Yakılan okullar değil

Gerilimi yüksek, can sıkıcı bir dönemden geçiyoruz.

Bir tarafta ‘barış’ çağrıları yapılıyor. Diğer tarafta PKK’ya silah bırakması, hendeklere son vermesi mesajları gönderiliyor. 

Bu sırada okur yazar sayısının   ve öğrencilerin başarı oranının yükseltilmesi için çaba gösterilen ilimizde her gün yeni bir eğitim öğretim kurumu ateşe verilerek yakılıyor.

Saldırılarla tahrip edilen, yakılan okullar, sınıflar,spor salonları en kısa sürede onarılıyor. Kırılan dökülen araç gereçlerin yerine yenileri bırakılıyor. Kesintiye uğrayan eğitim kaldığı yerden   devam ediyor. Ediyor ama çocukların öğretmenlerin velilerin psikolojisi ciddi hasar görüyor.

Eğitim kurumlarına  yönelik acımasız, anlamsız saldırılar ne vicdana ne mantığa sığıyor.  Eğitim kurumlarının yakılmasını hiçbir siyasi düşünce savunamaz haklı gösteremez.

Çocukların gönül dünyalarından yansıyan çiçek bahçesi gibi renkli panolarla donanmış sınıfları yakarak karartmak kime ne fayda sağlar? Öğrencilerin bedensel ve ruhsal gelişimlerini tamamladıkları,  yeteneklerini geliştirdikleri spor salonlarını yakmak  sağlıklı bireyin yetişmesine engel olmak değil de nedir? Teknoloji sınıflarını yakmak öğrencileri bilim dünyasından çağdaş eğitimden koparmak değil  de nedir.

Cinnet geçirmiş, gözü dönmüş  ruh haliyle yakılan okul binaları değil. Yakılan eğitim kurumları, teknoloji sınıfları, spor salonları, kütüphaneler de değil.

Yakılan zeki, çalışkan gelecek vadeden çocukların cehaleti yenme çabaları, kula kul olmamama çaba ve azmidir.

Yakılan öğrencilerin insanlığa yararlı üretken bireyler olma düşünceleridir.

Yakılan öğrencilerin gelecek idealleri, hayalleridir.  

Yakılan çocukların araştırma ve yaratıcılık becerileridir.

Yakılan öğrencilerin yetenekleri, özgüvenleri, cesaretleridir.

Yakılan öğrencilerin bütün engelleri aşan özgür düşünceleridir.

Yakılan çocukların kinden nefretten düşmanlıktan uzak, sevgi dolu  dünyalarıdır.

Yakılan öğrencilerin bilgi, beceri, yetenekleridir.

Yakılan öğrencilerin aydınlığa açılan pencereleridir.

Yakılan  bugünün fidanları, yarının ormanlarıdır.

Yakılan öğrencilerin berrak düşünceleridir.

Yakılan sözdür, özdür, kulaktır, gözdür.

Yakılan kardeşliktir, barıştır, sevgidir, mertliktir.

Yakılan öğretmenlerin, velilerin nihayet ülkenin ortak emeğidir.

Yeter.

35 yıldır yanıyoruz, yıkılıyoruz.  Yanmak yerine söndürme, ölmek-öldürmek yerine yaşama ve yaşatma zamanı gelmedi mi.

 

Neden susuyorsunuz?

 Ülkenin, ailelerin geleceği olan çocukların eğitim öğretim yuvaları, memleketin aydınlık kurumları yakılırken toplumun sorumlu kesimleri nedense anlaşılmaz bir şekilde sesiz, suskun.  Yoksa çocukların geleceğinin yakılmasının ekonomik  bir değeri yok mudur? Okulların yakılması tehlikeli, vahim  bir durum değil mi?

Fakir fukara, zengin, işçi, memur, esnaf, şehirli, köylü çocuklarının eğitim öğretim gördüğü  okulların yakılmasına neden sessiz kalıyorsunuz. 

