Ümran Öztürk

Annemin Günlüğü'nden Çatak

Ümran Öztürk

Babamın görevi dolayısıyla Çatak’a tayinimiz çıktığında ben daha dünyada yokmuşum.  Tayin emrinden birkaç gün sonra Van’da Büyükbabamın Bahçıvan Mahallesi’ndeki evinde dünyaya gözümü açmıştım. Henüz 20 günlük kundakta bebekken ilk gittiğim yerleşim yerlerinden biri ve annemin anılarında önemli yer tutan küçücük şirin bir ilçedir Çatak. Çatak’ın cevizini, balını ve alabalığını annemin tuttuğu günlüklerden okumuştum. İki buçuk yıl kaldığımız bu şirin ilçeyi günlükten okuduğum kadarıyla tanıyordum. Ama hafızamda hep iyi bir yer etmiştir 60’lı yılların masalsı şirin ilçesi Çatak.  

Çatak’ı annem günlüğüne ilk bu cümlelerle not etmişti.

“ İlkbaharın en güzel ayı Nisan bitmek üzereydi, bebeğimiz henüz 20 günlük. Çatak’ta bizim için tahsis edilen lojmana yerleştik. Yeni geldiğimizi duyan Çataklılar hoş geldiniz ziyaretine geliyorlardı.  Bebeğimizin yeni doğduğunu öğrenince de bakraçlarla yoğurt, peteklerinden süzülmemiş bal, süt, torbalarla ceviz, canlı tavuk –horoz,  getiriyorlardı. O kadar çok tavuk olmuştu ki lojmanın arkasına kümes yapmak zorunda kalmıştık. Kızlarıma her gün folluktan günlük taptaze yumurtalar alıyor pişirip yediriyordum. Çok cömert bir halkı vardı Çatak’ın. Yavrum adının anlamı gibi bereketliydi.” diye not etmişti günlüğüne.  

Babam ve çalışma arkadaşlarının atlarla gittikleri keşiften yaban ördekleri, keklik ve tuttukları alabalıklarla elleri kolları dolu döndüklerini bu günlükten okumuştum. Annem günlüğünün bir bölümünde de Kanisipi Şelalesi’nden şöyle bahsediyordu


  “Yüksek dağlardan, kayalıklardan bembeyaz, köpük köpük çağlayan bir şelale vardı.  İlkbahar geldi mi hafta sonları memur aileleri toplanır bu şelaleye piknik yapmaya giderdik. Suyun olduğu yemyeşil bu alan cennetten bir köşeydi sanki. Ağaçların dallarına bağladığımız kalın iplerle kurduğumuz beşiklerde çocuklar günün en güzel uykusunu uyurlardı.  Şelaleden akan suyun sesi çocuklara ayrı bir huzur ve uysallık verirdi. Çocuklardaki bu uysallık bir kaç gün sürerdi. ”

Bir de annemin sık sık bahsettiği Çatak deresi vardı. “Lojmanların yakınından geçen tüm ihtiyacımızı karşıladığımız hatta içme suyumuzu da aldığımız pırıl pırıl akan bir dereydi. O kadar temiz bir dereydi ki içinde çakıl taşlarını görürdük.  Derenin kenarında söğüt ağaçları bu bölgeye ayrı bir güzellik, suyun serinliği de bize sakinlik ve zindelik veriyordu. Öğleden sonraları semaverlerimizi kaynattığımız, sofralarımızı kurduğumuz serin söğüt ağaçlarının altında sohbet ettiğimiz o güzel günler bizi bu şirin ilçeye gönülden bağlamıştı. ” diye bahsediyordu Çatak deresinden ve o söğüt ağaçlarından.

Sosyal ilişkiler kadar komşuluk ilişkilerinin de güçlü olduğu bu küçük ilçede herkes birbirinin yardımına beklentisiz koşarmış. İlçede ticaret yakın köylerden at ve katır sırtında gelen köylülerce yapılırmış. Bu alışveriş anı ilçe merkezinden biraz uzak olan memur lojmanlarına bir hareketlilik, bir nefes getirirmiş.

