Pembe mavi
Dr. Mine Kılavuz Ongün
Dünyadaki hiç kimseyle aynı zihni paylaşmadığımız gerçeği, baktığımız şeyi nasıl gördüğümüz konusunda da geçerli. Renkler mesela… Bir günbatımı izliyoruz: İzleyen herkes, buradaki tonları farklı farklı anlamlandırır ve algılar. Buna rağmen, hemfikir olduğumuz bir nokta varsa, (mesela günbatımının güzelliği) ve bu renklerin tonlarını herkesin kendine özgü bir tonda gördüğü gerçeğini kabulleniyorsak, bir şeyleri paylaşıyoruz demektir. Farklılıkları kabullenmenin huzur verici yönüdür bu.
Çeşitlilik güzeldir. Yaradan bile her şeyi birbirinden farklı kılmış. Doğa renklerle bezeli, farklı canlılarla dolu. Bizler bu çeşitliliğin içinde olan biteni kabullenerek yaşarız. Kabullenemediklerimiz de var elbette. Böylesi bir renk cümbüşünde insanların da çeşitli olabileceklerini kabullenemediğimiz gibi. Irk ayrımı, renk ayrımı, cinsiyet, dil, din ayrıştırması yaptığımız gibi. Bütün bunlar evrensel değer ve doğrularla çelişen, zavallı düşüncelerimiz.
Bakın meğerse erkek çocuğa mavi, kız çocuğa pembe eşyalar alıp kategorize ettiğimiz renkler, 19. Yüzyıl ortalarına kadar birbiriyle barışık yaşarlarmış. Ta ki 19 yy.da tekstil fabrikaları masaya yumruğunu vurana kadar. Satışları manipüle etmek amacıyla hangi rengin hangi cinsiyete giydirileceğine karar verene kadar.
8 Mart'ta Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. Bu tarihin önemi ve anlamına baktığımızda, esasen bir kutlama günü değil, bir anma günü olması gerektiğini görmek çok zor değil.( Mart 1857 deki dokuma fabrikasında çalışan ve grev yapan kadın işçilerin fabrikaya kilitlenerek ardından çıkan yangınla hayatlarını kaybettiği gün. Aslında haksızlıklarla mücadelenin simgesi.
Gelin görün ki, genel manzaraya bakınca farkındalık adı altında, bir kutlamaya, daha çok da bir avuntu kutlamasına dönüşen bu gün, ayrımın zaten odağında duruyor. Diğer yandan, çocuklarda Pembe- Mavi ayırdını icat eden alım satım oyunları ise, tüm kutlamalarında olduğu gibi, olaya farklı bir yön çizmekteler. Gerçekse şu: Eğer böyle kutlamalar ile kadının değerinin, farkındalığının artırılması noktasında isek, almamız gereken ne çok yolumuz var…
Oysa çağdaş, demokratik, bilinç düzeyi gelişmiş, savaşlardan nemalanmayan bir dünyada bu tür günlerin, pozitif de olsa böyle bir ayrımın olması düşündürücü… Adı var kendi yok bir "Dünya Erkekler Günü" varmış. Erkek sağlığı ve erkek çocuklarının sağlığı, cinsiyetler arasındaki ilişkileri geliştirmek, cinsiyet eşitliğine dikkat çekmek, pozitif rol model olabilecek erkekleri öne çıkarmak gibi amaçları olan.
Geçtiğimiz haftalarda (24 Şubat 2020) Eskişehir 'de bir olay yaşandı. Başlık: "Genç kadın ayrılmak isteyen nişanlısının boğazını keserek öldürdü." Bu olay, sürekli haberi yapılıp davranışın pekiştirildiği kadın cinayetleri gibi çok üzerinde durulmadan, belki de fazla duyulmadan sönüp gitti.
İnsana kadın veya erkek olarak bakmayan gözümle şunu söyleyebilirim her ikisi de bu hayatın vazgeçilmez renkleri… İkisi de değerli. Bunun farkında olmak için gün icat etmenin anlamı ise düşündürücü…
Tıpkı siyah olmak beyaz olmak; Hristiyan olmak, Müslüman olmak, zengin olmak fakir olmak gibi kadın olmak erkek olmak ayrımı can yakıcı. Oysa üstünlük bunların hiçbirinde değil. Üstünlük, erdemli insan olmakta. Erdemli ve evrensel değerlere saygılı olmakta…