Bu çocuklar hep cahil, yoksul mu kalsınlar. Bu çocuklar körpe bedenleriyle ağır işlerde mi çalışsınlar. Bu çocuklar şiddet sarmalının içine  düşerek harcanıp gitsinler mi? ?Bu  çocuklar okuldan koparak cinsel tacize, şiddete  mi uğrasınlar.  Bu  çocuklar okuyarak toplumda saygınlık görmesinler mi?  Bu çocuklar  gelecekte seni beni ülkeyi yönetmesinlermi?  Bu çocuklar sorgulayan, düşünen, yargılayan olmasınlar mı? Bu çocuklar  makam, meslek sahibi  olmasınlar mı? Olsunlar diyorsanız  neden okulların yakılmasına sessiz kalıyorsunuz?

Eğitim öğretim sayesinde toplumda var olanlar,  eğitim öğretim ile sermaye ve güç sağlayanlar, eğitim sayesinde siyasette, sanatta iyi yerlere  gelenler, ekmeğini eğitim öğretim kurumlarından sağlayan eğitimciler,  eğitim sendikaları, çocuklarını özel imtiyazlı okullarda okutanlar,   başarılı evlatlarını yurt dışına eğitime gönderen beyler neden susuyorsunuz?

Yangın var ama siz görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, susuyorsunuz. Yada sessizlik işinize geliyor.

Siz okulu, sınıfı yakılan bir öğrencinin gözlerindeki ürkek bakışları, omuzları çökük mahzun duruşu gördünüz mü? Siz çocuğunun okulu yakılan bir anne  babanın endişesini  üzüntüsünü  hissettiniz mi? Siz okulu, sınıfı yakılan bir öğretmenin isyanını duydunuz mu?

Vicdanınızın sesine kulak vererek  güçlü bir şekilde “Eğitim öğretim kurumlarını yakıp yıkmayın, çocuklarımızın dünyalarını karartmayın, cehalete destek olmayın”  çağrısı yapmak çok mu zor, çok mu tehlikeli.  Yakmayın, yıkamayın demek barış istemek değil mi? O zaman neden susuyorsunuz?

Vicadanı olan bu yangına sessiz kalmaz!

Van’ın tarihi dokusu kaldı mı?

 Başbakan Ahmet Davutoğlu, ATO Congresium'da düzenlenen AK Parti 5. Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda yaptığı konuşmasında,  şehirlerimizde şehrin özgün mimarisine aykırı tek bir TOKİ inşaatı yapılmayacak dedi.Başbakan, Van tarihi dokusuyla hızla gelişen bir şehir olduğuna vurgu yaparak  Van’da  bu konuda talimat verdiğine işaret ederek Van'ın, tarihi dokusu korunacağını ifade etti.

Van’da TOKİ afet konutlarında tek bir yeşil alan, spor alanı yaşam alanı yok. Ne belediyeler ilgileniyor, ne de TOKİ. Halk kaderine terkedildi.

Son 30 yılda  yerel yöneticilerin,  bazı idarecilerin yanlış uygulamaları ile  rant uğruna kentin yağmalanarak  çirkinleşmesine prim vermeleri  nedeniyle Van’ın tarihi dokusu  tahrip edildi. Tek bir Van evi, Van sokağı koruma altına alınmadı.  Sahipisiz   Van  zamanla kent kimliği ve ruhunu  yitirdi.  

Şimdi de başta Edremit olmak üzere yeşil yaşam alanları,insana ayrılması gereken yerler  beton binalara feda ediliyor. Edremit’te yükselen çok katlı kamu  ve özel  binalar ile  soluk almamıza engel olunuyor.

Van elden gidiyor. Vanlı da Van’dan.Verilen sözler, vaatler  söylenmemiş gibi unutuluyor.

Çirkin, çarpık görünüme bürünen Van, imar tadilatlarına, ranta, çıkara, yanlış yönetim anlayışına siyasete yenildi.  Van için bir şey yapmak  istiyorsanız  betonlaşmasına, yağmalanmasına daha fazla izin vermeyin yeter.

Bakmadan Geçme