Faik Kumru

Nereye Gidiyorsunuz?

Faik Kumru

“Fe eyne tezhebûn.”

Kur’an îkaz ediyor nereye gidiyorsunuz

niçin yanlış adreste ikāmet ediyorsunuz

Ey insanlık, ey cemâat-i müslimin, ey millet, ey halk, ey toplum, ey cemiyet nereye gidiyorsunuz? Yol üzerindeki bütün îkaz işâretlerini devire devire gidiyorsunuz. Yolun sonu uçurum, yardan aşağı düşeceksiniz. Avaz avaz bağırmaktan nefesimiz tükendi, soluğumuz kesildi. Duyun Allah aşkına. Kendinizi düşünmüyorsanız, neslimizi düşünün. Yarın onların yüzüne nasıl bakacaksınız. Hangi söz ile mâzeret beyan edeceksiniz. Söylediğiniz her lâfta, yüzünüze tükürecek kişi sayısı çoğalacak.

Tıkalı kulağınızı açın. İşitmek istemediğiniz uyarılar sizin için hayâtî bir önemi hâiz. Bu tembihleri duymak istemezseniz de şimdi olduğu gibi gelecekte de işinize çok yarayacak. Kendinize niçin bu kadar kötülük ediyorsunuz. Aklınızı başınıza alın. Vicdânınızı öldürmeyin. Gönlünüzü târumar etmeyin. Bağınızı bahçenizi sele vermeyin. Evinizi harap etmeyin. Gelecek kuşaklarınızın yüzünü kızartmayın. Soyunuzu devam ettirecek nesillerin yüzünü yere eğdirmeyin.

Sizin utanmazlığınız, vurdumduymazlığınız ve aymazlığınız bütün bir milleti tepetaklak etti. Yetmedi mi bunca kötülük? Her mekâna rüzgar ekiyorsunuz. Böyle devam ederseniz, istikbâldeki fırtınalardan şikâyet etmeye hakkınız olmayacak. Başınıza gelecek felâketi kendi elinizle inşâ ettiğinizi söylediğimiz halde, duymazdan geliyorsunuz. Yarın olduğunda ne îhtiraz etmeye hakkınız olacak ne de gözyaşı dökmeye. Ne kadar bağırsanız da hiç kimse sesinizi duymayacak. Kapı kapı gezecek, mâzeret beyan edecek ve özür dileyeceksiniz lâkin hiçbir Allâh'ın kulu çirkin suratınıza bakmayacak.

Daha neyin hesâbını yapıyorsunuz? Daha hangi manzaraları seyretmek istiyorsunuz? Daha hangi belâlar sizin gözünüzü açacak? Daha hangi zenginlikler sizi tatmin edecek? Daha hangi servet, hangi hazîne sizi mutlu ve mesut edip doyuma ulaştıracak? Ey anlayışı kıt, vicdânı tefessüh etmiş güruh, daha ne istiyorsunuz bu mazlum milletten? Yaşamak için bir dilim nâna, ekmeğe muhtaç ettiniz. Ayın sonunu getirmek için üç öğünden ikiye, sonunda tek öğüne düşürdünüz. Sabır kalesinin bütün surları açlık toplarıyla yerle bir oldu. Sizi mutlu edecek ise eğer, elimizdeki son lokmayı da alın rahat edin.

Yazılanı okumuyorsunuz. Konuşanı ve konuşulanı dinlemiyorsunuz. Zihin açan tembihlerin, verilen öğütlerin ve edilen nasîhatlerin niçin yapıldığını merak etmiyorsunuz. Bilimi inkâr ediyor, koyu bir câhilliğin dikenli yollarında yürüyorsunuz. Ayaklarınız kan revan içinde, elbiseleriniz lîme lîme ama bu âşikâr durumu dahi kabul etmiyorsunuz. Bütün aynaları kırıyor, abus çehrenizdeki zifti görmek istemiyor ve başkalarının da bu necâseti görmesine tahammülünüz yok. En ufak bir tenkit ve eleştiriyi, en büyük hakāret kabul ediyorsunuz. İlim âleminin gönül açan devâsâ kapılarından girmeye inat ediyor, kapıyı açalım diyenin de ağzına fermuar vuruyorsunuz.

Bu kadar da olmaz denilen ne varsa hepsini yapıyor ve utanmıyorsunuz. Allâh'ın yarattığı en mükerrem, yüce varlığı yokluğa ve yoksulluğa mahkûm ediyorsunuz. Bu kadim toprakların kadim milletlerini dilenci gibi görüyor ve bu hâlin devâmı yönünde elinizdeki bütün imkânları seferber ediyorsunuz. Bütün herkesin size el açmasını, yalvarmasını ve vereceğiniz ulûfelerle hayâtını yaşamasını istiyorsunuz. Talep kelimesini sevmiyor, bunun çağrıştırdığı anlamlardan nefret ediyorsunuz. Sadece sizin elinizle arz edilen şeylerin kabûlünü istiyor, başka bir isteğin seslendirilmesini istemiyorsunuz.

