Vanlıların kalbini kırdınız!
Mabetler, ilk insan ve ilk toplumdan itibaren dine bağlılığın, Yaratıcıya kul olma şuurunun duygularının en belirgin tezahürü konumundadır. Bütün inançlara ait mabetler önemlidir, değerlidir. Mabetlerde canınız istediği gibi konuşup hareket edemezsiniz. Dolayısıyla Cami, Mescit, Kilise, Sinagog, Havra, Cem Evi korunması ve saygı gösterilmesi gereken önemli mekânlardır.
Mabetler toplumun sinir uçlarının, duygularının toplandığı merkezdir.
Kur’ân-ı Kerim , “içinde Allah’ın adının anıldığı” mescitlerle birlikte kiliselere ve havralara saygı gösterilmesi gerektiğine işaret etmektedir (Hac, 22/40).6
Bütün ibadethanelerde olduğu gibi cami ve cemaati için de birtakım uyulması zorunlu olan kural ve kaideler var.
Ancak…
Geçen hafta Vanlı Müslümanlar aynı saflarda omuz omuza cuma namazlarını birlikte eda etmek, kardeşliklerini güçlendirmek, bütün kötü düşüncelerden ve günahlardan arınmak, affedilmek umuduyla ellerini açarak duada bulunmak üzere gittikleri Van Ulu Cami’den dini vecibelerini maalesef manevi huzur ve huşu içinde ifa edememenin derin üzüntüsü ve şaşkınlığı içinde ayrıldılar.
18 Mart şehitleri anma, birlik ve beraberliğin konu edildiği “Çanakkale ve Birlik Ruhu” başlıklı hutbeyi beğenmeyen bir grup minberde bulunan imama cami adabıyla bağdaşmayan şekilde anlamsız bir tepki göstererek Allah huzurunda olmanın gerektirdiği ciddiyeti, vakarı ve sükûneti bozdu.
Sergilenen çirkin davranış ne İslam’ın öğretilerine ne camiye ve cemaatine ne de 78 milyonun ortak manevi değeri, emperyalizme karşı verilen mücadelenin kalplerdeki sembolü Çanakkale ruhuna yakışmıştır.
Alkış tutarak, ıslık çalarak, bağırıp çağırarak cami gibi bir mabedi sokak ortamına, eylem alanına çevirerek terk etmek kutsal değerlere ve insanlara hakarettir.
Camiler ve mescitler, Müslümanların cemaatle toplu olarak namazlarını edâ ettikleri manevi havaya sahip özellikli yapılardır. Bu mabetlere içlerinde Allah`a secde edildiği, ibadet yapıldığı, namaz kılındığı için de mecazi anlamda Allah`ın evi denilmiştir. Allah'ın evinde saygılı, ağırbaşlı olmak inancın da, kültürümüzün de gereğidir.
Peygamberimiz bir gün namaz kılarken ayak patırtıları duydu. Namaz bitince:
- Gürültünüz neydi diye sordu.
- Namaza yetişmek için acele ettik, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Bir daha böyle yapmayın. Namaza yavaş ve vakarlı geliniz. Yetiştiğinizi kılar, yetişemediğinizi tamamlarsınız, buyurdu.
Camide sessizlik bu kadar hassas ve önemlidir.
Hutbe okunurken konuşmak ve konuşan birini konuşmaması için uyarmak, hatta namaz kılmanın bile mekruh olduğunu cuma günleri camiye giden biri iyi bilir.
Van Ulu Cami’de tepki çeken kargaşa kabul edilebilir bir durum değildir. Büyük bir ayıp yapılmıştır. Vanlılar, Rus işgali ve Van’ın yakılıp yıkılmasında dahi ne böyle bir şey gördü ne de duydu.
Müslümanların bayramı sayılan cuma günü ibadet için Allah'ın evinde bir araya gelen Vanlıların kalpleri kırılmış, yürekleri burkulmuştur.
Türkiye'nin beynine saldırı
Türkiye 30 yılda, 35 milyar (katrilyon) kaynağını, 50 bin insanını yitirdi. Acı, göz yaşı zaman kaybı hariç.
Senaryo işliyor, terör saldırıları ile ölümler sürüyor.
Günümüzde yaşanan olayları doğru anlamak için tarih bilgisine sahip olmak gerekiyor. Yakın tarihi ve sonuçlarını kavramadan bugün yaşananları sağlıklı anlamak mümkün değildir. Bunun içinde 1915’te patlak veren süreci ve yıkıcı sonuçlarını anlatan kitap ve makalelere göz gezdirmek gerekiyor.
Bütün farklılıkları zenginlik kabul ederek yüzlerce yıl birlikte, iç içe yaşayan Anadolu insanlarının huzurlu yaşam ortamları misyonerler eliyle bozulmaya başlamıştır. Misyonerlerin okul, hastane, insani hizmetler görünümü altında yürüttükleri planlı çalışmaları sonucu Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasına fitne, fesat, ayrılık ve düşmanlık tohumları ekilmiştir.
