Kelime Katilleri
Faik Kumru
Bazı insanlar kendilerini ve düşüncelerini ifade ederken umumen kelimelere baş vuruyor, kelimelerin anlam dünyasına yelken açıyor. Her âdem evladı bu yönde kendini tarif ediyor. Kelimelerin anlam vermediği hemen hemen hiçbir canlı cansız varlık mevcut değildir, mutlak. Yaşadığımız dünyada ve bu şartlar altında bu durumu böyle görüyor ve bu şekilde de kabul ediyoruz.
Zihin dünyamız neyse ve ne ile dolup şekilleniyorsa, dilimize yansıyan, oradan da yazıya geçip gözlerimize misafir olan müşahhas kelimelere dönüşüyor. Gözle gördüğümüz, hissî olarak algıladığımız, hayal alemine konuk olan nice düşünce, nice varlık, kelimelerden biçilen elbiselerini giyerek önümüzde arz-ı endam ediyor.
Bu şekilde anlam kazanan, mânâ devşiren her bir varlık, isim müsemma sınırları içinde benzeşmeye, sır alıp sır vermeye ve bir anlam bütünlüğü içerisinde kaynaşmaya devam ediyor. Bizim tarafımızdan biçilen kıyafetlerin değil, tam anlamıyla onları tarif eden kalıpların önem kazandığı ve sonsuzluğu hedef alarak yolunda yürümeye devam ettiği anlaşılıyor.
Uğradığı her sahilden, her şehirden, her memleketten, her milletten, her düşünceden vesaire, aldığı bütün hususiyetleri kuşanarak imbiklerden geçen ve süzüle süzüle arı bir hale evrilerek, zamanın da şartlarını taşıyarak yeni yerlerine yerleşmektedirler.
Bu seyahatler sadece insanoğluna has bir özellik olmamakla birlikte, yaşanan serüven aşağı yukarı benzer yolları arşınlamaktır. Güzergah tercihleri, bazen kendi kendine, bazen de irade dışında sürmektedir. Lakin bu gezilerde yaşanan her bir hadise, tarihî olaylara konu olmakla birlikte, zaman üstü bir mekanı da içermektedir.
Devirden devire geçişler yapan kelimeler, çağları aşarak bizlere kendini göstermekte ve bütün kapılarını açarak hakikî ve sevimli yüzlerine bizleri aşina etmektedir. En güzel kapı açıldığı gibi, en çirkin dediğimiz manzaralara bile kapı açarken, çirkini de utandırmadan kendi yapısı içinde seslendiren bir nefestir, bir iksirdir.
Âdemoğlu kendine sınır çize dursun, kelimelerin boynuna kemendi vuramamıştır. Asırların gerisinde doğan, asırlar sonrasına misafir olan ve oradan da istikbale kanat çırpan hür kuşlar gibidir. Hiçbir sema, hiçbir gökyüzü ve hiçbir asuman bu kanat seslerine kulak kapatmamış, soluğunu kesmemiştir.
Beşer kendi alemi içinde kendisiyle mücadele ede dursun, her kelime, kendine düşen zaferini ilan etmiştir insanoğlunun ötesinde. Kelimeyi hapsettiğini düşünen insanoğlu, yine yanılmış ve hata üstüne hata yapmıştır. Sınır çizmeye her teşebbüs ettiğinde, kelime süvarisi, o hududu altın mızrağı ile yararak geçmiştir.
Yüzyılların varını yoğunu bize nakleden, bizi bize tarif eden, tarihi de sayfa sayfa bize anlatan baş aktör kelimelerdir. Her ne kadar asırlar içinde olmasa bile, aynı zaman diliminde dahi bazı kelimeler anlam kaymasına uğramakta ve kazandığı mânâdan başka değişik varlıklara elbise olabilmektedir. Ama giyilen bu elbise hiçbir zaman özelliğini ve tazeliğini yitirmemektedir.
Yaşadığımız çağ itibariyle bazı aklı evveller, zihnindeki düşüncelere elbise giydirip, milletin karşısında arz-ı endam edemedikleri kanaatlerini, kirli fikirlerini kelimelere yükleyerek, güya düşüncelerini ifade etmiş oluyorlar. Böyle sığ sularda hiçbir varlık nefes alamaz. Öncelikle kelime ummanına yönelmeleri, kana kana içerek doymalı ve baştan ayağa arınmalıdırlar.
Eğer bu ameliye yerine getirilmez ise, hem mânâların asılları yıpranacak hem de o mânâların giyeceği elbiseler daralacak, şekli bozulacak ve sevimsiz bir hale evrilecektir. Bu durumlar düşünceleri aktarmada yetersizlik gibi bir çirkinliği de açığa çıkaracaktır. Düşüncelerini ifade etmekte maharetli olmayanlar kelimelere düşman olacaktır.
İster kabul edelim, ister kabul etmeyelim insan, bilmediği ve tanımadığı her şeye karşı bir ön yargı ve gizli bir düşmanlıkla hareket edebilen bir varlıktır. Bazı yargılar kesin hüküm ifade edebilir, ancak bir doğruyu da dile getirmesi mühim bir hakikattir. Hakikatin kendisi, bir doğruyu işaret ettiği kadar, bir yanlışı da gösterebilir.
Delişmen tavırlı kişiler, bildiğini sandığı konular hakkında konuşurken çirkin düşünceler, mânâsız fikirler öne sürerek bunları tahkim edecek kelimeleri kullandığını zannediyor ama tezat anlam taşıyan kelimeleri bilmeyerek, bilemeyerek cümleleri içinde katlediyor. Bu anlamsız tavırlarını başta kendileri olmak üzere, ne kadar cahil kitle varsa onlara da kısmen onaylatıyor.
Böylece sürüp giden bir kısır döngüde doğruları açıklama cesaretinin karşılığı olarak, çirkin dillerine yapıştırdıkları küfür oklarını ardı ardına gönderiyorlar. Argo konuşmak iyi bir şey değil dedikleri halde, damarına basan birisi olmaya görsün, bütün hınçlarıyla kılıç sallamaya devam ediyorlar. Böyle kişilerin okumuş, okumamış; alim, cahil; makam sahibi, işçi vesaire olması hiç önem arz etmemektedir.
Şimdi kim kurtaracak bu kelimeleri, bu kelime katillerinin, bu kendini Hoca, üstat kabul edenlerin elinden. Dini yaşadığını ifade ederken bile, kullandığı kelimelere baktığınız vakit, dine küfreden bir insandan hiçbir farkının olmadığı ayan beyan ortaya dökülmektedir. Tarihe not düştüğünü zanneden bu zavallılar, aslında, kendi suçlarını itiraf etmekte ve bir çamur deryası içinde çırpınmaktadır.
Kelimeleri kirletmeye, anlamını bozmaya, kaynağını bulandırmaya hiç kimsenin gücü, takatı yetmeyecektir. Her dil ve her dilde hayat bulan kelime kutsidir, her lisan güzeldir ve Allah’ın insanoğluna emanet ettiği bir güzel varlıktır ki seçkin kullarının dilinde insanlara sunulan ebedî ve edebî bir mesaja dönüşmüştür.