Faik Kumru

İnsan Değirmeni

Faik Kumru

İnsan insanın etini dişleyerek yaşam sürüyor. Farkında olsun veyâhut olmasın bu çirkin fiilden son derece zevk alıyor. Özne kendi olursa eğer, ağız dolusu küfrediyor veya en ağır kargışları yapmaktan imtinâ etmiyor, çekinmiyor. Millet olarak böyle devâsız bir illete giriftar olmamız, cemiyet hayâtından ferdî yaşama, oradan da resmî hayâta varıncaya dek her sahnede rolünü arsızca sürdürüyor.

Dedikodu kazanında pişirilen kişi, oradan en derin çukurlara yuvarlanıyor ve akabinde en dipteki insan değirmeninin dişlileri arasında yok olup gidiyor. Maddî ve mânevî yönleriyle budanan ve iflâh olmaz bir hâle getirilen kişiler, yokluğa mahkûm edilerek, bir hiç durumuna düşürülüyor. Hiçbir haysiyeti bırakılmayan şahıs da değersiz bir meta gibi kimsesizler mezarlığına atılıyor. Asırlar boyu süren bu insan öğütme işi, mütemâdiyen kelle almaktadır. Hiçbir acıma duygusu hissedilmeden yapılan bu eylem, insan yığınlarına hayırlı bir iş gibi sunulmaktadır. Bu kahpe faâliyet de vicdânı ölmüş kitle tarafından kolayca kabullenilmekte, hatta sorgusuz sualsiz sâhiplenilmektedir.

Târihin belli kesitlerini incelediğimizde, o kadar çok olaylar zinciri önümüze çıkıyor ki zoraki tespit ve ispat yapmamıza gerek dahi kalmıyor. Bu âdî işi yapan güruh, târihin her diliminde zâlimlerin eteğinin altında nefes alarak yaşamışlardır. Bu toprakların ekseriyeti bilen insana, yol gösteren rehbere ve akıl veren bilgelere her dâim düşman olmuştur. Bu haset dolu hislerini ifşâ etmekten çekinmemiştir. Bu andaval kitlenin aklı hiç olmamıştır, vicdânın varlığını bile duyumsamamıştır. Bu embesil zümre, eli kanlı, yüreği paslı, dili yılan yuvası olan hoyratların sapanındaki çingi taş olmuştur. Bu aşağılık durumdan da şikâyet ettiği görülmemiştir.

Zorbaların gücüyle dönen bu zâlim çark nice insanı öğütmüştür. Bu toprakların hakîkî değeri olan nice gönül insanı bu kötülüğün elinde can vermiştir. Pir Sultanlar, Nesîmiler, Hallacı Mansurlar, 6/7 Eylül 1955 Pogromundaki Mâsumlar, Madımak Mâsumları ve daha birçok yüreği insan sevgisiyle dolup taşan güzel insan, bu zulümden payına düşen zâlimliği fazlasıyla yaşamıştır. Oysa bu kıymetli yetişmiş insanların teşkil edeceği güzel dünyâlarda herkes yaşayacaktı. Her canlı istediği gibi nefes alıp, istediği gibi özgürce yaşam sürecekti. Ama câhillik hortlağı herkesi korkuttu ve bütün bir yaşamı felç etti. Elsiz ayaksız, dilsiz dudaksız, âmâ ve ahraz bir hâle getirilerek mefluç edilen toplum, gerçeği kavramakta ve hâdiseleri anlamda oldukça câhil kaldı.

Gözünü hakîkate kapatan, dilini yalana alıştıran, kulağını gıybete açan ve merhamet duygusu sıfırlanan bir millet, zillet içinde yaşam sürmeyi hak ediyor demektir. Kendi gül bahçesindeki bahçevanı döven, hakāret eden, işinden eden ve olmazsa diyar diyar sürgün eden bir halkın iflâh olması mümkün müdür Allah aşkına? Kendi hânesindeki pisliği temizleyen, evine çeki düzen veren ve hayâtı için yol haritaları çizen bir rehberi alaşağı eden bir toplum medeniyet merdivenlerini çıkabilir mi? O basamakları bir kılavuz olmadan tırmanabilir mi? Heyhat, bu kötülüğü, bir hayat tarzı olarak benimseyen bir memleketten medenî ve gelişmiş bir ülke olarak bahsedilebilir mi?

Vîrânelerin karanlığında yaşamaya alışmış bir güruh, en güzel eserleri yıkacaktır, en nâdîde yazma eserleri yakacaktır, en diğergâm yürekleri düşman îlan edecektir. Bütün hücreleri yok etmeye programlanmış bir mahlûktan, bir eser inşâ edilmesini beklemek imkân hârici bir vakadır. Bütün duyargaları kapanmış, bütün insânî latîfeleri ölmüş bir nobrandan, âdâbımuâşeret davranışı bekleyemezsiniz. En güzel kelimeleri küfür niyetine kullanan birinden, nezâket isteyemezsiniz. İçi dışı necâset çukuru olan birinden temiz bir lisan, temiz bir tavır ve temiz bir davranış göremezsiniz.

