Şafak Sökerken
Faik Kumru
Zifîrî karanlıkların yoğunluğu üzerimize çöküyor ve nefesimizi kesiyor. Her köşeden kötülük sesleri yükseliyor. Kötülerin sayısında muazzam bir artış var. İyilerin, iyiliklerin gölgesi bile gözükmüyor. Güzel nâmına her ne kaldıysa sınırlardan dışarı atılmış, ağyar memleketlerine sürgün edilmiş. İyi seslerin duyulmasına tahammül edilemiyor, müsâmaha gösterilmiyor.
Temiz bir yüze rast gelebilmek nâdirattan. Her yerden karşımıza çirkin ve çirkinlikler âniden çıkıyor. Kara suratlarıyla içimizi darlıyor. Güzel bir manzara ufukta görünmüyor. Ümitler Kaf Dağı’nın arkasına çekilmiş. Huzur verecek ne iyi görüntü ne tebessüm eden bir çehre var.
Yürüdüğümüz yollardaki bütün trafik işâretleri kaldırılmış, güvenlik önlemleri tamâmen ilgā edilmiş, hükümsüz bırakılmış. Herkes canının telâşına düşmüş. Uzanacak herhangi bir yardım eli yok. Uzanan her ele siyah plastik bir değnek iniyor. Yanlışı haykıran her ağız bantlanıyor. Özgürlük sembolü olan işâreti gösterenler hemen derdest ediliyor. Distopik manzaralar birbiri ardına resmî geçit yapıyor.
Lümpen, ayak takımının kifâyetsiz muhterisleri bütün makamları işgal etmiş. Bütün tabyalar tutulmuş. İçeriye iyiliğin zerresi sokulmuyor. Kendi kendilerini tiran, zorba îlan etmişler. Her yaptıkları hareketi kānun olarak düzenlemiş ve resmiyet kazandırmışlar. Havaya kalkan eller müspet işler için değil, soluğu kesilecek garîbanlar için öfke ve nefret çığlığı barındırıyor.
Yüzlerinde sevginin en ufacık bir kırıntısı mevcut değil. Tebessüm, mâsum çocukluk çağı istisnâ, sîmâlarına hiç misâfir olmamış. Çehreleri yedi gün yirmi dört saat sirke satıyor. Meymenetsiz suratları her dâim asık. Bu hallerini ciddiyet olarak görüyor ve bu fıtrat bozukluğuna da karakter diye inanıyorlar. Yüzlerinde ki çirkinlik her güleç suratın çehresini bozuyor. Yalan, kalplerine ve yüzlerine karargâh kurmuş.
İknâ edilemeyen andaval zihinleri koyu karanlığın denizinde kaybolup gidiyor. Büyülenmiş akılları hiçbir temiz düşünceyi sevmiyor. Tılsımlı kelimeleri kutsal kitap gibi ezberliyorlar. Dillerine doladığı tekerlemeler deli saçması. Lügatlerindeki kelime sayısı, küfür edecekleri cümle yapılarına göre çeşitlilik arz ediyor. Günlük konuşmaları 150-200 kelime ile sınırlı.
Hayal dünyâsı tâbirini hiç duymamışlar. Câhilliğin karanlığından çıkamadıkları için güneşin yedi rengine âşinâ değiller. Ebemkuşağının altından hiç geçmemişler. Renklerin isimlerini bilmiyorlar. Bildikleri iki renk var; siyah ve beyaz, bir de hercümerç gri. Rengârenk bir mevsimin huzur çağrıştıran sayfaları arasında hiç dolaşmamışlar. Mutluluk hissedemedikleri ve yaşamadıkları için yüzleri hep somurtkan ve asabî.
Fikir adına bir öngörüleri mevcut değil. Bu şartlar altında hemen hemen her yere kollarını uzatabiliyorlar. Hâkimiyet alanları oldukça geniş. Her milletin yaşamında olmazsa olmaz devlet sistemini ayakta tutan sağlam kolanlar; adâlet, maârif, hazîne ve ordu saflarında bütünüyle kendi düşüncesindeki seviyesiz insan kalabalıkları ekseriyeti teşkil ediyor.
Yürüyen işlerin tekerini çeviren bir avuç diğergâm gönüllü, bütün işlerin yükünü omuzlarına almış. Bu görüntü, bu gürûhun oldukça hoşuna gidiyor. Her meşgaleyi angarya gören bu kitle, her alandan semeresiz çalışmalarını çekmiş ve insan avına çıkmışlar. Kendileri için çalışana asla dokunmuyorlar, tâ ki menfî durumları dile getirilene kadar.
Dönen çarkın dönmemesi, onlar için kesinlikle sorun oluşturmuyor. Kendi çıkarları peşinde koşturmak, mal mülk biriktirmek, yetenek mahrûmu veletlerini garanti altına almak için servet biriktiriyorlar. Bu koca servetin tamâmı sirkatin, hırsızlığın eseri. Uzmanı oldukları sâhalarda olabildiğince ustalar. Gayrimeşrû bir şekilde ele geçirdiklerini muhâfaza etme, koruma husûsunda şöhretli bir cingöz şebekesi. Üçkâğıt alanında yüksek lisans yapmış bir tırnakçı zümresi.
Köşeleri bizzat kendileri veya kendi gibi olanlar tarafından sıkı sıkıya tutulmuş. Kimsenin köşeyi tutmasına müsâade etmiyorlar. Her köşeye denk gelene kimlik soruyor, gelmişini geçmişini sorguluyorlar. Uygun görmediklerini darp ediyor ve geri gönderiyorlar. Şiddete meyil göstermek hâletirûhiyelerinin temelini ve esâsını teşkil ediyor.
