Gençlik Reçetesi 3
Burhan İçgüleç
Gençler için hazırladığımız 5 aşamalı gençlik reçetesinin birinci ayağı olan “fark et” aşamasını bir önceki yazımızda açıklamıştık. Bu yazımızda ise ikinci aşama olan “keşfet” aşaması ile gençlerin geleceğe dair yaşam planlamalarına olumlu katkılar sunacak bilgileri vermeye çalışacağız.
Hayatımızda, bizleri farklı kılabilecek ve daha ileriye taşıyabilecek adımları atabilmemiz için bazı kavramların üzerinde durmamız gerekiyor. Bunlardan birincisi kimimizin “hiç vaktim yok” dediği kimimizin ise “vakit hiç geçmiyor” dediği zaman kavramına dikkatleri çekeceğiz.
Ülkemiz, Ekim 2016'da yaz-kış saati uygulamasını kaldırarak, saat dilimini sabitledi. O gün bugündür saatlerin değişmeyeceğini her hatırladığımda mutlu oluyor ve tebessüm ediyorum. Çok sıradanmış gibi görünen fakat bir oda dolusu para verseniz bile bir saniyesini geri alamayacağınız bir hazineden bahsediyorum. Sürekli ilerleyen ve bir daha da geriye alınamayacak bir olgu.
İsraf deyince elektrik, su, ekmek vs. aklımıza geliyor da zaman deyince neden birazcık duruyoruz.
Fabrikaların, büyük işletmelerin ya da kurumların zamanı verimli kullanma çabalarını anlıyoruz. Peki, biz insanlar olarak 24 saatimizi ve bir ömürlük yaşam süremizi verimli kullanmanın hesabını yaptık mı? Birileri hesap yapıyor. Ortalama 75 yıllık bir ömürde şu kadar saat uyuyoruz, şu kadar saat yemek yiyoruz, şu kadar saat eğitim alıyoruz, şu kadar saat lavaboları kullanıyoruz vs.
Gençler olarak hesabımızı yaptık mı? Bir genç 24 saatini ne ile niçin, nasıl, nerede, nelerle ve kimlerle geçirmeli? Unutmayalım ki zamanın öneminin farkına varan ve onu en verimli kullanan toplumlar yaşadıkları çağda parlak işler yapmışlardır.
Bir önceki yazımızda başarılı insanların 24 saatlerini çok iyi planladıklarını, kendilerini sürekli geliştirdiklerini, alanları ile ilgili eğitimler aldıklarını ve alanında uzman kişiler ile görüşmeler gerçekleştirdiklerinden bahsetmiştik.
Yine bildiğimiz fakat derinliğine vakıf olmakta zorlandığımız bir başlıkta çaba kavramıdır. Çaba harcamak neyi değiştirecek?
Eğitim-öğretim faaliyetleri konusunda Güney Kore, dünyada en önde gelen ülkeler arasında yer alıyor. Eğitime bakış açılarına baktığımızda, çaba harcamayı çok zeki olmaktan daha önde görüyorlar. Düzenli ve disiplinli çalışmanın ileri ki yaşantılarında büyük yararları olacağını düşünüyorlar. Çaba harcamak derken: “ Hocam, umutlarımızı kıranlar çok oluyor” dediğinizi duyar gibiyim. Sizi anlıyorum fakat Sağır Kurbağa hikâyesine bir bakmamız gerekiyor.
“Kurbağalar bir gün yarış düzenlemiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış.
Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış.
Gerçekte seyirciler içinde hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:
“Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayretle mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış.
Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş; “Bu işi nasıl başardın?” diye.
O anda farkına varmışlar ki; kuleye çıkan kurbağa sağırmış! Bazen dışarıdan gelen her sese kulak vermemek gerekiyor gençler.
Rabbimiz bir ayetinde: “Allah, işini güzel yapanları sever.” buyuruyor. Yine bir başka ayet-i kerimede: “O her gün bir yaratma işindedir.” buyuruyor. Rabbimiz, bizlerden çaba göstermemizi istiyor gençler.
