Yatırımcı seçimleri bekliyor
2002-2014 arası dönemde, yaklaşık 150 milyar dolarlık bir doğrudan yabancı yatırım çektik. 2007 yılında rekor seviyeye ulaşılmakla birlikte, söz konusu sermaye girişleri küresel kriz sonrasında dünyaya paralel bir şekilde zayıfladı. Tabii bu noktada, bir yandan neler yapabiliriz konusunu, diğer yandan da dünyanın gidişatını ele almak gerek. Öte yandan edinilen izlenimler, seçim sonrasında istikrarın devam etmesinin, Türkiyeye yabancı yatırımların akışını hızlandıracağı yönünde
Dünya ekonomisi sıkıntılı zamanlarını halen geride bırakmış değil. Küresel krizden sonra, özellikle gelişmiş ülkeler bağlamında toparlanmakta zorluk çeken global ekonominin, önümüzdeki dönemde de yavaş yavaş büyüyeceğinde hemen herkes hemfikir. Bu çerçevede, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dinamikleri birbirinden farklı olmakla birlikte, dünya genelinde pek çok ülkede yatırımlardaki zayıflık dikkat çekiyor. Oysa yatırımlar, bir ekonomi için büyümenin can damarı niteliğinde…
2000'LERDE ÖZEL YATIRIMLARLA BÜYÜDÜK
Türkiye'nin 2000'lerdeki kalkınma sürecinde de, yatırımlar ciddi bir rol oynadı. Özellikle global kriz öncesindeki dönemde, özel yatırımların ekonominin hızına hız kattığını çok iyi hatırlıyoruz. Hatta krizden bir sıçramayla çıktığımız 2010 ve 2011 yıllarında da, özel yatırım harcamaları çift haneli güçlü artışıyla ekonomik hızımızın büyük destekçisi oldu. Bununla beraber, ekonominin soğumaya bırakıldığı 2012 itibariyle yatırımlarda başlayan zayıf hal, inişli çıkışlı çeyreklik performanslar gösterse de, halen devam etmekte. Nitekim 2014 yılındaki %2,9 oranındaki büyümemizde de, yatırımların rolü yok denecek kadar az oldu.
YABANCI YATIRIMLARIN REKOR YILI 2007
Öte yandan, 2000'lerdeki serüvenimizde bir diğer dikkat çeken gelişme ise, yurtdışından çektiğimiz doğrudan yatırımlardan aldığımız destek oldu. Ulusal ekonomideki güçlenen görünüme, mevzuat ve kanunlardaki yenilikler de eşlik edince, Türkiye daha önce hiç görmediği bir yabancı yatırım ilgisiyle karşılaştı. Grafikte de görüldüğü üzere, 2005 yılında çarpıcı bir sıçrama yapan doğrudan yabancı yatırımlar, 2007 senesinde 22 milyar dolarlık düzeyle rekor kırdı. Ancak küresel krizin patlak vermesi, sonrasında haliyle
bu seviyelerden geri geri inilmesine sebep oldu.
YATIRIMLARIN AĞIRLIKLI BÖLÜMÜ AVRUPA KAYNAKLI
Bu dönemdeki yatırımların yaklaşık dörtte üçlük kısmının Avrupa'dan, bunun da ağırlıklı bir kısmının AB ülkelerinden geldiğini görüyoruz. Bu noktada, Gümrük Birliği sürecinde güçlenen bağların, AB'yi Türkiye'de kritik öneme haiz bir yatırımcı haline getirdiği söylenebilir.
2002'DEN BUGÜNE 150 MİLYAR DOLAR TÜRKİYE'YE AKTI
2014 yılındaki doğrudan yatırım girişi, 12,5 milyar dolar seviyesinde kaydedilmiş. 2014 itibariyle geriye dönüp baktığımızda ise, 2002 yılından bu yana yaklaşık 150 milyar dolarlık bir yatırım çektiğimiz anlaşılıyor. Önemsenecek bir başarı! Öte yandan, küresel kriz öncesindeki performansımıza bir daha dönemediğimiz de ortada. Tabii burada, bir yandan neler yapabiliriz konusunu, diğer yandan da dünyanın gidişatını ele almak gerek. Nitekim dünya genelinde de, kriz sonrasında uluslararası yatırımlar zayıflamış durumda. Bizim de özellikle ağırlıklı olarak Avrupa'dan doğrudan yatırım çektiğimiz düşünüldüğünde, direkt bir ekonomik yansıma olduğu aşikâr.
İSTANBUL'DA YABANCI YATIRIMLAR KONFERANSI
Elbette bu durum bir yandan da, ülkemizdeki uluslararası yatırımlarda farklı bölgelerin yoğunluğunu artırmanın önemine işaret ediyor. Pazartesi günü İstanbul'da, Türkiye dönem başkanlığı kapsamında başlayan G20-Dünya Yatırım Ajansları Birliği (WAIPA) “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Konferansı"nda da, doğrudan yatırımların ivme kazanması için ne tür işbirlikleri yapılmalı konusu ele alındı. Çok sayıda ülkenin katıldığı zirve, Türkiye açısından oldukça anlamlı bir ev sahipliği... Zira doğrudan yatırımlar, büyümeye niceliksel ve niteliksel katkı ile cari açığın risksiz finansmanı anlamında önemli bir fırsat. Bu nedenle de, önümüzdeki dönemde eğilmemiz gereken kritik meselelerden biri olduğunu
ifade edebiliriz.
GÜVEN ORTAMI SERMAYENİN MOTİVASYONU İÇİN ÖNEMLİ
Bu bağlamda, gerek yerli yatırımcıyı gerekse yabancı yatırımcıyı motive etmek için, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesinin, yeni hükümetin yoğunlaşması gereken en temel husus olacağı kanaatindeyim. Malum, sermayenin karar verirken dikkate aldığı hususların başında, kırılganlığı az ve büyüyen bir ekonomi, istikrar-güven ortamı ve kolay iş yapılabilirlik geliyor.
YATIRIMCININ GÖZÜ SEÇİMLERDE
Öte yandan görüşmelerde edinilen izlenimler, seçim sonrasında istikrarın devam etmesinin, Türkiye'ye yabancı yatırımların akışını hızlandıracağı yönünde… Seçimden çıkacak sonuç, yerli yatırımcı için de kritik öneme haiz.
Türkiye ekonomisinde yatırımların canlılık kazanması için ne gerekiyor?
Türkiye ekonomide, 2001'de yaşadığı dibin ardından 2002 yılında gelen siyasi istikrar ve çok önemli yapısal reformların etkisiyle önemli bir başarı hikâyesi yazdı. Kişi başına milli geliri 3.500 dolar seviyelerinden 10 bin doların üzerine çıkardık. Enflasyon ve faizi tek haneye düşürdük. Türkiye'nin yumuşak karnı olan kamu borcunun GSYH'ya oranını %30'lara çekip bu konuda örnek bir konuma geldik. Krizlere dayanıklı, rekabet direnci yüksek bir ekonomiye ulaştık. Bu reform adımları bizi, küresel krizin yaşandığı 2009'a kadar ortalama %5,9 büyüme oranına getirdi. Türkiye önemli cazibe merkezlerinden biri haline gelince ülkeye yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları 150 milyar doları buldu. 2002-2014 döneminde yapılan sabit sermaye yatırımı 1,6 trilyon doları buldu. Küresel krizin ardından gelişmiş ülkeler merkezde olmak üzere, dünya ekonomisinde baş gösteren yavaşlama ise, Türkiye'nin de hızını azalttı. Bu bağlamda yatırım ve iş ortamını değerlendirir misiniz? Açıklanan dönüşüm programına dair ne tür beklentileriniz var? Türkiye, bu bölgenin Almanya'sı olma potansiyeli taşıyan tek ülke. Eğer sanayide Almanya kadar güçlü olabilirsek, maruz kaldığımız bütün meydan okumalara daha kolay cevap verebiliriz. Açıklanan dönüşüm programları, temel olarak bu hedefi odak alıyor. Bugün dünyanın, “teknoloji üretenler" ve “bu teknolojiyi, para verip kullananlar" olarak ikiye ayrıldığı çok açık. Türkiye, teknolojiye ödeyen değil, teknoloji üreten ülkelerden olmalı. Dönüşüm programları gerçekten başarıya ulaşırsa, reformlar yolunda büyük adımlar atmayı, kırılganlıklarıyla anılan bir ülke olmaktan kurtulmayı, orta gelir tuzağı tehlikesini bertaraf etmeyi, üretim ve ihracatımızda ileri teknoloji ürünlerin payını %15'in üzerine çıkarmayı, küresel markalar oluşturmayı başarabilmişiz demektir. 