BİR ANNENİN HİKAYESİ
Dr. Mine Kılavuz Ongün
Hayatında ilk kez durup kendi hayatına ve ailesine başka bir mesafeden baktı. Sıradan bir ailesi olduğunu düşünürdü .Şimdi o kadar emin değildi.yanlış giden bir şeyler vardı biliyordu. Ancak,yıllardır kendisinden saklanmış olan şeylerin ip uçlarını şimdi bir yakın akrabadan duymak ruhunu derinden yaralamıştı.
Duyduklarını unutsa rahatlar mıydı? Geri kalanları öğrenmek isterken, bir yandan da duymazdan geliyordu.İçindeki bu kuşku tohumunu yenmeliydi. Ya her şeyi olduğu gibi kabul edecek,susacak,veya göçüp gitmiş olan ailesine duyduğu kızgınlığını haykıracak , rahatlayacaktı.Susarsa onlara benzeyecekti. Herkesin her şeyin farkında olduğu,ancak dillendirilmeyen hatta üzeri örtülen nice yaşantıları gibi.
Bu kapalı hava içinde bir güneş açmamış,yağmurun ıslattığı hiçbir şey kurumamış,aydınlanmamış,tersine küflenmiş halde duruyorlardı. O küf kokusunu buram buram hissediyordu ; şimdi hızlı adımlarla yürüdüğü o yolda. Rüzgarın saldırılarıyla huzursuz,ıslak ağaçlar görüyordu.. “Mayıs yağmuru çiselemiş anlaşılan,birazdan fırtına şiddetlenir “diye düşünüyor,hızlı adımlarla yoluna devam ediyor.Yaklaşan fırtına var kafasında.Düşünmemeye çalışıyor duyduklarını.İşte gök gürlüyor.Bulutlar kendisine benziyorlar : Hepsi dolu,birazdan gözlerinden yaşlar boşalacak gibiler.Hava karardı. Tozlu yollara inen yağmur damlacıklarından biri yanağına düşüyor, yaş olup aşağıya süzülüyor.Şimdi rüzgar sustu ,artık her yere yağmurun sesi hakim.Böcekleri görüyor. Ağaçların etrafında boğulmuş arkadaşlarının etrafında nasıl da dolaşıyorlar.Gökyüzünde tek bir beyazlık kalmamış gibi.Yüreği misali kararmış. Güneş çıkınca her şey eskisinden daha güzel olacaktı biliyordu.Ya kendi güneşi? O ne zaman doğacaktı?
Şimdi sadece, içinde dışarıya vuramadığı öfkesinin kaynadığını hissediyor.
Günler geçtikçe ilk günkü tedirginliğini yeniyor.Yıllardan beri uzak bir akrabası olarak bildiği gerçek annesine ,babası ve halasının yıllardır anlattığı şeylere rağmen kızmıyor; söylenenleri bu yaşının tecrübesiyle tekrar değerlendiriyor .Artık o da bir anne.
Akrabasından duydukları babasının anlattıklarının tam tersiydi.Babasının akrabası olan annesi evi terk etmemiş, evden kovulmuştu.Canparesini ardında bırakmamak için günlerce yalvarmış,kabul görmemenin çaresizliğiyle karara uymak zorunda kalmıştı.Ne olmuşsa olmuş,eşiyle ailesi bir türlü kabullenememişlerdi onu.”Kimbilir ne kadar zor günler geçirdi “diye düşündü.Elinde kolunda hiçbir şeyi olmaksızın kendini sokakta bulan yüreği yaralı genç bir kadın ne yapabilirdi? Üstelik baba evindeki tüm kapılar yüzüne kapatılmışken.
Buraya kadar olanlar oldukça tanıdık ve sıradan bir hikaye gibi gözükse de,kahramanımızı yeniden hayatla barıştıran kısmı ilgi çekicidir. Tıpkı günler önce yürüdüğü o ıslak yolda güneşi beklerken, bir güneş doğmuştu dünyasına .Uzak akrabası sandığı ve teyze diye seslediği annesi hastalanmıştı. Bir anne olarak kendisi evladından ayrılmayı göze alamazdı. Ne olmuştu da annesi buna mecbur bırakılmıştı? Babası da halası da hayatta olup görselerdi.Yıllardır hakir gördükleri bu kadın her şeye rağmen mücadele ediyordu.Ancak ona hayat verecek bir nakle ihtiyacı vardı. Kendisine uyan bir kemik iliği ile hayata dönebilirdi.
Bir umutla kemik iliği uygunluğu için testlerini yaptırdı.Bekleme sürecinde bir kez bile akraba teyzesi diye bildiği annesiyle konuşmadı ve ziyaretine gitmedi.Ne diyeceği ,nasıl davranacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.Naklin sahibinin gizli kalmasını istedi. Zamanı geldiğinde karşılaşmayı sabırla bekleyecekti.
Nakil sonrası hastaneden çıkarken bu kez aheste aheste yürüyordu. Nihayet güneş görünmüştü...Her yeri sıcak ışıkları ile yıkıyor.Karanlık dağılıyor.Havada mis gibi yasemin kokuları.Başaklanan ekinler gibi ruhu,bir uyanışa gebe . Haftalardır içini kemiren iç sıkıntısı ,yerini müjdeli haberlere bırakırken, o ıslak yolu ve ağaçları sıcak ışıklarıyla sarmalayan güneşi hatırladı.Tıpkı sıcaklığı ve ışığı ile ısıtan bir anne gibiydi.