Bizdeki Sol
Faik Kumru
Bizdeki sol, her zaman ve her mekanda realiteler üzerinden değil de romantizm üzerinden yürümüştür hadiselerin üzerine. Kendi romantizmini, bir büyü edasıyla süslemiş, püslemiş ve çok şirin bir hale büründürmüştür.
İşin edebiyatını müthiş ve gösterişli bir şekilde dillendirmiş ama görülmesi gereken yere bakışlarını çevirmemiştir. Kendisini rahatsız eden bir olayın içeriğini ve iç yüzünü hiçbir zaman merak etmemiştir.
Baktığı yerde, istediği, kendisini rahatsız etmeyecek, işine yarayacak veyahut hoşuna gidecek bir şeyler varsa, o vakit ilgi ve alaka göstermiştir. Değilse, kulağını bile kapatmıştır, aykırı sesleri işitmemek için.
Doğru ve dürüst olmanın erdemini dile getirmiş, yeri geldiğinde arsıza arsız demiş ancak, onu takip eden polisini, dâvâ açan savcısını, hüküm veren adil hakimini tebrik etmemiş, isimlerini dahi anmamış ve körebe oyunu oynamaya devam etmiştir. Mürai, riyakar, iki yüzlü çirkin anlayışını, bilumum, bütün dinbazların bir silah olarak kullanageldikleri ‘takiye’ silahını içinde gizlemiş, kendini gayet şirin göstermiştir. Hususiyle adalet sistemini kendi zihniyeti istikametinde şekillendirmeyi her daim arzu etmiş ve bütün gayretini de o yönde sarf etmiştir.
Toplumsal gerçeklik üzerinden değil, koyu bir partizan gerçeklik üzerinden, kendine has renk körü dürbünü vasıtasıyla bakışlarını 360 derece etrafında çevirmiş, lakin hakikatlere karşı gözlerini yummuş ve çevreyi gözetlemeye durduğu zifiri menfezinden olayları takip etmeye devam etmiştir. Yani iradi olarak körebe oynamıştır.
Bir nevi, bu devrin müzmin, kronik bir hastalığı olan mahallecilik oyunu oynamış, olaylara sadece kendi penceresinden bakarak, her zaman kendi bildiği doğruları üzerinden hareket etmiştir. Kerameti kendinden menkul dünya görüşünü, tek gerçek bu diyerek herkese kabul ettirme peşinde beyhude koşturup durmuştur.
Dünyadaki sol fakirdir, bizdeki sol zengindir; dünyadaki sol enternasyonalisttir, bizdeki sol nasyonalisttir; dünyadaki sol hümanisttir, bizdeki sol kabilecidir; dünyadaki sol entelektüeldir, bizdeki sol yereldir; dünyadaki sol üretkendir, bizdeki sol hazır yiyicidir; dünyadaki sol sosyalisttir, bizdeki sol faşisttir vesaire...
Bu listeyi uzatmak ve bu sınıflandırmayı genişletmek mümkündür ama bir fikir sunabilmek açısından bir kaç misal, örnek halinde sıralanmıştır.
Bizdeki sol, kendi insanına her dâaim yukarıdan bakmıştır, günümüzde de bu durumun değiştiği görülmemiştir. Hümanizmin şiirini yazmış ve haykırmış, romantizmin hayal alemine rengarenk yelken açmış ama dile getirdiği evrensel doğruları gerçek hayata yansıtamamıştır. Kendi köylüsünün türküsünü çığırmış, şarkısını söylemiş ancak, onunla aynı sofraya diz çöküp bir tas çorbasını dahi içmemiştir.
Memleketin gariban insanları üzerinden bolca laf cambazlığı yapmış, yazıya geçirilen ve roman haline getirilen olayları efsaneleştirmiş -Yaşar Kemal’in İnce Memed’i gibi- ancak, bu insanların yaşamını kolaylaştırmak yönünde hiçbir müspet adım atmamıştır.
İnsanları dönüştürmeyi, istediği kalıba sokmayı, sokamadıklarını da tez elden ötekileştirmeyi ve nihayetinde, her marjinal hareket gibi, herkes benden olsun, benden olmayanı da hiç görmem ve umursamam deyip, falakaya yatırıp sıra dayağı çekmiştir. Kendi renginde olmayanı hemen reddetmiş, sonrasında da toptan imha etmeye and içmiştir.
İnsanların inancı ne olursa olsun, herkesi olduğu haliyle kabul edememiş, samimi bir davranış sergileyerek kendi yanına çekememiş ve insani bir bütünlük inşası ortaya koyamamıştır. İnsanları; göbeğini kaşıyan adam, köylü, varoş, Ayşe Teyze, Hacı Amca, yobaz, takunyacı, irticacı vesaire gibi ecnebi kaynaklı çatal dillerin jiletleri ile kesmiş, doğramış, aşağılamış, ötekileştirerek böğrüne dirsek atmış ve nefes almasını engellemiştir.
Bizdeki sol, cemiyetin bütün katmanlarına karşı aşırı dayatmacı olmuştur, özellikle Cumhuriyet döneminde. Anadolu toplumun bütün bir kültür ve inanç sistemini hazmedememiştir. Anadolu bahçesinde yetişen binbir çeşit, rengarenk güzel çiçekleri koparmayı ve yok etmeyi kendine görev bilmiştir. Kendine özgü sol anlayış istikametinde tek tip insan yetiştirmeyi amaçlamıştır.
Yalancı bir sevda uğruna, asırlar boyunca inşa edilen Anadolu mozaiğini paramparça etmiştir. Bu mozaik içinde bulunan her parçadan, suni bir ürün elde etmek için elindeki imkanları sonuna kadar kullanmıştır.
Her liderini tanrılaştırmış ve o insan liderini kimsenin anlamasını istememiştir. Hem kendi anlayışına hem de kendi yaşamına müdahale anlamını taşıyacak bir tenkit, bir eleştiri getirilmesine asla ve asla tahammül edememiştir.
Özgürlük namına gökyüzüne güvercin uçurmayı marifet saymış ancak, rakı sofrasında bıldırcın yemeyi de ihmal etmemiştir. Burada; güvercin, bıldırcın ve rakı sofrası, bir metafor olarak, bir çelişkiyi ortaya koymak amacıyla dile getirilmiştir. Düşündüğü ile gerçekleştirdiği fiilleri birbirini tutmayan, ikircikli bir zihin yapısı ve onun hayata yansıması anlamında bir realitedir, gerçekliktir.
Gerçek bir halk adamı olan solcu insani liderleri pek sevmezler. Yürekli bir şâairi, hakikati yazan bir kalem erbabını, hoşgörülü bir hümanisti, vicdanlı bir entelektüeli, münevveri ve empati yeteneği gelişmiş olan diğerkam bir siyasetçiyi ve politikacıyı hiç hazzetmezler.
Öte yandan, devletin ve dolayısıyle milletin malına göz diken bir insan, asla ve asla halkın adamı olamaz. Diğer yandan, uçkuru büsbütün gevşek ve nefsinin zebunu olmuş kişiler kendi milletine hiçbir şey veremez. Uçkurunu kördüğüm yapabilen insanlar olmalı er meydanında, her zaman.
Hakiki manada insani yönü ağır basan bir beşer, dili damağı susuzluktan kavrulduğu bir anda bile deniz suyunu kana kana içebilmelidir, hem kendi insanı hem de bütün bir insanlık adına.
Ezcümle, kendi toplumuna, ulusuna, halkına, milletine, milletinin bütün maddi ve manevi değerlerine yabancılaşmış siyasi bir zihniyetten olumlu bir hareket beklemek oldukça zor olsa gerektir. Bu düşünce tarzı, her siyasi ve her politik hareket için de geçerlidir nihayetinde. Tarihi değerler zaviyesinden bakınca, her fikir akımı için, ilerleyen zaman zarfında, iyi mi yoksa kötü mü, bunu da milletin hür vicdanı neticelendirecektir vesselam.