Faik Kumru

Işıklar Sönüyor

Faik Kumru

Işıklar sönüyor. Dünü aydın eski günlerin güneşleri bir bir gurub ediyor, batıyor. Ümitsizlik istisnâsız her yerde kara bir girdap gibi herkesi içine çekiyor ve sonsuz boşlukların içine atıyor. Kimse birbirine kulak kesilmiyor, bakmıyor, görmüyor ve tahammül edemiyor. Bütün bir halk birbirine yabancı kesilmiş. Bambaşka bir dil kullanıyor. Ortak paydaların sayısında müthiş bir azalma var. Her biri diğer ötekine racon kesiyor. Üst perdeden konuşuyor, bütün kapıları ve bütün pencereleri kapalı.

Ağzını açana hemen kara yafta vuruluyor. Konuşmaya devam ederse ânında suratına yumruk iniyor. Olmaz ise zifîrî zindanların müdâvimi yapılıyor. İnsanların ışıl ışıl beyin odalarının bütün ışıkları söndürülmek isteniyor. Nerede bir lamba görseler paramparça ediyorlar. Işığa düşman yarasalar misâli nerede bir ışık hüzmesi görseler anında hücûma geçiyorlar. Bütün kuvvetleriyle etrâfını çevirip, ışık saçan bütün düğmeleri kırıyorlar. Bütün bir sistemi altüst ediyorlar. Bu kötülüğe muvaffak olan bir lümpen takımının varlığı cümle âleme mâlûm.

Bu halden gına gelenlerse, bir darbeye mâruz kalmamak için ışık kaynağını kısıyor, açmıyor ve karanlığa teslim oluyor. Böyle olunca, ümit emâreleri bir bir kayboluyor. Korku celladının boynunu vurduğu çâresiz mahkûmlar gibi, eğik bir boyun ile hayatlarını idâme ediyorlar. Bu şekilde yaşamak bir kâbus olduğu gibi, bütün bir beden de mefluç bir hâle geliyor. Kafasını her kaldıran, gerçeği görmekle birlikte derin bir teessüf ve büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Konuşmaya mecal bulsalar bile işitecek kulak bulmak bir hayli zor. Bu vahim vaziyet, vazîfe çıkarmak isteyenlere büyük bir sorumluluk yüklüyor.

Bu koyu karanlığa kıvılcım olması beklenen en ufak işâret dahi büyük düşmanlık ile karşılık buluyor. Kirli ellerde bulunan hazır yaftalar, vücutlara asılıyor ve fişleme faâliyeti sonunda maznunların nefesi kesiliyor. En ufak îtirâzın bile çok büyük günah addedilmesi, bu hükmü verenlerin nasıl çizgi dışına çıktıklarını göstermesi açısından ibretlik hâdiseleri içinde barındırıyor. Bütün meşgaleleri, yanan ışıkları söndürmek üzere ömür tüketen bu nasipsiz güruh ise kendilerini bu iş sâyesinde bahtiyar addediyorlar. Bütün teşkîlatları aydınlığa, ışığa ve hakîkate düşman olmanın yanında, iyi olan ne varsa, kaynağında kurutmayı da en büyük gāye olarak benimsemiş durumdalar.

Lümpen, ayak takımının bütün fertleri bu işler karşılığında birbirine mersiye dizmekte, naat söylemekte ve elleri patlayana kadar alkış tutmaktadır. Her köşe başını kendine mekân olarak belirleyen bu kitle, başka kişilerin piyasada görünmesini ve yer almasını asla istememektedir. Haset virüsü, bütün harâmî hücrelerini istîlâ etmiş durumdadır. Kin, nefret, gıybet, dedikodu ve kötülük saçan her aktivite, soluk aldıkları en büyük menba. Ellerindeki kirin bulaşmadığı yer yok gibi. Nereye el atsalar, orası ânında kuruyor ve çölleşiyor.

Hangi mekâna giderlerse gitsinler, bütün o yerin en ince detayına varıncaya kadar mâlûmat sahibi olmak ve sonrasında da bir emir tebliği akabinde, kendi namlarına yapılacak işleri sıra sıra telkin etmektedirler. Dönen her çarkın tâlimatı ve çalışma usûlü bu kitlenin eliyle hayâta taşınmaktadır. İlmî olarak yapılan îzâhatlar kabul edilmemekte ve müsâade verilmemektedir. Tek kıstas, kriter ve ölçü olarak kendi kısır görüşlerinin esas alınmasını ve öyle yola devam edilmesini şart koşuyorlar. Karşı fikir, altı ne kadar dolu olursa olsun, asla kabul görmemekte ve hemen kapı dışarı edilmektedir.

