Ulusal Egemenliğimiz 100 Yaşında
Dr. Mine Kılavuz Ongün
İçeriye girdiğinde sesinin rengi ve gözlerinin ışıltısından anlıyorum koridordaki cıvıltının sebebini. Az önce, bekleyenlerle konuşan, sürekli sorular soran bu güzel çocuk, çakmak çakmak gözleri ile bana yöneliyor ve:” Doktor Teyze, adımı bir daha okutsana. Bilgisayar çok güzel söylüyor.”Tuşa basıyorum. Tekrar okunuyor ismi. Yanıma geliyor duvardaki resmi göstererek:
”Biliyor musun, ben büyüyünce Atatürk olacağım. Herkes benim adımı bilecek ” diyor. O kocaman yüreğinden öperim diyorum. Gözlerindeki ışıltı bu yürekten geliyormuş meğer.
Milli egemenliğin hakim kılındığı, tarihimizin övünç kaynaklarından olan bir 23 Nisan‘ı daha karşıladığımız 23 Nisan gününde, aklıma bu güzel çocuğun söyledikleri geldi. Bağımsızlığın ve aydınlığın simgesi olan büyük önder, bu tarihi günün bayramını onlara adarken çok iyi biliyordu; böylesi çocukların var olacağını, geleceğin onların omuzlarında yükselip şekilleneceğini… Hayatı boyunca en çok değer verdiği şeylerin arasındaydı çocuklar. Evlat edindiği pek çok çocuğu vardı ve onların eğitimi ile bizzat ilgilenmişti.
1900’lü yılların başı. Tükenmek üzere olan bir halk, harap halde bir vatan.Oyuncuların her biri farklı emellerle bir araya gelmiş bir senaryodur yaşanan.. Bizim askerlerimiz gibi kendi neferleri de savaş meydanlarında can verirken, başroldekiler masa başında bir toprağı paylaşmaktalar. Ne mutlu ve çok şükür ki, ileriyi gören büyük lider ve ona omuz vermiş bir millet var ortada..Çareyi birleşmekte bulmuşlar ,önemli adımlar atılmış,en önemli adım da her bölgeden halkın sesi olan meclisin kurulmasına gelmiş. Direnişin resmi kanalı Büyük Millet Meclisi ,her şeye rağmen açılmıştır. Ne kadar önemli bir gün ve övünç kaynağımızdır bu tarihi gün. Tam 1 asırlık bir gazi meclis. Yani millet egemenliğinin kabul gördüğü meclisimiz bugün 100 yaşında. Şüphesiz bunu bir çocuk coşkusu ile kutlamamız gereklidir ki, bu minvalde, ulusal egemenliğin bayramının çocuklara armağan edilmesi de ne isabetli bir karardır. Gerçek şu ki, anlamı, tarihsel değeri bu kadar büyük bir günün ağırlığı çocuklara yük değil, bayram olmuştur.
Hakimiyetin elinde olmasının güzelliğinin kutlandığı büyük bayramı, bugünlerde zaman zaman yaşadığımız mecburi sokağa çıkma kısıtlaması ile karşılamak ise ne büyük bir tezattır.
