Birçoğumuz anne babamıza, komşumuza, iş arkadaşımıza veya hayatımızdaki diğer insanlara veya başka insanlara zaman zaman kızarız. Hatta öfke duyarız. Şu insan kötü, bu insan şöyle vesaire der dururuz. Fakat suç kimde?
Suç hepimizde olabilir mi?
Eminim şu an karşınızda oturmuş böyle konuşuyor olsaydım bana atacağınız bakışı tahmin edebiliyorum. Beni en iyi ihtimalle yadırgardınız. Fakat bir daha söylüyorum, suç bizde.
İnsan, John Locke’un dediği gibi dünyaya geldiğinde zihni “tabula rasa(boş levha)” dır. Doğarken beraberinde getirdiği belli refleksler (babinski, moto vb.) dışında ve iç güdüler dışında tamamen boş bir zihinle dünyaya gelir. Sonradan aldığı eğitim, aile ortamı, çevre, sosyokültürel etkenler ile beraber zihni şekillenir ve ona göre hareket etmeye, tepki vermeye ve davranmaya başlar. Hatta yeterli imkanı bulduğunda da buna göre eğitmeye veya etkilemeye başlar. Öyle kültür aktarılan bir şeydir nesilden nesile. Burada kültürün içine sadece iyi şeyleri toplayıp streç filmle saracak kadar iyimser olmayalım lütfen. Çünkü sadece iyi şeyler (kaldı ki iyi neye ve kime göre) aktarılmaz, öğrenilmez. Aynı zamanda olumsuz şeyler de aktarılır, eğitilir. Zihin bir hamura benzer. Onu yoğuran ustanın ellerinin marifetiyle ustasına maalesef kaçınılmaz olarak benzer.
Bu usta, bir şahsiyet değildir. Bu usta bir oluşumdur, toplumdur, canlı bir organizmadır, çevredir, kültürdür, sosyolojidir, öğretmendir, anne babadır, iklimdir.
“Bana bir avuç çocuk verin, istediğinizi avukat, istediğinizi polis istediğinizi hırsız yapayım” diye boşuna demiyor üstad. İnsan zihni hamurdur, yoğrulur. Ve insan zihni boş levhadır, üzerine kim ne çizerse o kalır. Birine kızacaksak, suçlu arayacaksak eğer karşımızdaki insana değil, onun zihnini yoğuran şartlara, o boş levhaya çizikler atan koşullara kızmak ve onları iyileştirmeye çalışmak gerekir.
Biraz örneklendirme yapacak olursak;
Suça bulaşmış bir çocuğa bakalım. Burada suçlu olan çocuk mudur? Yoksa çocuğu suça yönlendiren sistem mıdır?
Yere çöp atan bir insan düşünelim. Orada evet onun özgür iradesi elbette vardır. Fakat eğitilmemiş, şiddet görmüş, entelektüel faaliyetlerle beslenmemiş bir zihne sahip olan o insanın mı suçudur? Yoksa onun zihnini hep dram ile, yoksunluk ile, şiddet ile meşgul eden sosyokültürel gerçeklerin suçu mudur?
Hitler çocukken eğitim için bir kiliseye gönderilir. Orada yasak olan tütün ürününü gizli gizli bir köşede kullanmaya çalışırken yakalanır. Ve o gecenin o geç saatinde kapının önüne konur. Elbette bu tek başına bir etken değildir. Ama sizce Hitler’in o hale gelmesinde bu bir etken değil midir?
Eşine şiddet uygulayan bir erkeği düşünelim. Acaba ona onu yaptıran zamanında babasının veya amcasının veya bir başkasının eşlerine karşı aynı şeyleri yapmış olmasının etkisi var mıdır? Veya şiddet görmüş olmasının etkisi var mıdır?
İnsanlara hep ön yargı ile bakan, bağnaz dediğimiz insanların acaba bu halde olmasında sosyokültürel gerçeklerin etkisi var mıdır?
Elbette vardır. Tekrar edelim, insan zihni hamurdur ve yoğrulur ve onu yoğuran ustanın ellerinin marifetiyle ustasına maalesef kaçınılmaz olarak benzer. O usta ki bir şahsiyet değildir. Bir sistem, kültür, toplum vesairedir. Ve yine söyleyelim, insan zihni boş levhadır. Üzerine kim ne çizerse onun izi kalır ve o şekilde bir hacim alır.
Şimdi tekrar soruyorum sizlere ve kendime, suçlu kim?
Bitirirken bir şiirle bitirmek istiyorum;
Ey adem kulak kesil sözüme
Hor görme kimseyi, bakmadan özüne
Harcını karanı bilirsen eğer,
Varırsın hakikatin özüne.
Ey adem ayırma gözlerini,
Tanı önce eserin sahibini.
Bilirsen bu hamurun ustasını,
O vakit tanırsın seni ve beni.