Z Kuşağı'ndan Hızır Kuşağı'na
Burhan İçgüleç
Ülkece hepimizin acısını taa! iliklerimize kadar hissettiğimiz bir afetin sonrasında toparlanma sürecindeyiz. Artçı depremlerin yanı sıra birbirini tetikleyen fay hatlarının oluşturduğu depremler ise devam ediyor. Kahramanmaraş depremlerinin ardından Hatay, Niğde, Malatya depremlerini yaşıyoruz.
Ülkece bir asırlık süreç içerisinde; Erzincan, Çaldıran, Dinar, Düzce, Van, Elazığ, İzmir depremlerinin ardından Kahramanmaraş, Hatay depremleriyle sarsılmaya devam ediyoruz. Yine deprem ve yine deprem sonrası insan kurtarma ve enkaz kaldırma manzaraları var vezihinlerimizden dalga dalga geçen sorular, “Bu süreçleri tekrar tekrar yaşamamız gerekiyor mu?”,“Depremlerin yarattığı yıkıcı etkiye karşı kalıcı ya da hasarı azaltıcı çözümler üretemeyecek miyiz?”
Yardımsever insanlar, bir taraftan enkazlar altından vakit kaybetmeden insanları çıkarmanın telaşında. Diğer taraftan ise barınma, ısınma, güvenlik, yiyecek gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi için canhıraş çalışan insanlarımızı görüyoruz.
Depremin olduğu ilk saatlerden itibaren her ilimizden gelen yardım tırları afeti yaşayan kardeşlerimizin sıkıntılarını azaltmaya yönelik yol almaya başladı. Yardım faaliyetlerinin büyük bir heyecan, güven ve öz veri ile yürütülmesinde büyük emeklerini takdir ile karşılamamız gereken gençleri unutmamak gerekiyor.
Z kuşağı diye adlandırılan ve genel olarak sorumluluk almayan ve konfor alanından çıkamayan şeklinde negatif bir algıyla yaklaşılan günümüzün gençleri Hızır gibi imdadımıza yetiştiler. “Hiç ellerinden telefonu düşürmüyorlar” dediğimiz gençkızlar ve genç erkekler, telefonları aracılığıyla oluşturdukları sanal gruplar üzerinden organizasyonlar yapıp ev, çadır, gıda, kıyafet, ısıtıcı, ulaşım gibi birçok desteği sundular. Yardım toplama merkezlerinde kıyafet, gıda gibi malzemelerintaşınması, ayıklanması ve paketlenmesinde çok isteyerek görev aldılar.
Yanımıza gelen ve farklı düşünce dünyalarına ve yaşam tarzlarına sahip gençlerden:
“Hocam burada yardıma ihtiyaç var mı?”
“Yardım için geldik. “
“Nerede yardım edilecek bir çalışma varsa bizi yönlendirin.”
“Yeter ki yardım edelim neresi olduğu fark etmez.” Cümlelerini defalarca duyduk ve yönlendirmeler yaptık.
Van şehrimizde, hemen hemen her resmi ya da özel kurum/kuruluşlar yardım organizasyonları yaptı. Bazı yardım toplama noktalarının sayarsak; Zaferler Spor Salonu, Atatürk Spor Salonu, TuşbaGençlik Merkezi Spor Salonu, Sivil Toplum Kuruluşları Yardım Toplama Merkezleri gibi isimleri sayabiliriz. Bu arada yardım çalışmaları hala devam ediyor.
Gençler, “bir faydam dokunmalı” endişesiyle adeta yardım merkezleri arasında karıncalar gibi gidip gidip geldiler. Deprem sürecinde yardım faaliyetlerine aracıyla destek vermek içinAnnesinin bir miktar altınını bozdurup aracına yakıt alan gençlerimizin olduğuna şahit olduk.
