Emine Aktaş

Yıkalım ördüğümüz duvarları

Emine Aktaş

Biz insanlar dünyaya niçin geldiğimizi unutup yaşayacağımız üç günlük gibi kısa süre için aramıza yıkılması güç duvarlar örüyoruz.

Neden örüyoruz bu duvarları?

Önyargılarımızdan,

Bencilliğimizden,

Değişmez sandığımız düşüncelerimizden,

Hayata bakış açımızdan,

Memleketimizden,

Mesleğimizden,

Konuşma tarzımızdan kısacası bizim gibi olmadığı için karşı tarafa duvar ördük. Böyle basit nedenlerden dolayı aramıza mesafe koyuyoruz kardeşimizle. Sonra yaşanılan sorunlar karşısında birbirimizi anlamaya çalışıyoruz bu gibi nedenleri görmezden gelerek.

Öyle bir hale geldik ki statü farkını;

Evimize,

Eşimize,

İşimize,

Gücümüze yansıtıyoruz. Statü dediğimiz ne ki?

Bizi bir buçuk metre toprağın altında yalnız bırakmayacak mı sandık? Statü farkından dolayı bizden olmayanı, aynı meslekten olmayanı almadık aramıza hepimizin secdede eşit olduğunu unutarak. Düşünce farklılığından dolayı sırf karşımızdaki bizden farklı düşünüyor diye ya da bizim gibi düşünmediği için konuşma gereği bile duymadık. Ya da yeri geldi konuşmalarında onun da haklı olabileceğini düşünmeden, kendimizi onun yerine koymadan, acaba ne düşünüyor diye düşünmeden odaklanmışız konuşmalarında yanlış yapacak mı diye açık aramaya? Odaklanmışız cümlelerimizle karşı tarafın düşüncelerini bastırmaya. Sırf haklı çıkmak için sırf haklılığımızı ispat etmek için sesimizin tırmalayan tonuyla bastırıyoruz karşı tarafın naif, huzur ve rahatlık veren sesini. 

Düşünce farklılığının büyük yeşil bir bahçedeki çiçekler gibi çeşitlilik oluşturabileceğini, bu çeşitliliklerin birer zenginlik olduğunu ve bu zenginlikle yüzyıllar boyunca var olabileceğimizi unutuyoruz ön yargılarımızdan dolayı. Hayata bakış açılarımızın farklılık gösterebileceğini unutuyoruz ördüğümüz ön yargı duvarlarından dolayı.

***

Coğrafya'nın kader olabileceğini unutarak sırf yurdumuzun en ücra köşesinde dünyaya geldiğimiz için suçluyoruz birbirimizi. Coğrafi nedenlerden dolayı suçluyoruz insanımızı sen oralısın, sen buralısın diye. Batı'da doğduğu, büyüdüğü için hiç anlamadan hiç dinlemeden yapıştırıyoruz insanımıza etiketi. Oysa bilmeliyiz ki mevzu memleket olunca mevzu din dil olunca bir olabileceğimizi birlik içinde olabileceğimizi unutuyoruz atomun parçalanmasından bile zor parçalanan önyargılarımızdan dolayı.

Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez kısacası ırk ayrımı yapmanın bir anlamı yoktu bir şehit haberinin karşısında döktüğümüz gözyaşının yanında. Bir farkı yoktu kışın ayazında sokak ortasında küçük çocuğun yalınayak bir şekilde ağlayarak anne baba eksikliğini yaşaması ve bu yaşamanın verdiği titremenin, bizim yüreğimizin sızlaması karşısında.

Doğu'yla Batı'nın, zenginle fakirin, beyazınla siyahın, kadınla erkeğin, uzunla kısanın, güzelle çirkinin hiçbir önemi yok bolluğun en çok olduğu bu zamanda açlıktan, susuzluktan ölen bir köpeğin görülmesinin karşısında hissedilenin.

***

Kendimizden başkasını düşünmeden anlamaya çalışıyoruz karşımızdakini ya da anlamış gibi yapıyoruz karşımızdakini.

Benlerle biz duvarını örmeye çalışırsak enkaz büyük olur. Kalkamayız enkazın altından. Herkes kendi benliğinden ortaya çıkarmaya çalışırsa duvarı ortak bir duvar oluşmaz. İnsan sayısı kadar duvar çıkar ortaya ve her dönüşümüzde çarparız başka duvarlara kuramayız muhabbet. Geliştiremeyiz insani ilişkilerimizi. Hissedemeyiz ortak duyguları.

Bu önyargılardan ördüğümüz duvarları yıkmanın bir yolu yok mu? Olmaz olur mu? Tabi ki var! Senlerden oluşan balta, kürek, çekiç ile kıracağız ben duvarını ve inşa edeceğiz biz harcından oluşan duvarı, inşa edeceğiz muhabbet evini. Her yeni mevsimde meyve veren ağaç gibi insanlık yetiştireceğiz gelecek nesillere. Kendimizi de hesaba katarak, başkalarının kendileri ile karışıp kendimiz olunca yeryüzü bayram edecek.

Öyle bir nesil bırakacağız ki Yunus'ça şöyle inletecek dağı taşı;

'Cümleler doğrudur sen doğru isen,

Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.'

Yazarın Diğer Yazıları