HAYVANDAN TANRIYA!
Prof. Dr. Ahmet Özer
İnsanoğlu açlığı, kıtlığı, hastalığı yendiğini düşünüyor. Madem Bunların üstesinden geldim; geriye ne kaldı? Ölümsüzlük. Ölümsüzlük mistisizmde efsanevi olarak tanrıya mahsus bir olgu. Şimdi o da bunun peşinde koşarak tanrı olmaya özeniyor.
İnsanoğlunun tanrısallığa ulaşma işine gelince… Bu mertebeye yükselmek üç şekilde olabilir! Biyo mühendislik, siborg mühendisliği ve organik olmayan varlıkların mühendisliği.
4 milyar yıldır amiplere, sürüngenlere, oradan memelilere dönüşen ve kesici aletler yapmanın ötesine geçmeyen Homoerectus’a geçen, oradan da uzay gemisi ve bilgisayarlar yapan Homo Sapiens’e ulaşan doyumsuz insanoğlu dur durak bilmiyor. Binlerce yıldır dönüşümler yaşıyan bu varlık nerde duracak, ya da durabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Gidişat bunu göstermiyor.
Hal böyleyken bizim türümüzün son tür olduğunu ve geldiğimiz durağın son durak olduğunu düşünmemiz için ortada hiçbir sebep yok. Siborg mühendisliği, organik bedeni organik olmayan eller, kalpler, yapay zekalarla değiştirmeye başladı bile. Siborg bir Doktor Stockholm’deki evini hiç terk etmeden Tokyo’daki ya da Şikago’daki acil bir ameliyata girebilecek.
Yapay zeka yabancı gezegenlerde koloni kurmakta hiç zorlanmayacak. Peki sonuç ne olacak? İnorganik mühendislik sayesinde zihnimiz yeniden yapılandırıldığında türümüz ortadan kalkacak, insan tarihi nihayet sona erecek ve bizim gibi insanların kavrayamadığı yepyeni bir süreç başlayacak. 21. yüzyılın üçüncü büyük projesi insanoğluna öyle bir yok etme ve yaratma gücü verecek ki sonunda insanoğlu başka bir türe dönüşecek. Böylece insan türü “tanrı mertebesine” ulaşmada büyük yol kat etmiş olacak!
Peki İnasan(lık) Bitiyor mu?
İnsanoğlu tanrıların sahip olduğu süper güçler peşinde koşuyor. İnsanlar sağlık, mutluluk ve gücün peşinde koşarken mevcut özelliklerini bir bir değiştirecekler ta ki bir gün artık insan olmadıkları(nı anladıkları) güne dek.
Hatırlayın, neoliberalizm bireye neden önem veriyordu. Birey bir insan olarak değerli bir varlık olduğu için mi? Hayır. Liberalizm bireye askeri ve ekonomik değerinden dolayı önem veriyordu. İnsanlar askeri olarak liberalizme yeni pazar alanları olurken, onları ordu olarak da kullanıyordu.
Ekonomik olarak da birey alış-veriş yapmak suretiyle arz ve talep yarattığı için değerliydi. Alış-veriş yaparken vergi verdiği için... Hatta daha fazla kazanıp daha fazla vergi verdiği gerekçesiyle zenginler daha makbul vatandaş sayılıyor. Nitekim çok üretip çok tükettiği için de zenginlik kutsanmıştır bu düzende. Bütün bu sebeplerle insan liberalizm için önemlidir.
Şimdi hem askeri hem de ekonomik olarak insana duyulan ihtiyaç giderek azalıyor. İnsan gene değerli görülecek mi? Hiç sanmam. İnsanlar ekonomik ve askeri değerlerini yitirdikçe ekonomik ve siyasi sistem insanlara bu kadar değer vermeyi bırakacak. Çünkü artık cephe savaşları yok. Asker yerine makineler, insansız hava araçları, güdümlü füzeler kullanılmaya başlandı. Bunun için, ordular yerine silahları etkili kullanan bir miktar profesyonel yetecek. Güç için savaşan ordulara ihtiyaç kalmayınca orduya alınacak insanlara da ihtiyaç kalmayacak.
İhtiyaç Kalmayınca İnsan Değersizleşecek mi?
İhtiyaç sistem için en değerli şey sayılır. Oysa biz insanın kendisinin kendi başına bir değer olduğunu söylerdik, Kant gibi. Halbuki şimdi insanın değeri ona duyulan ihtiyaçla ölçülüyor, Kafka’nın yazdığı Değişim romanındaki gibi. Ordularda savaşacak insanlara ihtiyaç kalmayınca insana da ihtiyaç olmayacak, Kafka’nın “Değişim” romanındaki Samsa gibi. Bu nedenlerle insana değer verirken artık nedenler ortadan kalkınca aynı değeri vermeyecek.
Ekonomide de benzer gelişmeler yaşanıyor.
Artık otomobiller, otomatlarca sürülecek, şoförlere ihtiyaç olmayacak. Önemli olan müşteriyi A yerinden B yerine güven içinde taşımaksa bu algoritmalarla güçlendirilmiş yapay zekâ tarafından kullanılan otomatlarca yapılacak. Doktorun işini robotlar yapacak, avukatın dosyalarını bilgisayar okuyacak, savcılar için kartları makineler arayıp bulacak. Böylece birçok meslek gereksiz hale gelecek, birçok insan işsiz kalacak. Ekonomide eskisi gibi insana ihtiyaç kalmayınca sistem insana eski değeri vermekten vazgeçecek. Bu onlara göre gereksiz ve değersiz hale gelen kitlelere sizce ne olacak? Cevap belli değil mi..
Peki neden harekete geçmiyorlar diyeceksiniz. Belki tüketici olarak kitlelere duyulan ihtiyaç henüz bitmedi. O nedenle sistem kitlesel olarak insanlara kısmen değer vermeye devam ederken, birey zamanla önemsizleşecek.
Fukuyama Sovyetlerin dağılmasıyla liberalizmin ebedi zaferini ilan etmişti. Ama bırakın ebedi olmayı, bu zafer pek uzun sürmedi.. Son pandemi neo liberalizmin iyice çuvalladığını ortaya koymadı mı? Bütün ayakları çöktü.
Ayaklar çökünce kendisi de çökecek doğal olarak. Peki yerine ne gelecek? İşte bu noktada Marx’tan beri büyük eksikliği yaşanan yeni bir büyük anlatıya, yeni bir modele, bir “kosmogenia”ya ihtiyaç var.