Yine bir başka örnek; yanımıza gelip adeta yalvarırcasına “bizi deprem bölgesine gönderin” diyen gençlerimizi unutmayalım. En son Van’danİshak ismiyle bildiğimiz bir genç çalıştığı işten ayrılarak deprem bölgesine gitmek için ısrar etmiş ve arkadaşlarını alarak bölgeye gitmiş.Yardımlarını teslim ettikten sonra dönüş yolunda trafik kazası sonucu vefat etmiş şeklinde haber aldık. (Allah rahmet etsin, çabalarını cennetiyle mükâfatlandırsın inşaallah). Başka insanlar için neler yapabilirimin sancısını yüreğinin derinliklerinde hisseden bir gencin, bu yolda canından olmasının ötesi var mıdır sizce?
Hani çok kızdığımız “çok uyuyorlar ve sorumluluk almıyorlar” dediğimiz gençler var ya!... İşte onlar, Deprem bölgesinde arama kurtarma faaliyetleri yapan, yardım paketlerini taşıyan kamyonlara eşlik eden, barınma ihtiyacı için çadır kuran ve insanlar sıcak çorba içsin diye sabah erken uyanıyorlar ve geç saatlere kadar çalıştıklarından az uykuyla idare edebiliyorlar.
Atatürk Lisesi spor salonuna ziyarete gittik ve süreci koordine eden Van İpekyolu Belediyesi yetkililerinden biri ile görüştük. Yetkilinin bize söylediği aynen şöyle: “Biz, gençlere spor salonunu verdik. İçerideki organizasyona karışmamıza bile gerek kalmadı. İçerdeki bütün süreci tamamen gençleryapıyor. Biz,sadece ekstra bir ihtiyaç olursa yardımcı oluyoruz.” diyor. Gençler kendi başlarına ne yapacaklarını kolaylıkla kavrıyor ve problem yaratmadan çalışıyorlar. Akıl terlerinin yanına alın terlerini de ekliyorlar.
Gençler şimdi de psikososyal destek faaliyetlerinde, yetkin insanların koordinasyonu dâhilinde gerek deprem bölgesinde gerekse şehrimize deprem bölgesinden gelen misafirlerimize yönelik eğitim, rehberlik, kayak, oyun, sinema gibi benzer çalışmalar yapmaktadırlar.
Gençlere alan açıldığında ve fırsat verildiğinde neleri yapabileceklerine bir kez daha şahit olduk. Türkiye’de gençlerin sahip oldukları enerjinin büyük yararını toplumsal bir farkındalık olarak 1999 yılı depreminde gördük. Acı günlerimizden biri olan Marmara depreminde resmi arama kurtarma ekipleri, afetin büyüklüğü karşısında yetersiz kalmışlardı. Ayrıca kurumların organize olma süreçleri bugünlere kıyasla zayıf durumdaydı. Marmara depreminde gençleryine inisiyatif almış, büyük bir özveri göstermiş ve insanımızın umudu olmuşlardı.
Geçmişten bu yana afetlerin, bela ve musibetlerin bıraktığı hasarı ve dağladığı yürekleri duyan ve gereğini yapan nesiller olmuştur. Elhamdülillah aynı duyarlılığa sahip bir neslin yanı başımızda duruyor ve organizasyonlar yapıyor olması bizleri oldukça mutlu etmiş ve yeniden ümitlendirmiştir.
İnsanlar, eskiden yokluk içerisinde yetişiyordu şimdi ise gençlerimiz daha çok varlık içerisinde olgunlaşıyorlar. Dolayısıyla hayatın sıra dışı aktığı durumlarda yetişkinlerin olgun tavırları gençlerimizin sürece olan adaptasyonunu daha rahat sağlayacaktır. Sanırım, MarcBLOCK’un “insanlar, babalarından çok, yaşadıkları çağa benzerler.” sözünü dikkate almamız gerekiyor.
Yetişkinler olarakafet sonrasına Hızır gibi yetişen genç neslianlamak için belki de yeterli çabayı harcamaktan uzak kalıyoruz. Anlamak yerine tanımlamak ve etiketlemek daha kolay geliyor olmasın mı?