Yine Nobel ödülü alan Aziz Sancar şunu der: “Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir. Ben çalışmaya inanıyorum.”
Hemen yanı başımızda, Van denizimizin batısında yer alan Ahlat’ ta Selçuklu mezarlıkları vardır. Bu mezarlıkta kimilerinin mezar taşı 1-2 metre uzunluğunda kimi mezarlık ise 20 cm uzunluğunda. Taşlara, ölen kişinin toplum için harcadığı çaba ve yaptığı hayırlı çalışmalar yazılmış. Kimi insan çok çaba harcadığından mezar taşı iki metre boyunda. Kimisi ise fazla bir eser ya da hizmet bırakmadığından mezar taşı 20 cm.
O halde gençler, bizler insanımız için neler yapacağız? Mezar taşımıza ya da amel defterimize neler yazdıracağız? Sizler karar verin.
Elun Musk, Bill Gates, jeff Bezos, Warren Buffett gibi küresel zenginlerin zamanlarını iyi planlamalarının yanında işlerine ayırdıkları zamanın oldukça fazla hatta bu zamanın 12 saate kadar da vardığını biliyoruz. Peki, bu insanları bu kadar varlık içerisindeyken uzun süre çalışmaya iten nedir? Bunu hiç düşünebildik mi acaba?
Bu çaba niçin? Elindeki varlık bizim tabirimizle “yedi sülalesine yeter.” Ama bu insanlar durmuyor. Çünkü bu dünya ile ilgili hayalleri var. Beğeniriz ya da beğenmeyiz fakat hayalleri olan insanlar yaşadıkları hayattan keyif alırlar. Keyif aldıkça daha çok çalışırlar. Böylelikle de başarı da kendiliğinden gelir.
Zaman iyi kullanmak ve çaba harcayarak bir yaşam sürmenin yanında kitap okumanın yaşama etkisini de ayrıca konuşmak gerekir. Yukarıda isimlerini saydığımız varlıklı insanlar aynı zamanda iyi bir kitap okuyucusudurlar.
Dönüp bize ait geçmiş medeniyetimize baktığımızda ne zaman ki zamanı iyi planlayıp çaba harcamaya karar vermişsek dünya tarihinde etkin izler bıraktığımızı görürüz. Zamanı verimli kullanma bakımından; İbni Sina (980-1037), Bir kitabında şöyle der: “Geceleri hep okumakla ve yazmakla meşgul oldum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içip açılıyor, yeniden çalışmaya koyuluyordum. Yazdığı “El Kanun Fi’t Tıp” isimli kitabı 600 sene, batı dünyasında ders kitabı olarak okutulmuştur.
İbn Teymiyye (1263-1328), beline kadar uzanan örgülü saçları ile gece kitap okumaya başlamadan önce saç örgüsünün bir ucunu arkasında bulunan çivilere asardı. Filozof İbn-i Rüşd (1126-1198); devamlı kitap okurdu. Kitap okumadan geçen yalnız iki gecesi vardı. Biri evlendiği, diğeri de babası vefat ettiği gece.
Fatih Sultan Mehmet’in (1432-1481): çocukluktan başlayan büyük bir okuma tutkusu vardı. Fatih Sultan Mehmet bazen sabaha kadar okur, okuduklarını not alır, onlardan yararlanarak planlar yapardı. Yavuz Sultan Selim (1470-1520); bazı geceler sabahlara kadar kitap okurdu. Gündüzleri ise genellikle 7-8 saatini okumaya ayırırdı. Kâtip Çelebi (1609-1657), Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hala okurdum. Gözüme uyku girmezdi.”
Demek ki zamanın kıymetini bilen, çaba harcaması gerektiğini bilen ve okuyarak yeni şeyler üretebileceğini fark edenler bulundukları çağa damgalarını vurmuşlardır.
Gençler, sanırım keşfet aşamasında; zaman, çaba ve kitap okuma üzerine kısaca değinmiş olduk. Bu konu hakkında daha geniş bilgi edinmek isterseniz İpekyolu Gençlik Merkezi’mize bekliyorum. Bir çay eşliğinde reçetemize devam edebiliriz.
Kalın sağlıcakla…