İşte bu insanımsı varlıkların olduğu bütün mekânlar kokuşmuş ve pisliğin en iğrenç kokuları etrâfa yayılmıştır. Bu kokuşmuş kitleler, gizemli yapıların tetik çeken eli olmuştur. Her karanlık dönemde isbât-ı vücut yapan bu insanımsı yaratıklar, en çirkin fiilleri yapmaktan, en âdî cinâyetleri işlemekten ve yapılmış ne kadar güzellik varsa imhâ etmekten çekinmez. Cânîliğin her mertebesinde ihtisas yapmış bu kitle, bütün beşerî hislerinden sıyrılmıştır. Üç beş kuruşa peylenen bu andaval güruh, kötülüğün en kötüsünü yapmakta âdeta zevk alır bir karaktere evrilmiştir. İpinin bağlı olduğu eller için girişemeyeceği bir katliam, yapamayacağı bir kötülük mevcut değildir. Her yanıyla ve her yönüyle kötülüğün adresi olmuştur.

Bu kötülük içinde ve bu kötülerin dünyâsında en büyük düşman, iyilik hareketleri ve iyi insanların bizzat kendisi olmuştur. On yıllarda meydana getirilen düzmece sebeplere dayandırılan darbelerle ve demir yumruklarla, nice yetişmiş insan berhava edilmiş ve hayatları ellerinden alınmıştır. Bilge insanlar eliyle her sâhada inşâ edilen ve yapılandırılan ne kadar değer ve sistem varsa hepsi yerle yeksan edilmiştir. İnsanların yararı için yapılan ne kadar faydalı iş varsa, yine karanlık ellerin mârifetiyle bu bilinçsiz kitlelere yıktırılmıştır. Dönen çarkla berâber herkesi içine alan bu zâlim dişliler, mağdur olanla birlikte andaval gürûhu da içine almıştır.

Hebâ, ziyan edilen mutlu bir gelecek, yitirilen ve sâhipsiz bırakılan sessiz kuşaklar, târihin mahkemesinde ve insanlık terâzisinin önünde elbette hesâbını soracaktır. Mîzânın önündeki hesâbın görülmesi ise mutlak bir gerçeklik olarak zihinlerdeki muhkem yerini muhâfaza etmekte ve korumaktadır. Herkes yaptığının yanına kâr kaldığı zannıyla büyük bir yanılgının içine düştüğünün farkında değildir. Yedi gün yirmi dört saat, ezelî bir kameranın kendisini çektiğini ve bütün hayâtını kaydettiğini unutmaktadır. Yazılanın silinmediği, kaydedilenin kaybolmadığı ve istisnâsız hemen her şeyin sağlam belleklerde saklandığı es geçilmektedir. Bu büyük yanılgı insanı bir nebze aldırışsız yaşamaya ve fikirsiz düşünmeye sevk etse de ışıklar sönüp perde açıldığında her şey âşikâr olacaktır. Bu hakîkati değiştirmeye kimsenin ne gücü ne de kuvveti yetecektir.

Her yıkılan güzelliğin maddî mânevî bedeli hesaplanacak ve karşılığı istenecektir. Mağdur edilen her insan, bizzat hakkını talep edecektir. Bütün zamanların zorbaları bir araya gelse, bir tek mazlûmun uğradığı haksızlığı tazmin edemeyecektir. Bütün harâmî servetlerini ortaya yığsalar, bir çocuğun tek damla gözyaşının telâfisini yapmaya gücü yetmeyecektir. "Sebep olan, yapan gibidir." Nebevî hakîkati çerçevesinde görülecek hesap çok büyük olacaktır. Akıtılan her damla gözyaşı bütün dünyevî servetleri sıfır seviyesinin altına indirecektir. O bir damlanın karşılığını asla ve asla ödeyemeyecektir. Servetinin bitmeyeceğini ve kendisinin ölümsüz olduğunu düşünen zâlimlerin kulakları çınlasın.

Öyle cürümlerin öyle bedelleri vardır ki dünyânın gelmiş geçmiş bütün sermâyesini bir araya getirseniz bunu ödemeye asla kâfî gelmeyecektir. Bitmez sanılan zenginlik, geçmez sanılan tâze gençlik, hastalığın gölgesini bile görmeyen sağlık ve sıhhat, en cılız bir yel ile yerle bir olur. Târihi doğru okuyup, doğru değerlendirenler sağlam gönüller, bu gerçeği her yönüyle görebilir. Romanlar, hikâyeler, öyküler, anekdotlar, biyografiler, otobiyografiler, masallar vesâire bunun sayısız misalleriyle doludur. Aklı yeten, gönlü elveren ve vicdânı da hakîkati sezen her insan bu gerçeklere âşinâdır. Gönül gözü açık olan, aklı hakîkat ekseninde yol alan, vicdan ibresi de hassas olan insanlara müjde olsun. Gerisi mezbeledeki zibil yığını.

Ah garip Anadolu'm, ah garîban çilekeş halkım, ne zâlimler ve zulümler gördün. Gerçekleri sezen çok azdı. Gerçeği sezdiği ölçüde zulüm gördü. Susmasını istediklerinde, insanlıktan istîfâ etmesi gerektiğini ifâde etti. İnsan olmanın gereğini yapmanın, fıtratın emri olduğunu söyledi. Söz söylemenin, insan olmakla müsâvî olduğu hakîkatini seslendirdi. Söz olmazsa insan olmaz. Ağzı dili kelimeyi söyleyip, cümle kurmazsa hakîkat ağacını kökünden kesmek olur. Bütün ilim dalları sükût eder, hiçliğe mahkûm olur. Bütün alfabeler, anlamsız sembollere dönüşür. Bütün rakamlar, çizgiden ibâret görülür. Mânâ dünyâsı yerle bir olur. Sözsüz kalan bütün kâinat insanla birlikte anlamsız olur. Mânâ ki söz ile can bulur. Dil ile hayâta bağlanır. İnsan yaşamına aksederek renk kazanır. Bütün varlar, madde kalıbından sıyrılıp mânâ gömleği giyer. Görünmeyen her şey, söz ile gerçek kıyâfetine bürünür.

Her şey bir kelime ile isimlendirilir. İsim müsemmâ zâviyesinden insana görünür ve ömür sahnesindeki rolüyle insana yâr olur, yâren olur. Akılsız insandan teklif kaldırılmıştır. Sözü bilmeyen, ilmin rengârenk dünyâsını tanımayan ve bilimin renkli merdivenlerinden çıkmayan insan, asla kendi hakîkatine ve gerçeğine ulaşamayacaktır. Güzeli seven güzele kavuşacak, çirkini seven de kötüye yâr olacaktır. Her seven, sevdiği ne varsa ona kavuşacak ve onunla hemdem olacaktır. Temiz olan temiz yaşayacaktır. Kirli olan kendi pisliğinde boğulacaktır.

Her güzeli öldüren, her iyiliği katleden, her iyi olana düşman kesilen, insan olsa bile hakîkatte insan değildir. Görünen şekliyle insandır lâkin içi dışa çevrilse en beter bir haşere çıkacaktır. Her şeye madde gözüyle bakan, o maddenin gerisindeki mânâyı göremeyecektir. Makyavelist bir hayat süren bir kişilik, doğru olan ne varsa ona düşman olacak ve onu yok etmek için elinden geleni arkasına koymayacaktır. Damarlarında akan cânilik her hücresini istîlâ ederek, her güzeli öldürmeye ant içecektir. Kendi rahatı için bütün bir insanlık ölse ve bütün bir dünya yanıp kül olsa, asla umûrunda olmayacaktır.

Karın tokluğuna yanında çalıştırdığı emekçilere kötü muamele yapacak, tetikçilerini yine kendi tetikçilerine öldürtecek, en ufak bir keyfi için her şeyi yakacak bu câniler, insanlıktan zerre miskal nâsîbini alamamış tâlihsizlerdir. Her memlekette ve her millet içinden çıkacak bu gabî fıtratlar, her zemin ve zamanda insanlığın baş belâsı olmuştur. Öncekilerin lânetle anılması, şimdiki zâlimlerin aklını başına getirmemektedir. Bu hâdiseyi düşündüğü dahi söylenemez.

İnsan değirmenini insafsızca işleten her zorba, bütün zamanlardaki selefleri gibi düşünmeye, davranmaya ve yaşamaya devam etmektedir. Feryat figan sesleri zâlimlerin ninnisidir. O keyif içinde kuş tüyü yastıklarında ve dolgun vücutlu şuh dilberlerinin koynunda zevk-i sefâ sürmektedirler. Dünyâdaki en nâdîde yiyecek ve içecekler hemen ve her sâniye hizmetlerine âmâdedir. Yağcıları, yaltakçıları, yardakçıları, bendeleri ve yolsuzları kapılarında el pençe dîvan durmaktadır. Bir ıslık işâreti herkesi harekete geçirmeye kâfî gelmektedir.

Bildikleri tek şey, bu değirmenin dönmesi için kendi kanları bile olsa bu dişlilere güç verecek enerjiyi temin etmektir. Başka da bir çâreleri mevcut değildir. Öpülecek bir ayağın olması, kendi ağızlarının nasiplenmesi anlamına geldiğinden, bütün mesâîlerini bu çarkın dönmesi yönünde çaba sarf etmeleri olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları