Faik Kumru

Ah Memleketim

Faik Kumru

Ah kadim memleketim ah garîban milletim

Sana yakışan rûhu inşâ bütün gayretim

Ah memleketim, ah garip vatanım, ne tâlihsiz toprakların ne çilesi eksik olmayan insanların varmış. Yemyeşil dalların o kadar zâlim yetiştirmiş ki kes kes bitmiyor. Ne bahtsız bir ülkesin ki târihin en büyük zâlimleri burada filizlenip boy atmış. Nice Nemrutlar bu cennet vatanı cehenneme çevirmiş. Târihin sayfalarına ne mezâlim kaydetmiş, kaydetmeye de devam ediyor hâlâ. Gün geçmiyor ki korkunç bir cinâyet ve hukuksuz bir hâdise vücut bulmasın. O yüzden mi insanının gözü hep yaşlı? Şu an îtibâriyle de bu acı gözyaşı dineceğe benzemiyor.

Bu toprakların gözü yaşlı insanı ve gözünden yaş eksik olmayan mazlûmları dört bir taraftan gelecek bir yardıma ümit bağlamış. Niçin bu çaresizlik hâli bu memleketin eksik olmayan bir hastalığı? Niçin bu ülkenin insanına gülümsemek yasak, tebessüm etmek haram olmuş? Niçin geçmiş yılların günahları, şimdiki neslin sırtına yükleniyor? Bizim de mutlu olmaya hakkımız yok mu? Bizim ülkemiz, bir huzur memleketi olmaya lâyık değil mi? Niçin bu cehennemî hava eksik olmuyor? Niçin nefes almamıza engel oluyorlar? Niçin bu sonu gelmez düşmanlık ve husûmet nihâyete ermiyor? Niçin herkes birbirine kinle bakıyor? Niçin kendi yolumuzu çizmemize mâni oluyorlar? Yoksa her iyi şey bize yasak mı? Yoksa bu memleket lânetli mi? Yoksa bu cennet vatanı milletimize münâsip ve uygun görmüyorlar mı?

Binlerce kez ah çekiyorum. Binlerce kez eyvah ediyorum. Kısmetimiz bağlanmış ki güzel olan ne varsa bize gelmiyor. Gelen şeylerin çoğu felâket. Gelen kimselerin hepsi melânet. İçi dışı kokuşmuş ne kadar kötü varsa, sanki burayı yurt edinmiş. Bizim tâlihimiz mi kötü yoksa niyetimiz mi hâlis değil? Neyi nasıl düşüneceğimizi şaşırmış durumdayız. Ah garip ülkem, ah çilekeş milletim, asırların yükünü cılız omuzlarına yükleyen zorbaların keyfine diyecek yok. Niçin bu kindarlık? Niçin bu kadar büyük nefret? Seni yok etmeye azmetmiş ne kadar kötü insan var. Tertemiz kaynaklarından akan şırıl şırıl suları kirletmeye yemin etmiş ne kadar şeytânî ruh mevcut. Hepsiyle nasıl baş edeceksin, elin kolun bağlı bir durumdayken?

Bu nefreti yayanlar bu kadar güçlü mü veya bitmez bir kinleri mi var bu toprağın insanına? Her köşe başını tutmuş ki gelene geçene ha bire çelme takıyor, olmadı nasırlı ensesine şamar vuruyor. Ne kadar da utanmaz bir güruh. Kuldan utanmadığı gibi Allah’dan da korkmuyor. Bu kötülük bize revâ mı, lâyık mı? Yoksa bilmeden büyük bir suç mu işledik? Veya istemeden bir mâsûmun günâhına mı girdik? Nereden bakılırsa bakılsın, her kötülüğün bir sebebi var gibi görünse de nedeni olmayan kötülüklerin varlığı da cümle âleme mâlûm.

Târihin önemli dönemeçlerine bakıldığı vakit bu şaşmaz hakîkat âşikâr bir şekilde karşımızda duruyor. Nice savaş başlatan ve sayısız insanın katledilmesinin müsebbibi cânilerin fıtratına baktığımız vakit, karşımızda azgın bir sapık ve şeytanlaşmış bir mahlûk çıkıyor. Her hâliyle insanlığın başına belâ kesilen bu insan görünümlü varlıklar hem dünyâyı hem de bütün bir insanlığı kana bulamıştır. Bu topraklar da bu kötülükten gereken nasîbini bolca almıştır. Her topluluğun, her halkın, her inancın ve her cemiyetin mâruz kaldığı bu kötülük hareketleri, hemen her zaman diliminde beşerin başına musallat olmuştur.

Kötülüğün ahtapot kolları belli ki bu memleketin huzur bulmasını istemiyor. Zehirli sarmaşık gibi her güzel gül bahçesini çepeçevre kuşatarak soldurmak istiyor. Bu niyetini de saklamak gereğini bile duymuyor. Ne kadar da kötü varlıklar ne kadar da zâlim bir ruh hâletine sâhipler. Bu kötülük oluşumları târihin hemen her devrinde neşet edip ortaya çıkmıştır. Sonrasında da kendini çağın şartlarına göre inşâ ederek bu topraklara kök salmıştır. Köklerini öyle derine salmış ve bu topraklara öyle derinlemesine yerleşmişler ki söküp atana aşk olsun. Bir ilim ehli kimyâger eliyle kurutulmadığı sürece her yere karbondioksit üflemeye devam edeceğe benzer.

Her şartta ve her durumda kötülüğe programlanan bu güruh, iyiliğe fırsat tanımadığı gibi iyilik hareketlerini de boğmak üzere karanlık teşkîlatlarında plan üstüne plan yapıyor. Elleri o kadar güçlü ki maddî ve mânevî bütün imkânlar önlerine serilmiş vaziyette. Görünürde sivil toplum kuruluşu ayarındaki bütün dernekleri, kötülüğün döndüğü şer şebekesi olarak faâliyet göstermektedir. Bu gerçeği göremeyen bilinçsiz kitleler de buralara maddî yardım yaparak gönüllerini serinletiyor. İşin en ilginç ve ibretlik tarafı ise güzel bir hayır yaptığını düşünüyor. Bu aymazlık hem milleti hem de bu toprakları huzur adası olmaktan mahrum ediyor.

Ne yaptığını bilen ve bildiğini de yapan bilge insanların sayısı azaldıkça da bu olumsuz hava dağılmayacak gibi görünüyor. Her şeyin göründüğü gibi olmadığını anladığımız vakit, yeni ve temiz sayfaların açılacağı da belli. Bu işin de öyle çabuk olmayacağı târihin verdiği misallerle herkese ayan ve açık. Kim ki güzel düşünür ve güzel davranırsa, işte o da o güzelliğe taraftar demektir, kötülüğün karşısında. Bilerek yapılan her şey, yapılan şeyin aslî rengini teşkil etmektedir. Herkes içindekini dillendirdiği gibi, niyetinde olan şeyi de yaşama geçirecektir. Eksik veya fazla, ne olursa olsun, kişi yaptığı şeydir ve onun rengiyle boyanmıştır.

Her köşeye kamp kuran kötülük, önünden geçen herkesi kendine benzetme derdinde. Bunu da elindeki olanaklarla yaptığı ayrı bir gerçek. Hesâbı tutulmadan yapılan büyük harcamaların, normal yollarla elde edilmediği âşikâr. O yüzden limiti düşünülmeden elden çıkarılan her gider, onlar için en büyük kazanç olma özelliğine sâhip. Kimini parayla, kimini kadınla veya erkekle, kimini de herkesin vâkıf olamadığı değişik yollarla elde eden bu kötülük hareketi, geleceği planlıyorum derken, ülkeye, çapı çok büyük bir sosyal deprem yaşatacaktır. Bu sosyal kırılmaların meydana getireceği büyük ayrışmalar ve kamplaşmalar, gelecek açısından büyük bir problem hâlini alacaktır. Bu toprakların insanı saftır ve temizdir. Niyetinde kötülük olmadığından kandırılmaya pek müsâit ve elverişlidir. Ancak okuma, yazma ve okuduğunu anlamlandırma konusunda yetersiz kaldığı için, bu müspet duygular hebâ olmaktadır.

