Vangölü Yaşasın
Güneşin doğuşunu ve batışını defalarca resmettik, kıyılarında dolaştık, sularında ferahladık, manzarasına doyamadık. Turkuaz rengiyle huzur bulduk… Van dendiğinde ilk ve en çok o konu oldu sohbetlere. Kışın barınak oldu balığına, baharda akarsularına gönderdi onları, üresinler diye. Haziranda tekrar kucağını açtı.
Güneşin doğuşunu ve batışını defalarca resmettik, kıyılarında dolaştık, sularında ferahladık, manzarasına doyamadık. Turkuaz rengiyle huzur bulduk… Van dendiğinde ilk ve en çok o konu oldu sohbetlere. Kışın barınak oldu balığına, baharda akarsularına gönderdi onları, üresinler diye. Haziranda tekrar kucağını açtı.
Martılar konup kalkarkenadalarına, onlardan da şefkatini esirgemedi. O martılar ki şarkılara türkülere konu oldu, hep özlemi, gurbeti anlattılar. Dağlar kıskandı onu, çepeçevre sardılar. O yine de tıpkı bir deniz gibi davrandı, kavuşturdu bekleyenleri. Tren yüklü feribotla nice yükler taşıdı. Bazen yeşil oldu, bazen mavi. Kim bilir belki Van Kedisi, gözlerinin farklı rengini bu değişimden aldı. Ama bazen de suyu sarardı, grileşti. Hırçınlaştığı da oldu, durulduğu da… Ak pak etti yıkadığı ne varsa. Kızıl bir top gibi batan güneş, göğü nasıl da bakır rengine boyayarak gömüldü sularına her akşam. Volkanik dağlardan sızan tuzlar, kendine has bir özellik kattı suyuna. Ya o efsaneler, hikâyeler, türküler…
Bu cümlelerin sonunda, söylenecekler daha iç açıcı olabilirdi ama gerçek şu ki, kirlenmeyi hiç mi hiç kabul edemedi. Kendi kendini temizlemeye uğraşırken renk değiştirdi, kimi zaman suları yükseldi, kimi zaman çekildi ve nihayet bugünlerde sarardı, soldu.