Sebep netîce çerçevesinde yerinde yapılan doğru tespitler ve hakîkat yörüngeli açıklamalar, beton duvarlara toslamakta ve sâhibini de zan altında bırakmaktadır. İyi niyetli en küçük bir açıklamanın bile hakāret sayıldığı kaotik ortamlarda, ufak bir kıvılcım veyâhut kısılmış bir ışık tayfı, korkunç kasırga görülmektedir. Ki bu işâretin ardından gelecek ışık patlamaları ise en büyük kâbus kabul edilmektedir. Düşünen her kafanın boşaltılması, değilse ezilmesi en çok istenen olgudur. Yarasalara 'ışık ile arkadaş ol' demek ne kadar imkânsız ise bu topluluktan da güzel bir söz duymak öyle zor bir iştir.

Her ferdiyle bütün temiz mekânları kirleten bu kirli zümre, pâk olan herkesi kötü bellemiş ve tez zamanda kirletmeye yemin etmiştir. İşin en garip yanı, kendi kirliliklerini en temiz olarak görmeleri ki bu bakış açısını ve bu devâsız illeti tedâvi edecek bir hekim yeryüzünde mevcut değildir. Kuytu mahzenlerinde büyülenmiş zihinleri ile tılsımlı öğretilerini ezber ediyor ve her kapıya efsun olarak asıyorlar. Altından her kimse geçse onu da okumaya, tasdik etmeye ve baş eğmeye bütün bir güçleri ile çalışıyorlar. Büyük bildikleri devâsa cücelere övgü dizmeleri o kadar kanıksanmış ki akıl sır erdirmek imkân hârici bir vaka.

Işıklara kara perde çeken, düğümlere üfüren, güneşi söndürmeye çalışan karanlık ruhlar, her yeri kurutmaya ve her tâhir, temiz canı boğmaya ant içmiştir. Herkes içinde olanı söyleyecek ve dediğini hayâtına taşıyacaktır. Kötülüklerle ve kötülerle dolu bu dünyâda yaşamaya çalışan insanların üzerine büyük sorumluluk düşmektedir. Karanlıklara ışık olmaya azmetmiş herkes, üzerine düşeni yapmaya devam etmelidir. Karanlığın her yeri sardığı günümüzde, bütün ışıkların kararmaya yüz tuttuğu bir zamanda, büyük hâdiselerin yaşanacağı âşikârdır. Işıklar sönüyor, kötüler her yere hâkim, kötülük bütün mekânları işgal etmiş ve yaşanacak her şey karanlığın rengini kuşanmıştır.

Böyle büyük sosyal değişimlerin yaşandığı ibretlik zaman dilimleri ki nice canların yandığı, çoluk çocuk nice mâsûmun feryat figan sesinin duyulmadığı ve nice insanın kātillerin eliyle nefesinin kesildiği ve yokluğa mahkûm edildiği meydandadır. Bunun yanında uzanan kolların budandığı, kodeslere tıkıldığı ve bütün ümit fidanlarının kırıldığı süreçler göz önünde cereyan etmektedir. Kolu kanadı kırılan kişilerin sesinin çıkmadığı, bakan gözlerin görmediği, işiten kulakların sağır kesildiği ve ortalığın daha çok karışmaması adına susulduğu acı bir gerçektir.

Ne kadar iyilik varsa kökünden kurutulduğu, bir daha yaşam emâresi kalmasın diye bütünüyle imhâ edildiği açık bir hakîkattir. Gerçeklerin, doğruların hiç anlamı kalmamıştır bu sahtelikler içinde. Bütün yönleriyle kirlenmiş ve her yere kendi çamurunu bulaştırmış nâdanların insâfına kalan kuru kalabalıklar çâresiz bir şekilde inim inim inlemektedir. Bir zamanlar övgüyle şımarttığı veledinin şamarını, şaplağını yiyen ebeveyn gibi hüngür hüngür ağlamaktadır cemiyet. Ne fayda ki bu mânâsız sâhiplenmeyi terk etmeye hâlâ yanaşmamaktadır.