Şimdi bütün meydanlarda hüküm süren bu kötülük karşısında herkese ikrah, tiksinme geldi. Bütün bütün bunlardan tiksinen kişi sayısında büyük bir artış var. Eski utanmazlıklarını ifşâ etmemeye dikkat ediyorlar. Sahnelerinin dekorunu değiştiriyorlar. Yüzlerine maske takmaya başladılar. Gizlenecekleri izbeleri inşâ etmekle meşguller ama şartlar da değişmeye başladı.
Karanlıkların üzerine güneş doğmaya başlıyor. Bütün yarasalar zifîrî inlerine çekiliyor. Zehirlerini etraflarına artık kusmuyorlar, kusamıyorlar. Zehirlerini kendi içlerine akıtmaya başladılar. Kendi kendilerini zehirlemeleri an meselesi. Zarar, ziyan vereceklerini sandıkları insanlara yanaşamıyorlar artık.
Sinsi planlarını yaptıkları karanlık inlerinin yeri belli olmaya başladı. Teker teker kayıplara karışmaya başladılar. Kale gibi sağlam yeraltı mahzenlerinin çelik surları erimeye başladı. Güvendikleri sâhipleri onları ortada bırakıp kaçtı, kaçıyorlar. Hesap zamânının yaklaşması yüreklerini ağızlarına getiriyor. Bağlı oldukları kişiler kendilerini satmaya başlayınca, her gün kâbus dolu anlar yaşıyorlar.
Kalemi kırılan sapık cenâhın bütün haşhâşîleri Alamut Kalesini terk ediyor. Hasan Sabbah’ın halefleri birbirine girmiş durumda. Güç dengesinin kaybolduğu efsunlu ortamlarının bütün foyası dökülmeye başladı. Dâî olarak yetiştirdikleri her cânî, uysal koyun postuna bürünmüş durumda. Adam boğazladıkları hançerlerini mutfaktaki ekmek sepetinin yanına bırakmışlar. Parmak izleri ve seri numaraları silinmiş cinâyet silâhlarını temizleme gayreti gece gündüz durmadan devam ediyor.
Etrâfa korku ve dehşet salan bu arsız militanlar, şimdi teker teker cemiyetin içinde gizlenme planları yapıyor. Kanlı baltalarını yere gömüyorlar, maskeleriyle birlikte. Bu işi de zifîrî gece karanlığında yapmaya özen gösteriyorlar. Gündüz vakti toplumun içine karışıp işçi kılığında rol kesiyorlar. Gerçi bunları bilen biliyor. Her yerde, silinmeyecek şekilde kayıtları tutulmuş.
Bunların cemâziyelevvelini, iç yüzünü bilenler, topladıkları sağlam delilleri en muhkem yerlerde muhâfaza altına almışlar. Vakt-i merhûnu gelince işlem görmek üzere masanın üstündeki yerini alacaktır. Ehil insanların eliyle, hukūkun şaşmaz terâzisinde ve evrensel insan hakları çerçevesinde hak ettikleri müeyyideyi, yaptırımı görecek ve yaşayacaklardır.
Bu kişilerin eliyle zarar gören herkes sahnedeki yerini alacak ve yaşamış olduğu hikâyeyi herkese duyulması için seslendirecektir. Ne bir eksik ne bir fazla her şey ortalığa serilecek ve defteri dürülmesi gereken her kim varsa lâyık olduğu muâmeleyi görecektir. Gücü elinde bulundurduğu zamanki gibi cesur konuşamayacak ve çevresine höyküremeyecektir.
Âdil insanların taraf olduğu hukūkun önünde, işledikleri suçlar mîzâna konulacak ve yaptığı her işe karşılık gelen fiiller üzerinden hak ettiği cezâyı her hal ü kârda, mutlaka bulacaktır. Mâsumların gözyaşında boğulacak ve bir daha güneş yüzü göremeyecekler. Devran dönüyor, tersine değişim sürüyor. Mazlûmların lânetini kazananlar, kendi ettiklerinin karşılığını sonuna kadar görecektir. Târihin nefret kazanında kaynayıp, gönüllerden yok olacaklardır.
Ezcümle, kararmış ufuklarda şafak söküyor. Ferc-i kâzib, yalancı aydınlık aldatmasın. Fecr-i sâdık, hakîkî aydınlık kapıları çalmak üzere. Açın gözlerinizi ve kulaklarınızı, hiç kapatmayın ağzınızı. Konuşamadığınız zamanlara inat, bütün gücünüzle hakîkatin yanında yer alın. Görüp de söyleyemediğimiz kötülükleri eksiksiz anlatın cemi cümleye. "Adâlet mülkün temelidir." yüce makāmına her şeyi ifâde edin ki gerçek hak yerini bulsun.
Susmayın. Sustuğunuz yeter. Dilinizdeki düğümleri çözün. Elinizdeki kelepçeleri çıkarın. Ayağınızdaki prangaları parçalayıp atın. Şafak sökmek üzere. Gözünüzü, gönlünüzü aydınlığa ve ışığa yaslayın. Arkanızı da karanlığa bütünüyle dönün. Ve bir daha karanlığın tahakkümü olmasın diye sînesi ışık saçan insanlara düşmanlık etmeyin. Cümle beşeriyet, fıtrî insâniyete muhtaç bir durumda. Yüreğinizi açın ve açık yüreklere de samîmiyetle koşup sarılın.