Dokunmak Değerlidir
Dr. Mine Kılavuz Ongün
Sabah bir uyandık ki, gökyüzü yine her şeyden arınmışçasına bir kadife mavilikte… Sonrasını bilemeden yaşantımıza devam ettik her zaman yaptığımız gibi. Sonra bir de baktık ki, denizler karardı, üstü ayaz oldu, bir kara bulut geldi çöktü, her yanı kaplarcasına. Ve yağmur başladı. Oysa sessiz, mavi berrak görünüyordu, biz bu gökyüzünü sonsuza kadar böyle kalacak sanıyorduk.
Hepsinin hayatı birer hikâye olabilecek insanlar, hayvanlar ve diğerleri ile hayat yine akıyordu. Sokaktaki hareketlilik, insanların sevinci, hüznü, koşuşturması, satıcıların bağırmaları, ders arası teneffüslerinde çocukların çığlıkları, camını açıp evini havalandıran annenin, dükkânını açan esnafın uğraşı, işine yetişmeye çalışanlar, yoğun trafikteki kornalar az macera mıdır? Bu günlerde bu maceradan, şehrin girdi çıktısından, gürültüsünden bir parça uzağız. O günlerden şimdiki duruma geldiğimizde hepimizin hayatının değiştiğini kabul etmeliyiz. Ne eş dostla içilen kahveler kaldı, ne de keyifle yenen yemekler, soluklanmak için yapılan gezintiler… Yaşadığımız salgın, birbirimizle görüşmemizi engelledi. Sevdiklerimize dokunamaz olduk. Oysa dokunmak değerliydi. Her merhabada tokalaşan, sarılmayı seven, alışveriş yaparken alacağı şeye mutlaka dokunan insanımız için bütün bunlar dokunulmaz oldu. Sıhhi yönünü burada yazmanın bir anlamı yok. Günlerdir yazılıp çiziliyor ve artık herkes neyi yapıp neyi yapmayacağının farkında. Kabul edelim ki, dokunmak hayatımızda çok büyük bir yer kaplıyormuş. Hemen her şeyi dokunarak yapıyormuşuz meğer. Bir de kişilik yapısı olarak "dokunsal "dediğimiz kişileri düşünsenize. Hayatlarının ne kadar değiştiğini. Oysa onlar öğrenirken bile dokunsal öğeleri kullanırlardı.
Dokunmak değerliydi oysa. Alışverişimizi sanal ortamlarda değil, dokunarak yapmak; sevdiklerimizi telefon ekranından değil, yüzyüze görmek, işimizi yaparken eldivenle değil, ellerimizle hmek değerliydi. Bütün bunlardan mahrum olduğumuz bu günlerde bu sorunu fırsata çeviren birçoğumuz, o ihmal ettiği kendine dokunmayı, sanata dokunmayı, fikirlere, kitaplara, tasarımlara dokunmayı seçti. Bir kısmı temizliğe, arınmaya; kimi sadece dinlenmeye. Kimisi vicdanına dokundu, yüreğine. Diğer yanda, bu günleri fırsata çevirenler de var ki, onlar da fiyatlara, zorunlu tüketim malzemelerine dokundular. Kimileri, maske kolonya dağıtıyoruz diye kandırmaya ve daha birçok sahteciliğe dokunmayı seçtiler.
Karanlık günler geçip aydınlığa çıkacağız bunu bilmeliler. Hep birlikte yine o kadifemsi mavi gökyüzünü selamlayacağız. Ama karanlık günleri ve kimin ne yaptığını da unutmayacağız. Kimlerin insan hayatı ve yararı için mücadele ettiğini, hayatın döngüsünü sağlayacak şartları devam ettirenleri unutmayacağız.
Ve tabi kimin rant, fırsat peşinde olduğunu da.
Biz o aydınlık kadifemsi sabahlarda birbirimize, hayata dokunmaya devam ederken, kucaklaşırken, maskesiz korunaksız gezmenin keyfine varırken, fırsat peşinde koşanlar, her zamanki maskeleriyle gezmeye devam edecekler, ancak hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ve biz bu kez onlara asla dokunmamayı tercih edeceğiz. Belki de maskeleri düşenlere hatırı sayılır bir güçle ve hatırı sayılır güçte dokunacağız.
Dokunmanın değerli olduğu, yasaksız günlere.