, Van sosyo ekonomik olarak bir kimliğe sahip olamamış, oysa Türkiye’nin birçok kentinde bu var. Aslında iyi yöneticiler olursa göç iyi bir nimettir. Bugün New York, İstanbul bir göç kentidir. İyi yöneticiler el ele vererek çalışırsa göç dinamizminden müthiş bir kalkınma çıkarabilirler. Van TSO, yerel yönetimler, üniversitemizle birlikte Van’ı el birliğiyle daha iyi bir yere getirmeyi başarabileceğimize inanıyorum” şeklinde konuştu.