Bu milletin en hassas ve duyarlı olduğu konular üzerine yıllarını vererek çalışanlar, birçok husûsu tespit etmiştir. Yıllar içinde de bu özellikler özelinde çalışan nice art niyetli akademik çevre, bunun üzerine sayısız makāle ve deneme yazmıştır. Husûsiyetle müsteşrik, oryantalist ve şarkiyatçı tâbir edilen doğu bilimcileri ile bu yazılarda bahsedilen planlar çerçevesinde işlem başlatan belli merkezler, bu hassâsiyetleri kaşıyarak bu toprağın insanını defâlarca tuş etmiştir. Menfî gibi gözükmekle birlikte bâzen eski yaraları kaşımak, iyileşmesi için içindeki cerâhatin dışarıya akmasına ve şifâ bulmasına sebep olmaktadır. Bu ameliyat ayrıca, yaranın deşilerek içindeki irinin boşalması nedeniyle tamâmen kapanmasına hizmet edebilmektedir.

“Yenilen pehlivan güreşe doymaz.” hesâbı, okuma ve anlamaya ayak direyen bizim câhil halkımız da bunun tokadını çok yemiştir. Yine de akıllandığı ve aklını başına aldığına dâir herhangi bir işâret vermemiştir. Ne kadar acı bir hakîkat ve ne kadar canlı bir gerçek.

Bir diğer yönden bu toprakların bir de kara dikenleri var ki herkesin ciğerine saplanmak için hep fırsat kolluyor. Bâzı insan görünümlü şeytânî mahlûklar, insanların inanç değerlerini küçümseyerek alaya alıyor. İnanan her insanın saygı duyduğu Hz. Peygamber üzerinden alçak ve iğrenç yorumlar yapıyor, hem de eğlenerek. Damarlarında kan yerine irin akıyor. Alçak ruhlarının, düşük şahsiyetlerinin, kokuşmuş kalplerinin necâsetini ve pisliğini ortaya saçıyor. İnsânî kisveye bürünmüş akılsız ve dahi kalpsiz hayvânî varlıklar. İnsanların dînî ve târihî yönden değer verdiği Peygamberle -kendi ahmaklığını da ifşâ ederek- ironi ve mîzah yaptığını zannediyor zavallı insan müsveddesi yaratıklar. Âdîsiniz, alçaksınız, çirkinsiniz, iğrençsiniz ve düşük varlığınızla mîde bulandırıyorsunuz. En ufak bir insânî değere bile sâhip değilsiniz. Giydiğiniz insanlık libâsı üzerinizde iğreti duruyor, gerçek elbiseniz kötü sözlerinizde ve müfterî kimliğinizde saklı esâsen. Bu seviyesiz, çirkin ve hakāret dolu alçak sözleriniz, toplumsal barışa hizmet etmez. Olsa olsa yüzünüze tükürecek insan sayısı çoğalır. Kokuşmuş rûhunuzu âşikâr ediyorsunuz lâkin giyindiğiniz insanlık giysisine biraz hürmetiniz olması gerekmez mi? İnanmayabilirsiniz ama edepli olmanız da içinde yaşadığınız bu ülkenin inanan insanlarına saygının bir gereği olsa gerek. “Dereye kum satan” kum şeytanları bu kadim ve çilekeş topraklardan hiç eksik olmamıştır.

Ah garip milletim, kimlere bel bağladın? Kimlere ümit besledin? Kimleri kurtarıcı gördün? Oysa her baktığına şaşı idin, bunu bile fark edemedin. Kendine bu eksiği yakıştıramadın ama keşke bu eksiğini de tamamlama cihetine gitseydin. Ne olurdu biraz olsun kendini gözden geçirip her gerçeğin farkında olarak yaşamaya gayret etseydin. Ne olurdu her şarlatana inanmayıp gerekli önlemini alsaydın. Her geçen gün ömür sermâyesi tükenirken, bu değerli hazîneyi yerinde kullanmayı ve kıymeti değerinde değerlendirmeyi düşünseydin. Her gülene tebessüm edip gönül evine kabul etmeseydin. Her dostum diyene güvenmeseydin. Ah gönlü yaralı, ah bütün duyguları hercümerç ve altüst olmuş kimsesiz kimseler, neden her şeyin müspet olacağını düşünüyorsunuz? Menfî ihtimaller listesini de gözden geçirebilseydiniz.

Pişmanlıklar, bitmeyen keşkeler, bilinçsizce işlenen günahların acı reçetesi, geri dönülmesi mümkün olmayan nedâmetler ve girilen çıkmaz sokakların geçilmez koyu karanlıkları, hepsi, üstünde dayanılmaz yükler hâlinde seni ezdikçe eziyor. Sırtındaki bu ağır şeleği ne taşımaya ne de ileri götürmeye mecâlin var. Bu kötü hâli îtiraf etmeye cesâretin olsun ki yardımına gelecek hassas ve duyarlı insanlar da senin iyi niyetine inansın.

Biraz silkinip kendine gelmen çok mu zor? Çıkar başını düştüğün karanlıklardan. Aydınlık dünyâları keşfe çık. Bilge insanların kapısını tıkla. Diğergâm insanların yükünü paylaş. Yaralı sînelere merhem taşı ve sür. Bu iyilik hareketleri seni aslına çevirecek. Kaynağı temiz fıtratına ulaştıracak. Ha bi gayret. Biraz zor olsa da bu gerçekleri kabul etmek, nefsine aldanma ve kibrinin üstüne üstüne yürü. Nefsine üstünlük kuramayan, gönül âleminin bütün şehirlerini yerle bir eden nâdan ve câhildir. Harâbelere baykuş konar. Bülbül ise gül bahçelerinde arz-ı endam eder ve boy gösterir. Sen de ne olduğuna dâir hakîkatli bir karar ver.

İlk târihinden beri yediğin dayağı ne çabuk unutuyorsun? Gelmiş geçmiş bütün ataların bu zâlim çarkın dişlileri arasında ne çok öğütüldü. Ardında bıraktığı terekesinde ve mîrâsında bunun pek çok izi var. İnanmıyorsan aç oku, bilgilen ve olayları değerlendir. Târihin yazdığı sıralı yalanlara ve düzmece satırlara çok da inanma. Târihten aktarılan bilgilerin çoğu teyide ve doğrulamaya muhtaç. Birçok hâdisenin perde arkası bilinmiyor. Hangi târihî olayın ve kaç tâne hâdisenin sağlam kanıtı ve delîli var elimizde? Eskiden, görevli devlet târihçisi niteliği taşıyan her vak’anivüs, kendi resmî kimlik taşıyan kalemiyle yazdığı hangi olay gerçeği tam yansıtıyor? Hangi hâdise gizli kalmadan bugüne aktarılabilmiş? Değişik kaynakların çok değişik şekillerde anlattığı olayların merkezinde bile birçok belirsizlik ve tutarsızlık var. Her yazılan doğru olmadığı gibi her söylenen de yanlış değil. İdrak seviyesi güçlü olanlara kulak ver. Her ilmin bir bileni var. İşte o bilenlere saygılı ol ama kesinkes de her şeyine inanma. Kritik edip değerlendirmeyi unutma. En küçük de olsa bir yanılma payı ve hata yapma olasılığını da göz ardı etme. Bunu için de bolca oku ve araştır. Bu tembihler ve uyarılar, bu toprakların kadim insanları olarak ferden ferdâ hepimize hitap etmektedir.

Önünde iki yol var. Seçtiğin seçeneğe göre rengin de belli olacak. Beyaz mı siyah mı, kara mı ak mı, hangisi? Beyaz ki saflığın remzi. Siyah ki karanlığın sembolü. Bunda renklerin günâhı yok. İçindeki hakîkatin aslına vâkıf olabilmek ki her şeyi anlamaya kâfi. Kendini de kifâyetli ve yeterli görüyorsan, aklına danış ve gönlünden evet cevâbını işit. Akıl kılavuz, gönül de rehber olduktan sonra, hiçbir yol insana pişmanlık yaşatmaz. “Kalb, muhkem bir binâ ise, akıl da onun sağlam bir temelidir.” En doğru hakîkat insanın içinde gizli. O cevherin farkına varıp keşfeden, yeni âlemlere ve sonsuzluğa yelken açacaktır. Tertemiz mekânlara geçiş bileti elde edecektir. Sonrasında da hiçbir kimse bu bahtiyar insanı kandıramayacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları