Kerpiç evlerdeki hayatımızın ilim, irfan, güzellik ve zarafet ölçülerinde tadına doyulmaz bir kıvamı vardı! Kış geceleri aile maiyeti toplanıp çaylar içilirken ilim ve ziyafet sofraları açılırdı.
İlim sahibi büyüklerimiz Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif okur meal ederlerdi! Mızraklı İlmihal, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun vs. okurlardı… Bu ilimdi!
Sonrasında büyükler günün şartlarına göre ilmi sohbetin ardından muhabbet ederler gençler ve çocuklar dinlerdi! Bu irfandı!
Gündüzünde saç üzerinde kavurga ile çedene kavrulur, akşamında kuzine sobanın üstünde çay demlenirken yanında hedik pişerdi. Bodrumda sonbahardan beridir bekleyen elma ve mellaki armutlar çıkarılmıştır. Cevizler kırılmış, yanına kuru erikler porselen tabaklarda getirilmiştir. Büyükler divanlarda otururken, çocuklar için yere sofra bezi serilir ortasına tahta bırakılırken, peşinden çaylar gelir hep beraber içilirdi. İşte bu zarafet, ziyafet ve kültür aktarımıydı!
Kerpiç evlerin duvarları duruma göre yılda bir veya iki defa kireçlenirdi. Kireç sonrası tahta zeminler tahta fırçasıyla silinir, perdeler, etaminli, kanaviçeli beyazlar çivitle yıkanır serilirdi. Bir hafta, on gün gibi kalan bu kireç kokusu evleri gülistana çevirir ve bu mekânlarda uyumanın tadına doyulmazdı! Böyle bir evde uyumak huzur ve mutluluk ve sağlıktı!
Dost, gönül insanıdır, vefalı, güvenli ve fedakârdır.
Dost, her yerde ve her zeminde huzur, mutluluk, sevinç ve güven telkin edendir.
Dost, kan bağıyla olmasa da gönül bağı ve uyumlu frekanslarla bağlı olduğumuzdur.
Arkadaş ve ahbapla olan münasebetler sathidir, dostla olan ise içten ve samimidir.
Dost, ayıpları örter, kusurları hoş görür, sırrı ifşa etmez, üzüntüyü paylaşır ve problemleri gidermeye çalışır.
Dostun sözleri hep ”Kelam-ı kibar”dır.
Dostun hal ve davranışları her daim samimidir.
Dost, konuştuğunda doğruyu söyler ve hayrı tavsiye eder!
Dostun kıymetini bilelim, hoşumuza gitmese bile doğruyu söylediğinden dolayı onu kaybetmemeye bakalım, çünkü hayat onunla anlam bulur ve güzelleşir.
Ne mutlu bunca hasetçinin olduğu bir zamanda candan dostu olanlara!
Dost anıldığında insanın içi huzurla doluverir, ruha serinlik, zindelik verip cana can katar.
Dost, insanın yüzünde güller açtırır!
Dost, Vangölü mavisi kadar muhteşem, Erek Dağı’nın zirvesindeki karlar kadar temiz, zeringadek çiçeğinin kokusu kadar unutulmaz, zernebat suyu kadar berrak , İpek Yolu kadar istikamet üzere ve otlu peynir gibi vazgeçilmezdir!
Dost, hayatta sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biridir.
Bu hayatta sıkılıp bunaldığı zamanlarda doktor ve depresyon ilaçlarına sığınan insanlara terapi olarak bir dost yeter…
Hâsılı dost; Allah Teâlâ ve onun Kutlu Resulüdür (sallalahu aleyhi ve sellem)…
Kültürün en önemli esaslarından biri de hiç kuşkusuz lisandır. Her şey dil ile anlaşılır ve ifade edilir. Canlılar içinde konuşma yalnız insana bahşedilmiş bir ayrıcalıktır. “Edep” kökünden üretilen Edebiyat bize edepli olmayı ve lisanı iyi şekilde kullanmamızı öğütlemektedir. Türkçe dünyanın en güzel dilleri arasındadır. Dilimizi, olduğu gibi bozmadan sonraki nesillere aktarmak mühim bir vazifedir
1940’larda Lise ikinci sınıfta Edebiyat dersindeki klasik imtihan soruları, bu günkü yüksek lisans seviyesindedir!
Batı ülkeleri lisanlarının genişliğiyle iftihar ediyor, bir Fransız veya İngiliz dört yüz yıl önce basılmış kendi kültürüne ait bir eseri okuyup anlayabiliyor! Ya biz?
1890’ da yayınlanan Redhouse Türkçe-İngilizce lügat’te 92 bin Türkçe kelime yer alırken, 1950’lerde Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı Türkçe sözlükte bu sayı 15 bine kadar düşürülmüştür…
Osmanlı dili bize yabancı dil olmuş adeta, hâlbuki bu dili unutmamamız icap ederdi. Günümüzde lisan bahsindeki cehalet durumunu kimse ar etmez oldu. Dil konusunda çok duyarlı olmak zorundayız. Belleğimizdeki kelimeler kadar düşünüp fikir üretebiliriz. Dağarcığımız sığ olursa fikirlerimizde o kadar sığ ve sıradan olur. Kuran kültüründen gelen kelimeleri değiştirmeye kalkmakta diğer Müslüman ülkeler ile anlaşmamızı fevkalade zorlaştırır. Ve aramızdaki kardeşlik bağı zayıflamış olur!
Kültürümüzü muhafaza etmek için lisanımıza sahip çıkmak zorundayız…
“-Sen Van’lısın herhalde?” diye sordu.
“-Nerden anladın?”dedi…
“-Tahminim çok balık yemişsin, gözlerin Van balığı gibi bakıyor! Ayrıca deniz kokuyorsun deniz!”
Gurbet elde; güler yüzlü, tatlı dilli, yağız ve iyi birine rastlarsanız bilin ki o Vanlıdır…
Yine Van’lıya sormuşlar!
“-Ne seversin?”
“ -İskele’de yüzmeyi, Van kedisinin gözlerini, Cumhuriyet Caddesi’nde turlamayı, buz gibi kerhiz suyunu, çırçırın huzur veren sesini ve kışın kızakla kaymayı severim…”
“- Başka?”
“-Tandır ekmeğinin yanında otlu peyniri, Sengeser ve Keledoş’u, murtuğanın üstüne pekmez dökmeyi, peynir helvasını, tereyağı ile Müküs balını ve aslik elma ile cevizi birlikte yemeyi severim.
-Ha unutmadan; semaver çayını limonlu içmeyi de çok severim.” demiş…
Afiyet olsun…