Genç Enes'in İntiharı
Burhan İçgüleç
Hepimizi hüzne boğan Enes Kara’nın intihar girişiminin ardından birçok yorumlar yapıldı. Hayatının en güzel en verimli yıllarını geçirmesi gereken adeta fidan olarak nitelendirdiğimiz gençlerimiz, civanlarımız nasıl olur da yaşam sevincini kaybetmiş hale gelebilir.
Günümüzde intihar olaylarının en fazla yaşandığı yaş aralığı 15 ile 24 arası yaşlardır. Bu bilgi bile bizlere aslında gençlerimizin çocukluktan yetişkinliğe geçen geçiş aşamasında (kimilerine göre “sınav gençliği” de deniyor) zorlandıklarının bir sonucudur.
Gündemdeki sıcaklığını koruyan olaya geri dönersek Enes Kara’nın geriye bıraktığı kısa videodan birçok çıkarımlar yapmamız mümkün. Bu çıkarımları bakarsak;
Kendi ifadesiyle elde ettiği başarının ödülü olarak yine daha çok çalışmasının istenmesi onu hayal kırıklığına uğratmış. Ailesinden, kendi duygularına ortak olup empati kurmaları yerine yine ailesinin Enes’in iyiliğini düşünerek alınan kararlara itaat etmesini istemeleri bir gencin ailesi tarafından anlaşılamadığının verdiği çaresizliği ortaya koymuştur.
Yoğun ve stresli öğrencilik yıllarının ardından devam edecek olan yine zorlu sınav ve iş yaşamı Enes’in yüzünün gülebileceği ve “oh be” diyebileceği gelecek vizyonunu tüketmiştir. Kaldığı yer konusunda ve okuduğu bölüm konusunda yaşadıklarını ailesine açtığında ortaya çıkacak kaosun büyüklüğü Enes Kara’yı ürkütmüş ve çıkış kapısı bulamamanın verdiği çaresizliği yaşamıştır. 24 saatlik döngü içerisinde kendine zaman ayıramayışı ve ders çalışmasına rağmen geçemeyeceğini düşündüğü dersleri Enes’i anlamsızlığa ve karamsarlığa sevk etmiştir.
Kendi istediklerini yapamayan ve daha çok edilgen boyutta kalan bir genç, yaşam sevincini yitirmiştir. Kısacası; yorgun, usanmış, edilgen, mutsuz, huzursuz, istikrarsız ve anlamsızlık girdabına düşen bir gencin dünyasını kısa videodan görebiliyoruz.
Enes Kara’dan bize yansıyanlar bunlar. Ya bizlere düşen nedir. Bizler nerede hata yapıyoruz. Tıp fakültesi müfredatı, doktorların iş yükleri, cemaatlerin gençlik algıları ve ailelerin evlatlarını dini bütün yetiştirme arzularını hangi dengede tutmak gerekiyor. Hükümetin, üniversitelerin, eğitim müfredatının, özel yurtların ve ailelerin elbette ki kendilerine özgü geçerli sebepleri olacaktır.
Bütün saydığımız bu yapıların bir genci geleceğe hazırlamak konusunda planlamalar yaptıklarını ve iyi niyetle çaba harcadıklarını elbette biliyoruz. Fakat nerede hata yapıyoruz? Enes Kara’nın bahsettiği; öğrencilik döneminde yoğun müfredat, sonrasında gelecek yoğun iş yükü, ailenin beklentileri, yurtlardaki uygulamalar vs. bir soruna işaret ediyor.
Şunu gözden kaçırmamamız gerekiyor ki tüm yapılar ve kesimler genç üzerine yapacakları her çalışma ve plan konusunda “insanı” merkeze almalıdır. İnsanın (gençlerin) bilgili, inançlı, yetenekli ve donanımlı olması elbette ki beklenen bir durumdur. Yalnız bu noktalara eğilirken gençler ile empati kuramıyorsak, gençlere rağmen uygulamalar geliştiriyorsak, sonuç olarak toplumsal boyutta yankı uyandıracak acı gerçekler ile de karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu gün gençlerin en büyük sorunlarından birisi “anlaşılamamak” sorunudur. Bu gün ülkemizde gençlik sorunu yoktur yetişkinler sorunu vardır diye düşünüyorum. Gençlerimize yeterince model olamıyoruz. Onları yeterince dinlemiyoruz. Yargılarımızı gençlerin dilinden değil de kendi zihinsel çözümlemelerimiz üzerinden yapıyoruz.
Gücümüzün yettiği alanları “Gençler daha küçüktür bir şey anlamazlar” hesabı üzerinden şekillendiriyoruz.
Aileler, “Çocuğum dini bütün büyüsün” endişelerini haklı bulmakla birlikte yine aileler, çocuklarının yaşam serüveni içerisinde anlam arayışlarına saygı duymayı da becerebilse ve daha anlayışlı davransa,
Özel yurtların, İslam medeniyetinin ve kültürünün nesilden nesile aktarılması düşüncelerini haklı bulmakla birlikte yurttaki gençleriyle empati kursa, birebir dertleşmeyi tercih etse, senin yanındayız mesajını daha güçlü verebilse,
Üniversitelerin ve diğer resmi kurumların donanımlı ve düzenli çalışan bir doktor algısını daha esnek geçişler sağlayarak yeni düzenlemeler yapsa eminim genç insanlarımız üzerinde daha faydalı sonuçlar doğuracaktır.
Evet, şapkayı önümüze alıp hep beraber düşünmemiz gerekiyor. Sosyal medyada yer alan taraflı ve suçlu arayıcı yaklaşımları tasvip etmemekle beraber iyi, anlamlı ve huzurlu bir yaşamın her insanın en temel hakları olduğu gerçeği bağlamından koparmadan yeniden gözden geçirmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Rabbim çaresizlik girdabına düşerek intihar eden ve yaşamını sonlandıran gencimize rahmetiyle muamele etsin. Ailesine sabırlar versin. Bizlere de doğru çıkarımlar yapıp daha sağlıklı adımlar atmayı nasip etsin. Kalın sağlıcakla…