Şehir Kimliği
Faik Kumru
İnsanlar gibi şehirlerin de kendine has bir kimliği vardır. Her köşesinde kendinden silinmez izler taşıyan, otantik yapısını birebir yansıtan öyle hususiyetleri vardır ki “İşte ben buyum.” der gibidir. Bir şehir, bir başka şehre asla benzememelidir. Eviyle, sokağıyla, caddesiyle, mahallesiyle ayrı bir kimliğe, apayrı özel bir manzaraya sahip olmalı ve şehri şehir yapan bu nadide özellikler en başta gelmelidir.
Uzaktan görüntüsüyle başlayan seyir alemi, caddelerine ve sokaklarına girince daha bir açılan kendine özgü özellikleriyle bir cazibe merkezi olmaya her zaman hazır olmalıdır. Hiçbir şehir hiçbir şehre benzer özellikler taşımamalıdır. Hepsinin kendine ait asil bir yapısı olmalıdır. Bir sokağı başka sokakları hatırlatmamalı, ayrı bir aleme girmiş gibi hissettirmelidir her insan.
Bugünün şehirleri birbirinin kopyası gibi adeta; çok sevimsiz ve oldukça da itici. Sevimli bir hale büründürmek için inşa edilen her yapı, eser olmaktan çok mu çok uzaktır. Her yapı bir eser seviyesine geldiği vakit, işte o vakit şehirler bir kimlik kazanmaktadır kendine mahsus özellikleriyle. Günümüz dünyasında yükselen ve gökdelen tabiriyle isimlendirilen yapılar, hakikaten, göğün sevimli yüzünü delmekte ve kirletmektedir.
Yüksek ucube yapılar insanın sema, gökyüzü özlemini perdelemekte ve beşeri karamsarlığa sürüklemektedir. Dikey mimari olarak adlandırılan ve insan egosunu şişiren çirkin yapılar, hiçbir kişiye huzur vermemektedir. Yükseğe çıktıkça içi daralan, toprağın kokusunu unutan ve beton imparatorluğu içinde nefessiz kalan insanoğlu acınacak bir haldedir ne yazık ki.
Tabiatı ve gökyüzünü delik deşik eden, doymak nedir bilmeyen şahıslar, bu hırsını sivrilterek çoğaltmaya, daha bir yükseğe çıkarmaya ant içmiş gibidir. Lakin ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın, bu onu asla tatmin etmeyecektir. Doğayı, yeşili ve her canlı mahluku mutlu edecek ne kadar güzellik varsa her şeyi kökünden bozmaya, sonra da parayla eş değer görme hastalığına müptela olacaktır. Kadim asırların bu illeti, hastalığı bütün asırlarda nüksedecek gibi.
Şehirlerimiz şehir olmadan uzaktır. Daracık yollar, sırt sırta yaslanmış kutu kutu apartmanlar, birbirine yapışan balkonları ile sevimsiz bir manzara arz etmektedir. Bahçesiz, ağaçsız, gülsüz çiçeksiz, yeşil rengi unutmuş çirkin gri beton sahalar. Araba park edecek alanlardan mahrum, sıkış tepiş daracık sokaklar. Dar kaldırımları, yürümeye namüsait, engelliye engel çıkarmak için yapılmış defolu yükseltiler. Yollara sınır çekmiş, insana alan açamamış, herkesin omuz omza zoraki yürüdüğü kimi asfalt kimi gri beton suni kaydıraklar.
Kimliksiz insanlar nasıl kontrollerden kaçarsa, kimliksiz şehirlerden de huzur firar etmektedir. Medeni ülkelerin şehirleri, bizim memleketin şehirleriyle kıyas edildiğinde bu fark bariz bir şekilde meydana çıkmaktadır. Yüzyıllar öncesi inşa edilen eserler hâlâ yaşamakta ve insana nefes olmaktadır. İmar mevzuatları şehir kimliğini bozmayacak şekilde yıllarca uygulanmakta ve değiştirilmesi düşünüldüğünde ise olması gereken düzenlemeler ânında yapılmaktadır.
Bizim şehirlerimiz ranta ve gözü doymayan insanların egolarına kurban edilmektedir. Gelecek nesillerin huzur içinde yaşayacağı mekanları miras bırakamayacak olmamız ise her insanı derinden sarsacak ve kahredecek seviyededir. Tükenmeyen hırslar, doymayan nefisler ve bitmeyen para biriktirme iştahı bu toprakları çirkin ve ucube yapılar ile doldurmaktadır.