Aklı tutulan, gönlü kararan, vicdânı çürüyen, âmâ ve ahraz bir mahlûkun insanlığa vereceği bir şeyi kalmamıştır. Kendi hânelerinin içinde gözyaşı döken ama dışarıda neşeli gözükmeye çalışan andaval kitlenin uslanacağı yoktur. Çatıları başlarına çökmüş olsa da harâbelerde bir baykuş gibi tünemeye devam etmektedir. Bu embesil güruh, kendi batağında boğulmayı hak etmektedir. Diğer taraftan, bu durumu îtiraf etmekten imtinâ edene de acımak, insanlığa karşı yapılmış büyük bir hakāret olacaktır.

Işıkların söndüğü bir gerçektir. Îmarlı olan bütün mekânlar vîrâneye dönmüştür. Akıl, vicdan sâhibi diğergâm insanlar yokluğa mahkûm edilmiştir. Sesi çıkacak ağızlar mühürlenmiştir. Kitaplar yakılmıştır. Kalemler kırılmıştır. Doğrular, yalanın koyu karanlığında dipsiz kuyulara atılmıştır, Yûsuf misâli. Gören gözlere mil çekilmiş, âmâ edilmiştir. Konuşan diller lâl olmuştur. Yalana kapalı kulaklar sağır edilmiş ve sıhhat dolu bir beden felç edilmiştir.

Her yer yalana teslim olmuştur. Hakîkatin üzerine beton dökülmüştür. Yazının ve yazanın canına okunmuştur. Her yeşil mahal çölün kadrine uğramıştır. Bütün yeşil söğütler, çamlar ve muhtelif binlerce canlı ağaç kırmızı alevlerin kucağında gri küllere dönüşmüştür. Hayvanların yaşam şansı gittikçe azalmış ve ufacık barınaklara mahkûm edilmiştir. Tabiatı ve hayvanlar âlemini ıslah edip, fıtratına uyumlu hâle getirme projeleri kimsesiz ve sâhipsiz derin arşivlere kaldırılmıştır. Büyük bir medeniyet bedevî ellere emânet edilmiştir.

Böyle bir yaşam, distopyanın, kara ütopyanın ilerisinde bir yere evrilmiştir. Îzâha yeltenene deli dîvâne diyorlar. Yardım niyetiyle el uzatana aptal diyorlar. Her iyilik hareketine kara el diyorlar. O kadar kötü kelimeler îcat ediyorlar ki bu gabî topluluğun ağzında kirlenen mâsum sözcükler, insanlıktan uzaklaşmış bu nâdan zümreden Hak katında dâvâcı olacaktır. Her yere karanlık çöküyor, ışıklar sönüyor, bütün kötüler hâkim bir tepeye karargâh kurmuş durumda.

Büyük bir zelzele, deprem olacağı âşikâr. Her tepeden yuvarlanacak olan kötüler, kendilerini şöhret zehrinin tesiriyle ifşâ edip durmaktadır. Vesîkalık resimleri duvarları süsleyedursun, gerilerindeki hizmetçileri, sakladıkları hançerlerini sırtlarına indirmek üzere. Sâdece vaktin dolmasını ve yeni efendilerinden işâret gelmesini bekliyor. Bu toprakların döneği de köçeği de oldukça çoktur. Târihî hâdiseler bunun misalleriyle doludur. İsteyen yakın târihin içine bir baksın, nice gizemli olay tespit edecektir.

Hiçbir şeyin karârında kalmadığı, kalamayacağı olaylar ufukta belirmek üzere. Güneş battığı zaman kara karayı kıracak, güneş tulû ettiğinde bütün perdeler açılacaktır. Sahne yenilenmiş, oyuncular değişmiş ve roller dağıtılmış olacaktır. Her şey zamâna bağlı ve sırasını bekliyor. Târihte böyle olmuş, ileride böyle olacağı bir kesinlikte cereyan etmektedir. Gören görüyor, bilen biliyor ve konuşma zamanı geldiğinde bütün ağızlar açılacak, bütün kelimeler sâhibinin dilinde özgürce yerini bulacaktır.

Zaman, mekân, insan, hâdise, niyet ve aksiyon devâmında şekillenecek yeni olaylar zinciri böyle sürüp gideceğe benzer. Karartılan hayatlar ve harâbeye çevrilen mekânlar bir daha ışığa ve huzûra kavuşur mu bilemeyiz lâkin bu hâdiselere insanların niyeti şekil verecektir. Temiz yerlere temiz yazıları temiz eller yazar ve en temiz mekânları da en temiz insanlar en temiz  düşünceleriyle inşâ eder.

Yazarın Diğer Yazıları