Vesikalı Vatan 3

Gemi, Mondros Limanı'nın bulunduğu körfezden çıkıp yönünü Çanakkale Boğazı'na dönünceye kadar adeta nefessiz kalmıştı Rauf Bey(Orbay). Sanki oranın havası bile harammış gibi ne yutkunabilmiş ne de şöyle içinden geldiği gibi bir of çekebilmişti.

Gemi, Mondros Limanı'nın bulunduğu körfezden çıkıp yönünü Çanakkale Boğazı'na dönünceye kadar adeta nefessiz kalmıştı Rauf Bey(Orbay). Sanki oranın havası bile harammış gibi ne yutkunabilmiş ne de şöyle içinden geldiği gibi bir of çekebilmişti. Sabah olmak üzereydi. Bir kuş sürüsü, günün ilk ışıkları ile beraber henüz mavisini tam olarak bulamamış gökyüzünün derinliklerinden çıkmış gibi Bozcaada'nın ıssız, o an için kül rengine bürünen korularına doğru kanat çırpıyorlardı. Gök pırıl pırıldı. Gece boyunca Limni semalarını dolduran bulutlar dağılmış, havada bir kâğıt parçası kadar olsun bulut kalmamıştı.

 

Rauf Bey, geceden beri güvertede ayakta duruyordu, uykusuzdu. Bir erin önüne bıraktığı koruk şerbetine hiç dokunmamış, dalgın gözleriyle tek bir noktaya doğru boş boş bakıyordu. Yaklaşık bir saattir yanında duran ve konuşmak isteyen Reşat Hikmet ile Sadullah Beyleri fark edince bakışlarını o tek noktadan alıp arkadaşlarının endişeli yüzlerinde sabitledi. Geceden beri iyice büzülüp tek çizgi olmuş ağzını güçlükle kımıldatarak"Allah belasını versin!" dedi ve denize doğru tükürdü.

 

"Keşke bu günleri görmeseydim, Hamidiye Kahramanı olarak ölseydim. Şimdi bu ayıpla nasıl ayakta durur, nasıl yaşarım? Ah ellerim kırılsaydı da imza etmeseydim. Sonunda ölüm yoktu ya!.."

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme