Ülkemizi kim yönetiyordu?
İdris Ortakaya
Ülkemizi içimizden birileri, siyasi partilerimiz, meclisimiz ve en çok oy alan siyasi partinin genel başkanı hükümet kurarak yönetiyor, diye düşünüyorduk.
68 kuşağı Devrimcileri olarak bizler bu düşünceye katılmadık.
Ülkemizin emperyalist güçler tarafından yönetildiğine inandık.
Cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız, bakanlarımız ve kurumlarımızın tamamı görüntüde yani sahnede yönetenler olarak görünselerde, arkalarında bulunan güçler istedikleri gibi bunları oynatıyorlardı.
Yani Hacivat ile Karagözü oynatanları nasıl göremiyorsak, ülkemizi gerçekten yönetenleri de halkımız göremiyordu.
MİT, CIA ile ortak çalışıyordu.
Ordumuz ABD’nin hurdaya atmadığı ve bize hibe ettiği tanklarla donatılmıştı.
IMF ekonomimizi yönetiyordu.
ABD yetkilileri ne deseler onu yapmakla yükümlüydük.
Yarı sömürge bir ülke durumundaydık.
Devrimci gençlik olarak bu sömürü sistemine başkaldırdık.
Tam Bağımsız Türkiye hedefimizdi.
Ülkemizi biz dilediğimiz gibi yönetmek istiyorduk.
Kuklaların yönetimine hayır, diyorduk.
İstanbul’da ABD’nin altıncı filosunda bulunan askerlerinin 1969 yılında denize dökülmeleri, emperyalizme karşı çok önemli bir devrimci eylemdi.
Ardından ODTÜ’de ABD Ankara Büyükelçisinin makam arabasının yakılma eylemi ulusal düzeyde ses getirdi.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından kaçırılan ABD askerleri eylemi de emperyalist güçleri alabildiğine huzursuz etmişti.
1971 yılında Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılarak öldürülen İsrail başkonsolosu Efraim Elrom eylemi bardağı taşıran son damla olmuştu…
Devrimci harekat durdurulmalıydı.
MİT ve CIA ortaklaşa plan yaparak ilk etapta silahlı, devrimci militan kadrolar yok edilmeliydi.
Edildi de…
Mahir Çayan Tokat Niksar Kızıldere köyünde bir evde kıstırılarak dokuz arkadaşı ile birlikte öldürüldüler.
Ertuğrul Kürkçü sağ kurtuldu.
Bir süre hapis yattı.
Tahliye olduktan sonra PKK’nın siyasi partisinden Milletvekili seçildi.
Kim bu adam?
CIA’nın ajanı mı?
Bilmiyoruz.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları yakalandılar.
MİT elemanı Mahir Kaynak DEV GENÇ’i yöneten beş kişiden birisiydi.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yakalanmasını gerçekleştiren kişiydi, O…
Militan kadro ve liderlerin tamamı yok edildiler.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları ABD’nin kuklaları tarafından idam edildiler.
İdam sehpasında son sözü sorulan Gezmiş "Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye. Kahrolsun ABD Emperyalizmi" dedi ve idam edildi.
Değerli okurlarım, Cumhurbaşkanımız Erdoğan bir konuşmasında "Biz kefenlerimizi giyerek bu yola çıktık" İfadesini kullanmıştı, hatırlayın…
Çıktığı yolun çok çetin bir yol olduğu bilinci ile bu ifadeyi kullandığını bir yere not edin, derim…
Tam bağımsız Türkiye’yi istemenin bedelinin idam olduğunu biliyordu.
Onun için "Kefenimizi giydik" ifadesini kullanmıştı…
Ben, o kanaatteyim…
Yine hatırlayın; ben, Erdoğan için "Yüz yılın en büyük Devrimci lideridir" demiştim.
Devrimcilik lafla olmaz.
Eylemle olur.
Şimdi isterseniz Erdoğan’ın eylemlerini birlikte irdeleyelim.
İlk önemli çıkışı, Davos’da İsrail Cumhurbaşkanına “one minüt olayı… Biz sizi iyi tanırız…. Çocuk katilleri olduğunuzu iyi biliriz… Sizinle görüşecek bir şeyimiz yok…” diyerek toplantıyı terk etmişti.
Bir Türk Başbakanı tarafından rencide edilen İsrail Cumhurbaşkanı şok yaşamıştı.
Neye uğradığını şaşırmıştı.
Dünya çapında ses getiren bir eylemdi, bu…
İkinci çıkışı " Dünya beşten büyüktür" söylemi….
Bunu dünyada ilk defa gündeme getirerek, Birleşmiş Milletler Teşkilatının adil olmadığını seslendiren ilk Dünya lideridir, kendisi…
Üçüncü çıkışı, ABD’nin Kudüs girişimine en şiddetli şekilde karşı çıkmasıdır…
İsrail’in terörist ve işgalci bir devlet olduğunu Birleşmiş Milletler Teşkilatında seslendiren tek Dünya lideridir, yine kendileri…
“ABD’nin ben yaptım oldu” anlayışı, yok hükmündedir.
Suriye’de kurmak istedikleri terör devletine izin vermeyişi bir başka ağırlıklı noktaydı, bu süreçte…
Afrine girerek ABD’nin donattığı PKK’yı çukurlara gömmesi,
Güney Doğuda ilan edilen demokratik özgürlükçü ABD destekçilerini kazdıkları çukurlara gömme işi,
S 400 savunma sistemimize karşı çıkan ABD ye rest çekmesi,
Azerbaycan ordusuna gerekli yardımı yaparak Ermeni terör Devletine gereken dersin verilmesi,
Ve, diğerleri…
Yüzlerce sayfa yazı yazsak bitiremeyiz, bu örnekleri…
ABD’nin en son ambargosuna karşı rest çekmesi bir cesaret ve dik duruşun göstergesidir.
ABD’nin S 400 savunma sistemimizin kullanılmasına izin vermemesi bir yana savunma sanayimizin başkanı ve iki görevli için yaptırım kararı vermiş olması ne anlama gelir?
Türkiye’nin egemenlik haklarına direk olarak müdahale anlamına gelmez mi? Eskiden Ülkemizi gizi saklı yönetirken, şimdi açıkça tehdit ederek yönetmek istiyor. Bize aynen şunları söylüyor. Siz kimsiniz? Haddinizi bilin;
Oturun oturduğunuz yerde.
Savunma sanayii sizin haddiniz değil,
Ben nasıl istiyorsam siz kendinizi öyle savunacaksınız,
Silah yapımına son verin, ben size silah veririm.
İHA’lar SİHA’lar yapamazsınız, diye tehdit ederek yaptırım uyguluyor.
Bu alçak tehditlere boyun eğecek bir Türkiye yok. Tehditleriniz bize vız gelir…
Biz inandığımız yolda yürümeye devam edeceğiz.
Ülkemizi dilediğimiz gibi yöneteceğiz.
Biz bağımsız Türkiye’yiz.
Siz elinizden geleni ardınıza koymayın. Diyebilecek yürekte olan bir lidere sahibiz.
Tam Bağımsız Türkiye için kefen giymiş bir dünya liderinin ardından gitmek, onun saflarında toplanmak inanın Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve tüm devrimci arkadaşlarımızın ruhunu şad edecektir…
Üzülerek görüyorum ki devrimci geçinen bir güruh halen ABD’ye uşaklık yaparak, Devrim şehitlerinin kemiklerini sızlatıyorlar.
Yazıklar olsun size…
Saygılarımla…