“Haftada birkaç kez lojmanların önüne gelen çerçiler; armut, ceviz, bal, yumurta, süt, yoğurt ve peynir  satarlardı. Bazen de tandır ekmeği getirirlerdi. Herkes toplanır alışveriş lojmanların önünde kısa sürede olup biterdi. Bazen para bazen de değiş tokuş yapılırdı. Ben diktiğim dikişlere karşılık para yerine ceviz, bal, meyve, sebze alırken, Hakim Beyin eşi Yüksel Hanım da ördüğü kazaklarla, kaşkollerle değiş tokuş yapardı. Böylelikle iyi bir ticaret yapılmış, herkesin işi görülmüş olurdu.”

Çocukluğumdan bu yana Çatak hep annemin anılarını, arkadaşlarını anlattığı masalsı bir yer olarak hafızamda kalmıştır. Oysa burası Van’ın tarih kokan, gizli bahçelerinden biridir. 

Çağlar boyu eski medeniyetlere ev sahipliği yapan ceviz, bal ve alabalık diyarı olarak bilinen Çatak, Cumhuriyet öncesi kurulan ilk yerleşim yerlerindendir. 645 yılında bölgeye göç eden Araplar vasıtasıyla kurulan ilçe Bizans, Selçukluların egemenliğinde kalmış Moğolların istilasına uğramıştır. Hakkari Beyliği tarafından fethedilen ve eski ismi Şağı Hakkari olan Çatak 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman aracılığı ile Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Yıllar boyu Hakkari Derebeyliğine bağlı kalan Çatak 1865 senesinde ilçe olmuş Şitak ismini almıştır.  Cumhuriyet ilanından sonra ise ismi Şatak 1960’dan sonra da Çatak olarak değiştirilmiştir.

Üç dağın ve iki akarsuyun kesiştiği dar bir vadide kurulu, ulaşımı zor olan Çatak’ın iklimi diğer ilçelere göre daha ılımandır.   2019 sayımına göre 20.592 nüfusuyla Van’ın en az nüfusa sahip üç ilçeden, 1.512 m rakımıyla da en düşük rakımlı ilçelerinden biridir. Doğanın içine gizlenmiş küçücük bu ilçe toplam;  2.173 km² alana sahiptir.

Son yıllarda ceviz, bal ve alabalık festivali ile adından söz ettiren Çatak 2013 yılından bu yana her yıl Kanispi Şelalesi'nde kutlanmakta olan "Çatak Ceviz, Bal, Alabalık ve Doğa Festivali" birçok etkinliğe de ev sahipliği yapıyor. Festivalde Çataklı üreticiler tarafından yetiştirilen ürünlerin stantlarda sergilendiği, Çatak çayında raftingin yapıldığı, birçok yerel sanatçının konser verdiği bu festivalle Çatak adını yurtdışına duyurmayı da başarmıştır. Kaliteli Cevizi ve balı sayesinde markalaşmış ekonomisini bu ürünlerle iyi bir yere taşımıştır.

İlçede Ermeniler tarafından yaptırılmış  Sortikin Çayı üstündeki köprü, Holkan Köprüsü ve Zırıl Köprüsü olmak üzere üç adet tarihi eser niteliğinde köprü bulunmaktadır.

Çatak’ta yapılan Rafting sporu ilçeye ayrı bir heyecan ayrı bir soluk getirmektedir.

Rafting alanında başarılar yakalayan Çatak Belediyespor Rafting Takımı Türkiye Rafting Federasyonu’nca Habur Çayı'nda düzenlenen şampiyonada Türkiye ikincisi olmuş, bu kez de  spordaki başarısıyla adını duyurmayı başarmıştır.  Cevizi, balı, alabalığı ve doğayı seviyorsanız bu kez yönünüzü Çatak’a çevirin. Kanispi Şelalesi’nde demli bir çay içip dönerken de dünyaca ünlü tescilli Çatak cevizi ve balını almayı ihmal etmeyin.

Yazarın Diğer Yazıları