Karabağ zaferi
Mehmet Bedri Gültekin
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Azerbaycan, 30 yıldır Ermeni işgali altında olan topraklarını kurtarmak için yürüttüğü Vatan Savaşında tartışmasız bir zafer kazanmıştır. Ateşkesin ilan edildiği 10 Kasım gününe kadar topraklarının önemli bir bölümünü savaşarak geri aldı. Geri kalan vilayetleri ise Ermenistan, 1 Aralık tarihine kadar kademeli olarak terk edecek ve Azerbaycan’a teslim edecek.
Karabağ özerk bölgesi ise 1992 öncesindeki statüsüyle Azerbaycan’a bağlı olacak.
Ateşkesle birlikte üzerinde anlaşmaya varılan maddelerin hepsi, Azerbaycan yönetiminin 1992 yılından bu yana sürekli olarak dillendirdiği hedefleriydi. Şimdi bu hedef gerçekleşmiştir.
Onun için Karabağ Savaşı bu tartışmasız bir zaferle sona ermiş bulunuyor. Kardeş Azerbaycan halkını, ordusunu ve yönetimini kutluyoruz.
Karşı propaganda
Şimdi çeşitli çevrelerden bu zaferin üzerine gölge düşürme çabalarının olduğunu görüyoruz. En başta dillendirilen, “asıl zaferi kazananın Rusya olduğu” propagandasıdır.
Gerçek şudur: Azerbaycan daha en başından itibaren Türkiye ve Rusya ile koordineli bir şekilde savaşı yürüttü. Putin başta olmak üzere Rus yetkililer savaş süresince devamlı olarak Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini açıkladılar.
Rusya bu savaşta açık olarak Azerbaycan tarafındaydı. Çünkü Rusya’nın, ABD ve Fransa tarafından kullanılan Paşinyan yönetiminden yana olması düşünülemezdi.
Nitekim daha önce Rusya inisiyatifinde ilan edilen ateşkeslerin Batı’ya yönelik birer aldatma hamlelerinden ibaret olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bir yandan taraflar bir araya getirilerek sözde ateşkesler ilan edildi ama öte yandan her ateşkesten sonra Azerbaycan Ordusu daha güçlü bir şekilde ilerlemesine devam etti.
Son ateşkes ve anlaşmanın ise her bakımdan farklı olduğu bellidir. Ermenistan yenilgiyi kabul etmiş, Azerbaycan’ın bütün istekleri karşılanmış ve hala işgal altında olan yerlerin boşaltılması bir takvime bağlanmıştır.
Ve çok önemli olan bir başka kazanım ise Nahçıvan ile Azerbaycan’ın bir kara koridoru ile birbirine bağlanması konusunda Ateşkes anlaşmasına konan maddedir.
Bu başarı Azerbaycan, Türkiye-Rusya üçlüsünün ortak başarısıdır. Azeri-Ermeni sorununu çözmek için arkada kalan 30 yıl boyunca inisiyatif alan Minsk üçlüsünden, ABD ile Fransa’nın dışlanmış olması, bu ülkelerin yerini Azerbaycan ile Türkiye’nin almış olması Rusya’nın olduğu kadar Azerbaycan ile Türkiye’nin de başarısıdır.
Kaybedenler
Karabağ savaşının kaybedenleri de bellidir: ABD, Fransa ve Paşinyan yönetimi.
Astana Süreci, 200 yıldan bu yana ilk defa bölgesel bir sorunun çözümünün; Batılı başkentlerde yapılan “barış” toplantılarıyla değil de bir doğulu başkentte, sadece bölge ülkelerinin katılımıyla sağlanması bakımından tarihi bir dönüm noktası adı oldu. Böylece Türkiye, İran ve Rusya; Suriye krizini emperyalist ülkeleri dışlayarak çözme yoluna gittiler ve büyük bir mesafe aldılar.
Astana Süreci bir kapı araladı. Suriye’de elde edilen başarıyı, 2017 yılında Kuzey Irak’ta Barzani’nin bağımsızlık girişiminin; Türkiye, İran ve Irak’ın el ele vererek ezmeleri geldi.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Mavi vatanını savunmada gösterdiği inisiyatif, Libya’da süren iç savaşın Türkiye’nin de dahil olmasıyla ve emperyalist ülkelere rağmen bugün çözüm yoluna girmiş olması ve son olarak da Kıbrıs seçimlerinde elde edilen başarı, bölgede artık emperyalistlerin borusunun öttüğü dönemin geride kaldığını gösteriyor.
Karabağ zaferi, bu gerçeği bir kez daha tescillemiş oluyor.
Gerçekler ve ham hayaller
Bu tablo, Biden’ın başkanlık seçimini kazanmasından sonra, ellerini ovuşturarak kendilerine gün doğduğunu düşünenler açısından ibret verici derslerle doludur.
Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Kıbrıs’ta ve Kafkasya’da devre dışı kalan, bütün girişimlerinde başarısız olan emperyalistlerin Türkiye gibi önemli bir ülkenin geleceğini belirlemede bundan böyle söz sahibi olabileceğini düşünenler ham hayal içindedirler.
Ve aslında böyle düşünenler, gerçekte Türkiye’nin içinde, kendilerini iktidara taşıyacak bir dinamiği temsil etmediklerini de itiraf etmiş oluyorlar.
Elbette bu tablodan Ak Parti iktidarının da çıkarması gereken önemli dersler vardır: Artık yeni bir dünyadayız. Yeni Dünyayı yükselmekte olan Asya şekillendiriyor. Türkiye yükselen Asya’nın önemli bir ülkesidir. Dolaysıyla Türkiye’nin Kırımdan Mısır’a kadar uzanan coğrafyada emperyalist devletlerin kışkırtması ile ortaya çıkan bütün sorunlarda Rusya, İran, Irak, Suriye ve Mısır gibi komşularıyla, tutarlı bir şekilde birlikte hareket etmesi hayati önem arz ediyor.
Türkiye, döviz fiyatları ve borsa oyunlarıyla dalgalanan kırılgan ekonomisinin, kendi aleyhine bir silah olarak kullanılmasını da ancak böyle bir tutarlı politika ile önleyebilir.
Özetle; Kafkasya’da Rusya, ABD ve Fransa üçlüsünün yerini; Rusya, Azerbaycan ve Türkiye (ve elbette İran) üçlüsü almıştır. Ermenistan’ın önünde, başındaki Sorosçu Paşinyan’ı atarak bu üçlüye dahil olmak dışında bir seçenek kalmamıştır. Böyle bir gelişme ise Kafkaslarda kalıcı bir barışın sağlanması anlamına gelecektir.