Bölgesel amaçları olan dış güçlerin destek ve teşvikleriyle Van gibi Anadolu'nun birçok yöresinde başlayan başkaldırı, yağmalama, tehdit, sindirme, katliam hareketleri sonuçta amacına ulaşılamayınca geride acı, hüzün ve pişmanlıklar kalmıştır. Sonuçta toplumların birlikteliği, ortak geleceği yok edilmiştir.
Bugün ülkemize karşı 100 yıl öncesine benzer çok uluslu saldırıla oluyor. Dün olduğu bugünde misyonerler, ajanlar fitne fesat çıkarmak için cirit atıyor
Aktörleri aynı, taşeronları değişken olan senaryoların sonucu olarak ‘Türkiye’nin kalbi’ Ankara’da 5 ay içindeki 3 büyük terör saldırısında 169 kişi hayatını kaybetmiştir.
Hafta sonu bu kez ‘Türkiye’nin beyni’ olan İstanbul’da terör saldırısı gerçekleştirildi. Saldırıda 2 İsrailli, 1 İranlı, 1 ABD vatandaşı ve canlı bombayla birlikte 5 kişi hayatını kaybetti, 46 kişi de yaralandı. Terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve yaralılara şifa diliyorum. Terör saldırısını kınıyorum.
Ankara, İstanbul, Suruç, Reyhanlı, Güngören ve diğer bütün terör saldırılarının amacı ülkemizde korku, endişe yaratarak yaşamı kesintiye uğratmak, insanlar arasında düşmanlık oluşturmaktır.
Terör saldırılarının arkasındaki çok denklemli üst akıl-akıllar dünyaya Türkiye’nin güvensiz, riskli bir ülke olduğu mesajını vererek Türkiye’nin gelişmesinin önü kesmeye çalışmaktadır. Ama bunların hepsi beyhude çabalardır.
Bir insanı planlı şekilde öldürmek isteyen biri silahının namlusunu öldüreceği kişinin kalbinin yer aldığı sol göğsüne ve beyninin yer aldığı kafasına doğrultarak tetiği çeker. Silahtan çıkan kurşuna hedef olan kalp veya beyin kısa sürede durdur. Ve bedende yaşam son bulur. Bu şekilde hayatını kaybeden veya sakat kalan binlerce insan var.
‘Türkiye’nin kalbi Ankara’ ile ‘Türkiye’nin beyni İstanbul’daki terör saldırıları böyle bir anlam içermektedir.
O nedenledir ki Ankara’da yaşanan terör saldırıları her defasında ‘Türkiye'nin kalbine saldırı” olarak nitelendiriliyor. Ki doğru bir tanımlamadır.
Başkent Ankara’da gerçekleştirilen saldırı ile Türkiye’nin yönetim merkezi yani kalbi-yüreği hedef alınmıştır.
Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel beyni İstanbul cumartesi günü terör saldırısına uğradı.
Dünyanın her tarafından iş adamları, sanatçı ve turistlerin geldiği, İstanbul’a gidenlerin uğrak yeri, adeta Birleşmiş Milletler semti olan İstiklal Caddesi’nde düzenlenen saldırı Türkiye’nin beynine yönelmiş kurşundur.
İki büyük kentimizde gerçekleştirilen sarsıcı terör saldırıları ile toplumsal yaşam, ekonomik düzen, huzur hedef alınmıştır. Amaç öldürmek, felç etmek, yıldırmaktır.
Lakin Türkiye’nin kalbi, beyni, eli, kolu, gözü, kulağı diyeceğimiz kentleri defalarca terör saldırılarına hedef oldu. Türkiye’nin bedeni bu alçak saldırılarda kısmen hasar alsa da güçlü yapısı ile yaşama kaldığı yerden her defasında daha sağlıklı şekilde devam etmiştir.
Masum insanları hedef alan, toplumda korku, endişe ve düşmanlık yaratmayı amaçlayan terör saldırıları nefret kazanmaktan öteye geçmemiştir.
Türkiye’de her türlü teröre rağmen, yaşam her yerde her şekilde devam eder ve edecektir.
Ölüm buluşturdu
Beyoğlu'nda meydana gelen terör saldırısında küçük ama ilgi çekici bir detay var. Ezeli düşman olan, bir araya gelmeleri mümkün görünmeyen İsrail ve İran aynı saldırıda vatandaşlarını kaybetti. 1 İranlı Müslüman, 2 İsrailli Musevi ve 1 ABD vatandaşı Musevi aynı acı sonu birlikte paylaştı.
Kader’den kaçılmıyor. Barışta bir araya gelmeyenler ortak acı ve gözyaşında bir araya geldi.