2000'li yıllarda gelen uzun vadeli yatırım sermaye girişleri pozitif etkisiyle ekonomimizi büyüttü. Son yıllarda ise, fonların giriş ve çıkışları farklı sonuçlar doğuruyor. Faizlerin düşürülmek istenmesi ise girişimciyi ve yatırımcıyı teşvik edici olması açısından doğrudur. İstihdamın artırılmasına, vergi ve kalkınmanın ivme kazanmasına katkı sağlar. Bu noktada, kuş sürüsünü ürkütmek istemeyen bir düşünceyle hareket edilirken de, dövizin üzerindeki baskıyı azaltmayla dövizin bollaştırılması tedbirlerini geliştirilmeli. Öte yandan, uzun vadeli yatırıma dönüştürme projelerinde yatırımcı sayısında azalma mevcut. Bu bağlamda, yeni cazip yatırım sahalarının oluşturulabilmesi gerekmekte. Tabii yabancı sermaye de, ekonomide ve hukuk sisteminde güven ve istikrar ister. Bu nedenle, yeni anayasamızla kurum ve kuruluşlarımızı daha güvenli hale getireceğimize inanıyorum. Türkiye ekonomisi düşünüldüğünde ne tür yatırımlar önemli? Açıklanan dönüşüm programının başarıyla uygulanması halinde ne tür beklentileriniz var?
Küresel arenada yıkıcı rekabet, krizden sonra geleneksel pazarlarımızda yaşanan daralma, kar marjlarındaki gerileme, finansman sıkıntısı, teşvik sistemlerinin ülke genelinde bir harmonizasyon sağlayamaması son birkaç yıldır yatırımların yavaşlamasına neden oldu. Ekonomimizin sanayi odaklı yatırımlarla yeniden ivmelenmesi için Hükümetin son dönemde açıkladığı yapısal dönüşüm reformları son derece isabetli. Geride kalan 12 yılda yakalanan başarı hikâyesinin yeni bir heyecan dalgasına dönüşmesi için bu aşamada ihtiyaç duyduğumuz şey, çok hızlı ve ikna edici bir icraat dönemi.
Türkiye, küresel krize kadar çok reformist bir görünümdeydi. Ancak 2011 ve sonrasında, dışsal faktörlerin de etkisiyle yavaşlamaya başladık. Temelde vizyon konusunda hiçbir sorun yok. Ortaya konulan 2023 hedefleri, orta ve ileri teknolojide Avrasya'nın üretim merkezi olma iddiası, savunma ve havacılıkta yerlileşme seferberliği, enerjide dışa bağımlılığı azaltma adımları gibi temel yaklaşımların hepsi çok isabetli. Ancak içeride yaşadığımız siyaset merkezli kırılmalar, icraata geçmeyi geciktirdi. Bugün, ülkenin temel gereklerini karşılama konusunda ortaya irade ve program koymuş bir iktidar var. Seçimlerden sonra, olağanüstü bir gelişme olmazsa Türkiye'yi seçimsiz geçecek bir 4 yıl bekliyor. Bu fırsatı çok iyi değerlendirip, ülkemizin %5 ve üzeri olan potansiyel büyümesini, katma değeri yüksek sanayi dönüşümü ile yakalamamız lazım.
Seçimlerden sonra Türkiye ekonomisinde nasıl bir görünüm bekliyorsunuz?
