Vesikalı Vatan 6

Osmanbey'den Şişli istikametine doğru yürümekteydi Rauf Bey. İncecikten bir kar yağıyor, hafif yokuşlu yol, bir karış kadar karla örtülmüştü.

Osmanbey'den Şişli istikametine doğru yürümekteydi Rauf Bey. İncecikten bir kar yağıyor, hafif yokuşlu yol, bir karış kadar karla örtülmüştü. Yağan bembeyaz kar, insana huzur vererek, neşelendirerek, bir delikanlı gibi kanını tutuşturarak yağmıyordu. Sanki düşman çizmeleri tarafından ezilmiş, küçük düşürülmüş, hakarete uğramış, tertemiz namusuna leke sürülmüş bu esir şehre yağmak istemiyor, yağarsa kirlenecek, başkalaşacak, kendisi olmaktan çıkacakmış gibi kırgın kırgın yağıyordu. Bu kırgınlık, düşen her bir kar tanesiyle beraber daha da artıyor, düştüğü yolu, uğradığı parkı, tutunduğu kaysı dallarını, yapıştığı saçakları, dokunduğu cumbaları, konduğu umutsuz çehreleri daha da mutsuzlaştırıyor, kaçırıyor, kabuğuna hapsediyordu. Ne evlerin camlarında bir ışık, ne sokakta kızaklarıyla kayan neşeli çocuklar vardı. Üşümeye başlamıştı.

 

Az ilerisinde, mangalının közlerini karıştıran bir Rum kestane pişiriyor, yarı çıplak bir düşkün para dileniyordu. İki kese kâğıtlık kestane alıp birini dilenciye verdikten sonra paltosunun yakalarını yukarı doğru çekti, atkısıyla yüzünü iyice kapattı. Daha birkaç ay öncesine kadar koskoca Bahriye Nazırı iken şimdi özellikle paltosuna bürünüyor, atkıyla yüzünü kapatabildiği kadar kapatıyor, tanınmamaya çalışarak yürüyordu. İşgal altındaki bu şehirde, nazır bile olsa herkes tehlike altında ve her an için tutuklanma ihtimali ile karşı karşıya idi.

 

Mustafa Kemal'in kaldığı eve gelince etrafı göz ucuyla kolaçan edip tokmağa dokundu. Kapıyı Makbule Hanım açtı ve mütebessim olması için zorladığı bir çehre ile Rauf Beyi içeri aldı. Rauf Bey, merdivenlerden ikişer ikişer çıkıp Zübeyde Hanımın odasına girdi ve zarif ellerinden öptü.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme