Emperyalizm-Siyasal İslam işbirliği: Suudi örneği
Mehmet Bedri Gültekin
Ekim ayı başlarında Suudi Arabistan Ticaret Odaları Başkanı Ajlan el Ajlan Türk mallarına boykot çağrısı yaptı. Ardından ülkede faaliyet gösteren başlıca süpermarket zincirleri (Othaim Markets, Danube Süpermarkets, Tamimi Markets) Türk malı stoklamayacaklarını duyurdular. Birleşik Arap Emirliklerinde de benzer yönde hareketlenmelerin olduğu basına yansıdı.
Bu arada Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Türkiye’de ev alan Suudi vatandaşlarından evlerini satmalarını istedi.
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Suriye’de, Kuzey Irak’ta ve Kafkasya’da emperyalizmle cephe cepheye geldiği bir zamanda gerçekleşmesi anlamlıdır ama şaşırtıcı değildir.
Siyasal İslam’ın günümüz dünyasındaki önde gelen temsilcileri, yüzyılı aşkın bir süredir olduğu gibi gene emperyalizmle birlikte hareket etmektedirler.
İşbirliğinin tarihçesi
Emperyalizm – Siyasal İslam işbirliğinin en bariz örneği Suudi Arabistan’dır.
Suudi devletinin tarih sahnesine çıkışı, Birinci Dünya Savaşında Mekke şerifi Hüseyin’in İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı Devletini arkadan vurması ile başlar. 1925 yılında bir darbe ile yönetimi ele geçiren Suudi hanedanı da ilk andan itibaren İngiltere ile işbirliğini sürdürdü.
Vahhabilik gibi, ortaya çıktığı 19. Yüzyılda bile dönemin Osmanlı uleması tarafından çağdışı bulunarak mahkûm edilmiş bir ideolojiyi, 20. Yüzyılın dünyasında dünyanın neresinde olursa olsun uygulayabilmek, dünya gericiliğinin merkezi olan emperyalizmin desteği olmadan mümkün olamazdı.
Nitekim Suudi yöneticileri de İngiltere’den sonra emperyalist gericiliğin merkezi haline gelen ABD’ye sırtlarını dayadılar. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturulan “Yeşil Kuşak” projesinin kilit ülkesi olarak rol üstlendiler.
Dünyanın en kaliteli ve zengin petrol rezervlerinden birinin üzerinde oturduğu gerçeğinin ortaya çıkması ile birlikte Suudilerin çağdışı rejimi, varlığını sürdürecek bir dayanak daha buldu.
Emperyalizm ve petrol, bu ikili Suudi rejimini bugüne kadar getirdi.
Değişen tavırlar
Suudi yönetimi bugün de tarihi misyonuna uygun hareket ediyor.
2015 yılına kadar Ak Parti iktidarı ile son derece yakın ilişkileri olan Suudi yönetimi ne oldu da şimdi Türkiye’ye düşman muamelesi yapıyor?
29 Ocak 2016 günü dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, yanına, zamanın Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ı alarak Mekke’ye gitmiş ve Suudilerle yapılan görüşmelerin sonucunda 34 Müslüman ülkenin katılımcı olacağı “İslam Ordusu”nun kurulduğu açıklanmıştı. Yeni Akit gazetesi, o günlerde “İslam Ordusu”nun ilk görev yerini de açıklamıştı: Suriye…
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bir yanda AK Parti iktidarının Batı emperyalizminin uzantıları durumunda olan FETÖ ve PKK’ya karşı mücadeleye başlamak zorunda kalması, diğer yandan Rusya ve İran’ın Suriye’deki iç savaşa daha aktif bir şekilde dahil olması, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla ABD-İsrail koridorunu kesmesi ve savaş alanında Rusya – İran ve Suriye yönetimi ile buluşması, emperyalizmle kaderlerini birleştirmiş olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi “Siyasal İslamcı” yönetimlerin Türkiye’ye yönelik tutumlarını da değiştirdi.
Ve böylece bu değişiklik; Suudi yönetimini bir zamanlar aralarında su sızmıyorken, sonrasında her alanda Ak Parti iktidarına ve Türkiye’ye ve karşı konumlanmalarını getirdi.
“Yüzyılın Antlaşması”nı alkışlayanlar
Suudilerin emperyalizmle işbirliği, sadece Türkiye ile ilgili politikalarında değil, her alandadır.
İsrail’deki Siyonist iktidar ve Trump yönetimi, 2020 yılı başında Vaşington’da bir araya gelerek “Yüzyılın Anlaşması” dedikleri anlaşmayı dünyaya ilan ettiler. Buna göre Kudüs İsrail’in başkenti olacak, Golan tepelerinin ilhakı meşrulaşacak, Batı Şeria’daki yasadışı Yahudi yerleşimleri kalıcı hale gelecek, Filistinlilere ise Kudüs’ün doğusunda bir mahalle bırakılacak ve bütün bunlara karşılık Filistinlilere bırakılan yerlerde 50 milyar dolar yatırım yapılacaktı.
Filistin yönetimi bu antlaşmaya; “Kudüs satılık değildir” diyerek sert tepki gösterdi. Türkiye ve İran’da anlaşmayı tanımadıklarını açıkladılar.
Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri ise emperyalizm ve Siyonizm ile kader birliklerini Filistin sorununda da ortaya koydular. Bütün Arap dünyasını karşıya alma pahasına İsrail ile ilişkileri normalleştirmede koçbaşı görevini BAE ve Bahreyn üstlendi.
Filistin davasında emperyalizm ve Siyonizm’in yanında durmak ile Türk mallarına boykot, aynı duruşun kendisini değişik şekillerde göstermesinden ibarettir.
Vahabiliğin ortaya çıkışından bu yana Suudiler tam 200 yıldır üstlendikleri misyona uygun hareket ediyorlar. Şimdi de Filistin’de, Doğu Akdeniz’de, Suriye ve Irak’ta, Kafkasya’da emperyalizmle göğüs göğüse gelen Türkiye’nin karşısında emperyalizmin koçbaşı olma misyonunun gereğini yapıyorlar.