Emine Aktaş

Asım'ın Neslinden İstiklâl'in Şairine 

Emine Aktaş

Vatan gidiyordu elden. Dünyanın dört bir yanından gelen gözünü hırs, düşüncesini kin ve nefret bürümüş düşman birlikleri, Anadolu’da hızla ilerliyordu.  

Anadolu insanımızdan kiminin bu düşman işgalinden haberi vardı ama kiminin de yoktu. Çünkü her birinin farklı mücadelesi, farklı hayatı, farklı meşguliyetleri vardı.  

Sevdiği ile yarının hayalini kuran Mehmet,  

Geleceğe nice Yusuflar bırakmak isteyen Ali, 

Akşam eve ekmek götürme telaşı yaşayan Ömer birden buluverdi kendini cengin içinde. 

Eşine ve çocuklarına sıcak bir tas çorba hazırlayan Ayşe nine, düşmana karşı vatanını savunmaya, çocuklarının yarınları için bağımsız, hür ve özgür bir devlet bırakmak için hayat arkadaşını bin bir dua ile düşünmeden yolcu etti en kanlı harbe.  

... 

Çekiliyordu düşman birlikleri birer birer, alacaklarına inandıkları cennet vatanımızın topraklarından. Bin bir hüsranla terk etti düşman birlikleri, artlarında harap olmuş, yıkılmış ve hatta yok olmaya ramak kalmış bereketli vatan topraklarımızdan.  

Ve  

Her bir karış toprağı şehit kanıyla sulanan cennet vatanımızda zafer nidaları yükseliyordu. Yüzlerce yıl dünyaya adaletiyle hükmetmiş, mazlumun dostu olmuş, ilmin beşiği olan Osmanlı Devleti’nin son zaferi ve yeni umutlara, yeni aşklara, yeni geleceklere gebe Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk zaferi oldu.  
Şimdi ise bu kutlu zaferin meyvesini yeme zamanı gelmişti.  

Gerekiyordu şehit kanıyla boyanmış bir bayrak, 

Gerekiyordu tüm acılara şahit olan insanlarımızın haklarının savunulduğu bir meclis,  

Gerekiyordu tohumları yeni yeni yeşeren devletin başkenti, 

Ve  

Gerekiyordu yüce milletimizin duygularına tercüman olacak bir marş... 

... 

Sevgisi vatan, imanı güçlü, İSTİKLÂL’in şairi olan Mehmet Akif Ersoy’un döküldü beyninden, kalbinden, dudağından ilmek ilmek sözcükler... 

Her bir kelimesine sayfalarca anlam verilecek dizeleri yazdın  Şair’im! 

Vatanını azılı düşmana karşı, canla başla savunmaya giden körpecik gence cesaret, aşk ile “ Korkma “ diye seslenen Şair’im! Cesaret verdin ilk kelimenle, karşındaki kim olursa olsun dininden, dilinden,  imanından, vatanından ödün vermemen gerektiğini öğrettin bize ilk kelimenle. Bazı bölgelerde göklerden indirilen bayrağımızın kırgınlığım, küskünlüğünü, mahzunluğunu ama bu sürecin geçici olduğunu haykırdın bize. Milletimizi bağrına bastın ve düşmanın çıldırmış olduğunu, bağımsızlığımıza gölge düşürmeye çalışacak en ufak harekette dağları delecek, enginlere sığmayacak, denizleri taşaracak öfkemizin gücünü belli ettin. Tankıyla, tüfeğiyle, topuyla, son sürüm teknolojik imkanları ile savaşa gelen düşmana karşı Mehmetçiğimizin dilindeki Allah nidalarıyla, artlarındaki ana bacı dualarıyla , iman dolu göğüsleriyle olan mücadelesini haykırdın bize.  

Her tarafı şehit kanı olan, adım başı şehit gövdelerinin meydana getirdiği siperlerle zaferin çok yakın hatta ansızın geleceğini yaşattın bize. Toprağın her yerde olduğunu ama önemli olan o toprağın derin mücadeleler sonucu şehit kanıyla sulanıp ancak o vakit vatan olabileceğini yaşattın bize. Vatan toprağının korunması sonucu verilen şehitlerin yattıkları yerin cennet olduğunu, sıkılan topraktan fışkıran kanın kutsal olduğunu hissettirdin bize.  

Kutsal değerlerimiz için, ibadet mekanlarımıza düşman elinin değmemesi için, okunan ezanların, dinmemesi için Allah’a dileklerde bulunmayı öğrettin bize. Dinmeyecek olan ezanlarımız var oldukça şehitlerimizin de ruhlarının şaad olacağını l, ruhlarının ebediyen ezan sesiyle huzur bulacağını kazıttın aklımıza, bedenimize, ruhumuza... 

Zafer gününün geldiğini, zafer heyecanını mısralarınla yaşattın bize. Bayrağımızın hep dalgalanacağını, gökten inmeyeceğini öğrettin bize.  

Biz senden öğrendik Ey Sevgili İstiklal Şair’im, vatanımız düşman işgali altında iken düşmana karşı egemenlik mücadelesini, bağımsızlığın aşkını, vatanımızın geleceği için yapacağımız fedakarlıkları, şehadet yürüyüşünü.  

Dava adamı olmayı,  

Davasına inanmayı, 

Davasını anlamayı, 

Davasını savunmayı senden öğrendi ASIM’IN NESLİ.  

Sahipsiz olan vatanın batmasının hak, 

Sahip çıkarsak vatanın batmayacağını şuurunu bu millet sende hissetti. Kutsal değerleri için, ezelden ebede hür yaşamış  milletin boynuna geçirilmeye çalışılan tasmayı kırmanın zaferini ASIM’IN NESLİ senin istiklal ruhunda gördü.  

Ey milli mücadelenin sembolü, senin şu mısralarında öğrendik vatan için verilen şehitlerin kutsallığını; 
 “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,  

Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.” 

Ey İSTİKLÂL’İN ŞAİR’İ  

ASIM’IN NESLİ, diyordun ya... Nesilmiş gerçek,  

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. 

 Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 

O, rüku olmazsa, dünyada eğilmez başlar, 

Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor. 

Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.” Şuurunu ve bu şuurla yol almayı senin istiklal mücadelende öğrendi bu aziz millet. 

Çanakkale’den Sakarya’dan yurdun dört bir yanından gelen acılara derman olmayı, acılara ortak olmayı, bu hayatta dikleşmeden dik durmayı, zalimi sevmemeyi, zulmü alkışlamamayı, hür yaşama aşkını, vatanı işgale gelen düşmana “ Ne cürret! “ demeyi biz 

Senden, 

Senden, 

Senden öğrendik... 

Rahmet, şükran ve ve bin bir minnetle... 

El Fatiha...

Yazarın Diğer Yazıları