Yazdan kışa hazırlıklar
Batı ve Güney Anadoluda yaz sımsıcak yüzünü gösterdi. Antalya şu an Fırıncı İbonun fırını gibi yanıyor! Ancak Doğu Anadoluda henüz serin havalar hükmünü sürdürüyor. Bir- iki deniz fotoğrafını sosyal medyadan yayınlayınca memleketten uy havar sesleri yükseldi:
“Siz yanisiz, biz doniyiğ! Bu ne biçim iştir gardaş.”
Vallahi benim bir kabahatim yok. Ağaçları kesenlerin, ormanları yakanların, yeşil alanları babalarının malı mülkü gibiymiş kullananların suçudur iklimin böyle leylim ley oluşu.
Hemşerilerim üzülmesin… Bugünden itibaren Antalya’da üstümüze çöken poyraz sıcağına nihayet denizden esen meltem kafa tutmaya başladı. Eli kulağında sıcaklar Anadolu’ya doğru yola çıktı. Kemikleriniz ısınmaya başladığında bilin ki o rüzgârlarla sıcağı size havale eden bu garip kardeşinizdir.
Sosyal medyada ilgiyle takip ettiğim güzel kardeşlerimden biridir Nihat Hoca Işık. Maşallah öyle bir hamarat anası var ki daha Erek Dağının karı buzu erimeden yaz temizliğine girişti. Derken otlu peynirini bidonlara salamura edip doldurdu. Ve en son habere göre de Van’ın o bizce meşhur ama ülkemizin henüz tanımadığı kızıl gülünden gül reçelini de yaptı, kilerindeki kış zahirelerinin yanına dizdi. Nihat’ın ailesi bunları yaparken dururmuyum, eskiye sardım bizim sinemanın film makarasını.
Yaz henüz merhaba derken babamın en önce yaptığı iş bir buçuk ton palut odun ile iki ton Şırnak kömürü alıp odunluğumuza koymasıydı. Bunu başarınca salonumuzdaki sedire bir güzel yayılır:
“Dünyanın en zengin adamı kim diye sorarlarsa işte o benim.”Diye övünürdü.
Anacığım boş durur mu? Yastıkları, yorganları güneşe yayar ve hatta büzülen yünlerini sopadan geçirir kabartırdı. Hal’den eve gelen kasa kasa domatesleri kazanlara doğrar gün sıcağına havale ederdi. Ya pestil? En güzel yöresel yemeklerin olmazsa olmazı pestil için alınan erikler yarılıp tepsilere serilir, toprak damlı evimizin en üstüne konurdu. Bunlarla bitmezdi zahire hazırlığı. Sebzeci halinden sebzeci Sultan ağabeyden ya da Hasan Hüseyin Gülseven amcaların o devasa bahçelerinin sırasındaki Beşir amcanın bostanından alınan biberler, patlıcanlar, bamyalar, yeşil fasulyeler iplere dizilir; avlumuzun, pencerelerimizin arasına gerilen ipler üzerinde kurumaya terk edilirdi.
Vay le… O zamanlar Tukaş mukaş yoktu. Varsa da ağır herifler ve yürekli ev hanımları konserve yiyeceklere yüz vermezdi. İlla ki bostandan, sebze halinden alınanlar elden geçecek, güneşle tanıştırılacak ve yaz sonuna kadar işlenip, kilerdeki saklama dolaplarına yerleştirilecekti.
Bizim ailede ve hatta koca mahallemizde yalnızca babamın kavurma yapma geleneği vardı. Yazın güze yüzünü döndüğü sıralarda babam Sultan ve Raziye Halama haber salıp davet eder, en değme koyunu alır, Kasap Ziya amcanın bıçağından geçirtip eve taşırdı. Yola bakan avlumuzun köşesine konan kara kazana boca edilen etler kaynatılıp, pişirilirdi. Konu komşuya mutlaka koca kaplarda ikramlar yapılır ve hatta kazana yakın bir noktaya yer sofrası konarak etinden, işkenesinden(suyundan), cızlığından kolay gelsin diyerek selam veren her kese ikram edilirdi. Tike tike etler ekmek aralarına sarılır, evimizin yanından akıp giden arkın kenarında oynayan biz çocuklara verilirdi. Ve sanki hiç bitmezdi kazanda kaynayan kavurma. Babam elini beline koyup, kazan başında ter döken anama ve halalarıma:
“Vabalım boynunuzadır ha! Komşulardan bir tekini bile eksik koymayın. Rabbim Halil İbrahim bereketi koymuştur içine hiç merak etmeyin.”Tembihinde bulunurdu.
La Fonten boşuna yazmamış Karınca ile Ağustos Böceğini…
Yazdan, kışı düşünmek Anadolu’nun yüreği berk insanına; dededen, babadan, nineden, anadan bırakılmış kutlu bir gelenektir.
Bugün marketlerde yılın her günü her gıda ürününü bulmak kolay. Kolay olmayan kendi emeğine sevgisini yoğurarak yaratılan üründür. Ama hala o kadınlar ve erkekler geçmişten günümüze gelen bu alışkanlığı sürdürmekte. Bizim yaşadığımız apartmanda iki kızı olan bir hanımefendi güneye bakan küçük balkonunda yaz gelince sebzelerini de kurutuyor, salçasını ve tarhanasını da yapıyor. Onun çocuklarının gözleri daha parlak, yanakları daha al ve huzuru engin bir deniz kadar berrak.