Seçimlerden sonra yaşanacak 4 yıllık bir seçimsiz istikrar dönemi, Türkiye için 2023 hedefleri yolunda altın kadar değerli. Eğer iktidar, açıkladığı reform adımlarını gerçekleştirme fırsatı bulursa, Türkiye'de yeni bir atılım döneminin başlayabileceğini düşünüyorum. Biz Kale Grubu olarak bu ülkenin geleceğine büyük güven duyuyoruz. Ticaretin bireyleri, sanayinin ise toplumları zenginleştireceği anlayışından hiç sapmadan yatırım yapmaya devam ediyoruz. Son 2 yılda 5 fabrika açtık; birçok şirketin 6-7 yılda yaptığı yatırımları çok daha kısa zamanda gerçekleştirdik. Önümüzdeki 5 sene içinde 420 milyon TL'lik yatırım yapmayı hedefliyoruz. 2015 yılında da organik büyümemiz devam edecek. Özellikle AR-GE, savunma ve havacılık sanayinde potansiyeli yüksek yatırımlarımızın ivmelenmesini öngörüyoruz.
Türkiye ekonomisinde yatırımların canlılık kazanması için hangi adımlar atılmalı?
Globalizm ile birlikte mal ve sermayenin sınırlar ötesi ekonomilere rahat girebilmesi ve sonrasında kolay rant elde ederek kolay çıkabilmesi, ülke ekonomilerine travmalar getiriyor. İstihdam üretmeyen, vergi oluşturmayan yabancı fonlar, ekonomilerde tetikleyen krizlerle hasarlar oluşturmakta. Uzun vadeli yatırım sermaye girişleri istisna olmak üzere, kısa vadeli sıcak para girişlerinin etkileri bu yönde. Bu tür sermaye, kontrol edilmekten hoşlanmadığı gibi, adeta kuş sürüsüne atılan bir taş modeli, hemen kalkarak daha güvenli limanlara çıkmakta. Girerken indikatif finans hareketlerinden çok, çıkarken yaptıkları tahribatlar daha dikkat çekici.
Türkiye ekonomisi üretim-ihracat odaklı büyümeyi, ihracattaki %70'e varan ara mal ithal ikamesini bir master planla her geçen yıl aşağılara çekmelidir. Bunun için öncelikle;
Yüksek teknolojili proseslere yatırım yapabilmelidir. Teknoloji, Ar-Ge ve inovatif çalışmalar için yeni birçok teknolojik enstitüler açılabilmeli, üniversiteler ile sanayi kuruluşları arasındaki çalışmalar geliştirilmelidir. Türkiye'nin 2023 hedeflerinin yakalanabilmesi için yüksek katma değerli ürünler üretebilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin 2071 yılına doğru hedefleri arasında Nobel ödülüne aday birçok dalda 70 bilim adamı çıkarabilme vizyonu olmalıdır.
Türkiye'nin, nükleer enerji ekipmanları, yüksek teknoloji türbin, santral, uçak motorları, gibi üretim teknolojilerine ihtiyacı vardır.
Bunun gibi kıymetli madenler döküm, saflaştırma, elokrolize işleme prosesleri gibi yarı hammadde ithal ikamesini azaltarak, katma değeri yüksek ihraç ürünleri üretebilmelidir.
Dönüşüm programının başarıya ulaşması, ulusal çalışma seferberliğimizi teşkil etmelidir. 2000'li yıllarda, özel ve kamuda vizyonu belirleyerek ekonomimizi yöneten müthiş bir öncü devlet gücünü hissettik. Ulusal dev projelerin yatırıma dönüştürülmesi, enerji hatlarının Asya ile Avrupa'ya geçişi, hissedilir değişen Yeni Türkiye'nin kalkınma hamleleridir. Bu güç; alınan istikrar kararları devamında bütçe finansman disiplini, % 10 un altında enflasyon, düşük kredi maliyetleri, borsanın 80bin endeksin üzerine çıkışı, MB döviz rezervleri yüksekliği, istihdamın büyümesi, yıllık ortalama % 5'in üzerinde kalkınma, gibi bir çok başarının stabil devam etmesidir. Şimdi yeniden bir hamle yüklenmek zamanıdır. Bizi ötelere, daha ötelere taşıyacak yeni bir rüzgâra ihtiyacımız var. Seçimlerden sonra tek parti iktidarının devamıyla, istikrar ve güven yükselerek yatırımların hızlanacağını eklemek gerekir.