Oysa zihnimden silinmeyen o sahnede bir 23 Nisan sabahı tekrar canlanıyor:
Sabahın erken saatleri. Beşyol Meydanı’ndan geçerek İnönü İlkokulu’na doğru ilerliyorum. İşte gökyüzünde düzensiz , rastgele serpiştirilmiş bulutlar. Onlar bile 23 Nisan coşkusunu yaşarcasına bağımsızlığını ilan etmiş gibiler.Cadde boyunca hazırlıklar yapılıyor. Tören alanı hazırlanıyor.Her taraf bayraklarla donatılmış,akort yapmaya çalışan bando takımından gelen sesler kulağımda.Gösteriye çıkacak atların melodik toynak takırtıları yankılanıyor.İşte askerler de görülmeye başladı. Havadaki bahar kokusu dikkat çekici. Aylardan Nisan olunca, Törene hazırlanan çocukların anneleri “inşallah yağmur yağmaz, tören sorunsuz tamamlanır” dualarıyla yolcu ediyor onları. Birazdan kendileri de izlemeye gelecekler. Yol boyunca tören kıyafetlerini giymiş çocuklara rastlıyorum. Kırmızı beyaz kurdeleleri ellerinde; süslü etekleri ve gömlekleri ile zarif kızlar; papyonları ile takım elbiselerinin içinde kocaman bir adam gibi duran yakışıklı erkek çocuklar… İşte bando kıyafeti ve elinde trampetiyle bir çocuk, okulundaki sıraya yetişmek için hızlı adımlarla geçiyor yanımdan. Subay kıyafetleri içindeki çocuklar pek havalı. Folklor gösterisi yapacak olanlar, ellerinde taşıdıkları kocaman poşetin içinden görünen rengarenk kıyafetten belli. Onlar da bir an önce üzerlerini değiştirmek için okula ulaşmak zorunda. Düşünüyorum da, kimine gereksiz gibi görünen, hatta bir yük olduğu iddia edilen bu törenler, yaşattığı tüm yorgunluğa rağmen, bizim çocuk yüreğimize ne büyük bir heyecan ve coşku serpiştirirdi. 23 Nisan’a yaraşan bir coşku. Halen her 23 Nisan’da bayram coşkusunu daha farklı yaşayışım, okunan her şiirde gözlerimin dolup İstiklal Marşında yüreğimin titremesi, kutsal emanete olan saygımın yanında, biraz da bu coşkunun izleridir.
Nihayet okulumuzun bahçesine varıyoruz. Okul Müdürü, öğretmenler ve tüm öğrenciler orada. Törende görev almayanlar bile temizlenip ütülenmiş okul kıyafetleri ile hazırlar. Öğretmenlerimiz en güzel kıyafetlerini giymişler. Son talimatlarını veriyorlar.
Herkes sırasına geçiyor. Son provalar yapılıyor. Koca okulun öğrencileri, askeri düzeni andıran bir ahenkle tören alanına gitmek üzere yola çıkıyor. Otobüs ve servislerle değil, uygun adım marş…
En önde okulumuzun adı ,flaması ve bayrağımız olmak üzere büyük bir ordu gibi ilerliyoruz. Bu ordu içindeyken, biz de varız, geliyoruz demek, emanet edileni kollamak, ileriye taşımak için birliğiz duygularına kapılmamak mümkün değil. Tören alanına bizden önce gelen okullara, kıyafetlerine şöyle bir göz atıyor, birlikte daha büyük bir güç olduğumuzu görüyor, kendi grubumuzdan da ayrılmıyoruz. Herkes yerini alıyor. Törenin başladığı marşlar ve bando seslerinden anlaşılıyor. Cadde boyunca insanlar ayakta alkışlıyorlar gösterileri ve geçit yapanları. Renk cümbüşü, bahara yakışır gibi adeta, güzel günlerin habercisi. Tıpkı yüce meclisin kurulup bağımsız olacağımız günler gibi. Törene hazırlanan herkes, sırasının gelmesini beklerken, esir kızı, süvarileri, bando takımının ve okulların gösterilerini izliyor .Resmi geçit sırasında bizi izleyenleri düşünerek, havamıza hava katıyor, göğsümüzü kabartarak yürüyoruz. Her bir tören ve öncesinde günlerce yapılan hazırlıklar, provalarda biriktirdiğimiz nice anılar da bize kalıyor. Zihnimizde de olsa o sahneleri tekrar yaşıyoruz. Yüreğimizde bu çok anlamlı günün coşkusu ve çocuk sevincimizle bahara merhaba diyoruz.
Unutmayalım bu dünya bizimdir, daha güzel bir dünya ise, çocuklarımıza bırakacağımız mirasımız… Bu mirası çocuklarımıza teknolojik bir hapishaneden fazlasını vaat etmeyen anlayışa hayır diyoruz, onları kimsenin hırsına feda etmeyerek.
Ulusal egemenliğimizin 100. Yıldönümü kutlu olsun. Nice yüz yıllara.