Verilenle yetinmeyi, verilmiyor ise bunun da bir sebeb-i hikmeti var diyerek şükür çadırına sığınmasını istiyorsunuz insanların. Dili uzun olanları, kalemi sivri olanları ve sözü de tesirli olanları yok etmek için akla hayâle gelmedik kumpaslar kuruyor ve herkesin nefesini kesmek istiyorsunuz. Ne yapılsa, ne edilse sizi memnun etmek imkânsız. Bu fânî dünyânın serveti, hazînesi, sâmanı ve zenginliği sizi tatmin etmeye yetmiyor. Başka âlemlere giden yollar olsa emîniz onu da insanlara haram edeceksiniz. Size helâl olan her şeyler niçin herkese haram? Bu tespit yerinde ve doğrudur. Her yalana kılıf dikmek, her çirkini güzel göstermek istidâdı yalnız sizde var. Başka birilerinin yetenek sâhibi olması, vereceğiniz icâzete bağlı olduğu için, mezûniyet belgelerindeki imzâyı çok pahalı fiyata satıyorsunuz.

Elimizde kalanlar, açlığa mecbur ettiğiniz bir nân, ekmek kaldı. Onu da çok görüyorsanız, esfel-i sâfilin gürûhu olduğunuz tescillenecek. Her şeye muhtaç olduğumuz yetmezmiş gibi huzûrumuzu da yerle yeksan eylediniz. İki gram keyfimiz vardı, o da yalan oldu. Eğri eliniz cebimizi deliyor, eğri diliniz de kalbimizi oydukça oyuyor. En küçük bir merhamet kırıntısı bile kalmamış içinizde. Niçin bize, niçin koskoca bir millete devâsız bir düşmanlığınız var? Bu millet bu kadar kötü mü ki en çirkin işleri revâ görüyor, en düşük hayat seviyesini lâyık görüyorsunuz?

Açık olan bütün yolları kapattınız. Aşa, işe ve huzûra giden bütün kapıları kilitlediniz. Hangi kapıya gitsek, öncesinden size verilmiş, hepsinde sâdece sizin bildiğiniz şifreler var. İçeri girmek istesek, giremiyoruz. Zâten dışarıda sersefil sürünüp gidiyoruz. Ne yaşama imkânı ne de nefes alma fırsatı veriyorsunuz. Bütün olanakları kendinize tahsis ettiğinizden, dilencilik etme derecesini, seviyesini bile lâyık görmüyorsunuz. Sizin muhteşem mutfaklarınız varken, garip gurebânın mekânı çöp kutusunu deşelemek. Dört bir tarafı düşmanla çevrilmiş tutsak bir bende, esir bir köle gibi gözlerimiz yerde. Yüzümüz gülmeyeli uzun seneler oluyor. Tekrar gülme fiili başarılabilir mi o da şartların gidişâtına bağlı. Tebessüm desen, mimiklerimiz böyle bir duyguyu unutalı çok oldu. Somurtkan çehre, asık yüz, çatık kaş ve meymenetsiz bir surat, bize münâsip gördüğünüz en mutlu hâlimiz.

Kulaklarımıza temiz bir ses girmiyor. Her yerden bağırış çağırış sesleri geliyor. Kaos, kargaşa, karmaşa ve kaotik bir ortamının çirkin melodileri sağır ediyor bizi. Kulaklarımız kötülükle kirletildi. Hiçbir iyi sesi kulağımız algılayamıyor. Güzel bir kelimeyi duymayalı on yıllar oldu. Her yerden hakāretin, hor görülmenin karanlık tehditleri geliyor. Rüzgârın güzel şarkıları değişmiş, makamlar birbirine girmiş, Nihavend terennümler çirkin ağızlarda fırtına misâli uğulduyor. En güzel nağmeler, yüreği güzel olmayanların dilinde işkence hâlini alıyor. İyi niyet, kelimelere güzel kıyâfet dikip giydirirken, en mâsum kelimelerin hâli içler acısı.

Kötülerin kötü düşünceleri, duru zihinleri pislettiği gibi, necâseti de milletin sînesine boşalttı. Ninni söyleyen sîneler gabîleşerek silleyle, şamarla ve tokatla okşar oldu. Sevmek için temas etmeyi, tâciz ve tecâvüz için kullanır oldu. İçi kötüler, olanca çöplüğünü dışarıya boca etti. Bu tıynettekiler çöp kamyonu gibi, çöpünü boşaltacak bîgünah bir beden arıyor. İnsanlıktan istîfâ etmiş ne kadar çok kişi var yeryüzünde. İyilerin sayısında ise müthiş bir azalma var. Bir de bu sessizlik ve suskunluk illeti ne çok insanı çirkinleştiriyor. Her şeye harlayan, ufak bir futbol tartışması yüzenden birbirinin canına kıyanlar, göz önündeki cinâyetleri görmüyor. Bakar kör olmak ne aşağı bir seviye. Kezâ gönlü de âmâ olmuş nice hilkat garîbeleri var.