Bazı büyük şehirlerimizde eskiyi canlandırma çalışmaları kapsamında yapılan yenileme faaliyetleri takdire şayandır. Diğer küçük şehirlerimiz ve ilçelerimizde de benzer çalışmalar yapılmaktadır. Eskiye özlemin, eskimeyen eskilere hasretin canlanması, bizi biz yapan her ne varsa, yeni ve yeniden gün yüzüne çıkarılması, üzerindeki tozun toprağın temizlenmesi yeni ümitlerin yeşermesini sağlamaktadır.
Bir şehre kimliğini kazandıran faktörlerin başında, o şehre ait eski eserler olduğu gibi, eski insanların hayatı da ayrı bir bölümde incelenmesi ve araştırılması gereken zengin bir seyirdir. Bu seyir içinde, toplumda yeşermiş ve millete edebi eserler bırakmış eskimeyen değerlerin yeni kuşaklara tanıtılması harika bir kültür hizmeti olacaktır.
Şehrin kimliği inşa edilirken, meydana getirilen eserlerin her tuğlasında bir emeği ve gayreti olan her meslek erbabını da o tuğlaya nakşetmek bir gönül borcudur. Yeni yetişen nesillerin bu değerlerimizi tanıması, sevmesi, kendine rol model ve örnek alması geleceği şekillendirme açısından milletimizi ayağa kaldıracak müspet bir faaliyettir.
İnsan insanla kaim olacak, ayakta duracaktır. Tarihten insan çıkarıldığı vakit, tarih sepeti boş kalacaktır. Varını yoğunu tarihe emanet eden ve o mirası nesilden nesle devreden insanın en büyük talebi de bir hoş sedadır. Bir milletin sepeti dolu ise ve o sepet de muhteşem kokular etrafa saçıyorsa, işte o sepet gerçek değerine kavuşmuş demektir. Elini her uzatana, ihtiyacı her ne ise ihtiyacını karşılayacak, her müşkülüne çare olacak dermanı onun içinde bulacaktır.
Bizim şehirlerimizin merkezinde, tam göbeğinde devasa kütüphaneler, araştırma ve geliştirme merkezleri, üniversite kampüsleri ile bu alanları birbirine bağlayacak geniş muvasala yolları olmalıdır. Yerleşim yerleri ve yaşam alanları ekim dikim yapılmayan yerlere inşa edilmelidir. Ekim alanları birçok yönden geliştirilmeli ve bu sahanın uzmanları eliyle yapılmalıdır. Genç nesle hitap ettiği gibi her yaştaki vatandaşları da rahatlatacak biçimde konuşlandırılmalıdır.
Dikey değil, yatay mimari her alanda uygulanmalı, gereksiz yapılaşmanın önüne geçilmeli, işi işin erbabına bırakmalı ve bugünün değil yarının mutlu nesilleri düşünülmelidir. Her ülkenin kendine yeter toprağı vardır. Bizim ülkemizin, memleketimizin toprakları alabildiğine geniş, verimli ve kullanışlı durumdadır. Her şehrin yerleşim merkezinin müstakil evlere yetecek mertebede arazisi bulunmaktadır. Yeteri kadar toprağı da vardır; hem ekim dikim ve hem de ikamet için. Şehirleri daraltmak bütün insanların haletiruhiyesini, psikolojisini bozmaktadır.
Her işi erbabına vermek asıl olmalı ve ne işte meleke sahibi ise o işte istihdam edilmeli ve yaptığı işler de ait olduğu topluma katma değer sunmalıdır. Şehir plancıları başta olmak üzere sahasında söz sahibi olan insanların sözlerine kıymet verilmeli, yetkilendirilmeli, tavsiyelerine uyulmalı, bütün bu süreçler kanuni düzenlemelerle sağlamlaştırılmalı, maddi ve manevi müeyyide ile desteklenmelidir.
Eski zamanlarda ibadet mekanları çevresinde şekillenen ve hayat bulan insan yaşamı, yeni çağda alışveriş merkezleri etrafında cereyan etmektedir. Eski mekanları çekici hale getirmek, o harika eserleri her daim diri tutmak ve bakımını yaparak geleceğe taşımak üzerimize düşen en büyük vazifelerden bir tanesidir. Şehirlerimiz bakıma ve ilgiye son derece muhtaç bir halde gerçek sahiplerini beklemektedir.
Yeni yetişen nesil, bilgi çağının kendisine verdiği avantajı kullanarak, eskiyi de örnek alarak yeni eserler inşa etmeli, içinde huzur bulacağı evleri yapmalı, yaşayacağı mekanlara ebedi kimlik kazandıracak şehirleri kurmalıdır. İşini yaparken meslek ahlakından taviz vermeyecek, meslek ilkelerini birebir tatbik edecek ve çıkar düşüncesiyle hareket etmeyecek gerçek meslek erbabı insanların omzunda yükselecektir bu kadim memleket. Bu kutsi işin gelecekte de böyle olacağı ümit edilmektedir vesselam...