Ah yaşlı dünya, bu kadar kötü insan sırtına ne çok yük bindiriyor. Hârika bir el dokunsa, bütün kötüleri ve kötülükleri dipsiz çukurlara doldursa. Hem yükün hafifler hem günahsızlara yer açılır. Herkesin güzel bir hayâta, huzurlu bir güne uyanma hakkı olduğu gibi, kimseye el açmadan da karnını doyurmaya istihkākı var. Kimse kimseye üstün değildir, olamaz da. Her canlıya nefes ve rızık veren Yüce Zat, onu engelleyenin de cezâsını elbet verecektir. Mükâfat herkese ödül niyetiyle verildiği gibi, mücâzat, cezâ da onu kesbedenin, hak edenin hediyesi olacaktır. Herkes ettiğinin karşılığını er geç yanında bulacaktır.

Üzmeyin canları, üzülürsünüz. Yıkmayın yuvaları, mekânınız ile birlikte harâbe olursunuz. Hak gasbı yapmayın ve bir mâsûmun gözyaşını akıtmayın, sonra bir dilim ekmeğe muhtaç olursunuz. Akan suların kaynağını kurutmayın, bir damla suya hasret kalırsınız. Ellerinizle kendinizi kirletmeyin, pis bir el, ne yüzünüzü ne de bedeninizi temizleyebilir. Unutursanız, unutulursunuz. Ezmeyin günahsızları, sizi de başkaları vakt-i muayyen geldiğinde, varınızla yoğunuzla pres gibi dümdüz eder geçer. Şimdi güçlüyüm demek, ileride o kuvveti muhâfaza edeceğiniz mânâsına gelmez. Ters bir rüzgâr esince, edepsizce bevlettiğiniz necâset, yüzünüze ve gözünüze sıçrayabilir.

Hiçbir şeyin garantisi yoktur şu dünya hayâtında. “Bir varmış, bir yokmuş.” olursunuz. Öykülere ve masallara eğlence konusu olur ve unutulur gidersiniz. Kimse kendini yıkılmaz görmesin. İhtimal ki bir başka güçlü el, bir şamarla sizi de yerle yeksan edebilir. Bir pehlivan, devrilmeyecek zannettiğiniz gövdenizi, bir el enseyle tuş eder, neye uğradığınızı şaşırırsınız. Milletin inancıyla alay etmeyin. Tahkir ettiğiniz, küçük gördüğünüz ebedî ve ezelî hakîkatler son nefesle birlikte karşınıza çıktığında neye uğradığınızı anlayamazsınız. Katı kalbinizi ve çürüyen vicdânınızı daha zaman varken, yumuşatın ve temizleyin.

Ey kendini Kaf Dağı'nda gören âciz ve gaddar insan, Nebevî sözlere kulak verin. Âdil olun ki adâlet bulasınız. İkram edin, hürmet gösterin ki sofra serilsin önünüze. Şimdi yetim ve öksüz başı okşayın ki yaşınız kemâle erince, sevgi ve saygıyı misliyle yanınızda bulun. Öksüze ve yetime dokunmayı bırakın, yan gözle bile bakmayın ki İlâhî merhamete nâil olun. Elinizle geleceğinizi karartmayın. Kulağınızı açın dinleyin, anlayın ve iyilik yönünde harekete geçin. Herkesin zamânı az. Elinizden geldiğince acele edin, sevgi ile karşılık verin. Haşin olmayın. Mütevâzı ve mülâyim, yumuşak olun ki her mazlum gönül size içini açabilsin.

Gün günü aratıyor. Bugün baş olan, yarın ayak altı olabilir. Kibir dağından, “alçak gönül” ovasına inin. Kırılmaz zannettiğiniz gurûrunuz sizi rezil edebilir. Kaygan zemin sizi yere çalabilir. Elinizin tutulmasını istiyorsanız siz de el uzatın, siz de el tutun. Yarının ne getireceği belli olmadığından, bugünden hoyratlık ve kabadayılık yapmayın. “Çoban kulübesinde pâdişah rüyâsı görmeyin.” Bir gün deli bir yel eser, bütün planı bozar ve çökmez sandığınız düzeniniz başınıza geçer. Şımarmayın. Kārun da şımarmış ve azmıştı lâkin bir anda yerin dibine geçti. İsmine de cismine de lânet okunuyor.

Nice insan, nice devir ve nice hâdise geldi geçti. Bildiklerimiz hâricinde hangi olaylardan haberimiz var. Güzel yâdedilmek için, bugünden yarına bırakacaklarımız göz önüne alınmalı ve ona münâsip, uygun tavır sergilenmesi elzem. Gelecekte, güzel anılmak, minnet hisleriyle hatırlanmak amacıyla doğuştan sâhip olduğumuz insânî taraflarımızın hayâta yansıması lâzım. Bizde kalanın kime faydası olabilir ki. Gelecek kuşaklara, kendi neslimize bırakacağımız en güzel mîras, ismimizin hayırla yâdedilmesi olacaktır vesselâm.

 

Yazarın Diğer Yazıları