Mark Twain, "İnsan Nedir?" isimli kitabında yaşlı bir adam ile genç bir adamın diyalogları üzerinden insanı ve insanın gerçekten çıkarı olmadan iyilik yapıp yapamayacağını tartışır. En sonunda ise şöyle bir kanıya varır; insan yaptığı her şeyi kendi çıkarı için yapar.
Peki Mark Twain'in bu görüşü ne kadar doğrudur?
Diyelim ki statü sahibi bir insana veya gelecekte statü sahibi olma ihtimali yüksek bir insana zamanın birinde yardım etmiş olalım. Burada bizim o kişiye yardım etmiş olmamızın amacı nedir?
Gayet tabii o insanın statüsünü kullanarak bizi yaptığımız yardım karşılığında gözetmesidir.
İtirazların yükseldiğini duyabiliyorum. Peki varsayalım ki haklısınız. O insana yardım etmiş olmamızın tek amacı yardım etmiş olmak olsun. Bir diğer örneği ele alalım;
Ali Bey, inancı olan bir insan. İnancına göre de iyilik ettiği takdirde cennetle ödüllendirileceğini biliyor. Müşkül durumda olan komşusuna yardım eli uzattığında hiçbir beklentisi yok mudur?
Elbette vardır. Yaptığı iyilik karşılığında cenneti veya yaratıcının takdirini bekler. Burada biraz durup düşünürseniz itiraz etmeyeceğinizi biliyorum.
Bana diyebilirsiniz ki; "ama inancı olmayan insanların yaptığı iyiliğe ne diyeceksin?"
Ahmet Bey'in yaptığı iyiliğe bakalım o halde;
Ahmet Bey, inancı olmayan bir insan. Fakat çevresinde bilinen ve iyi olduğuna kani olunan bir insan. Sık sık insanlara yardım eli uzatıyor. Peki size bir soru; Ahmet Bey, karşıdan karşıya geçmekte zorlanan yaşlı birine yardımcı olurken bunun karşılığında ne bekliyor sizce?
Ben söyleyeyim; tabii ki vicdanının tatmin olmasını.
İnsan farkında olmadan da yani bir çıkar beklediğinin farkında olmadan da bile iyilik yaparsa muhakkak bir karşılık ve çıkar gözetir. Bakın farkında olmasa bile diyorum.
Vicdanını rahatlatırken duyduğu haz, yaratıcının takdirini kazanma, cennete gitmeye hak kazanma veya toplumun takdirini kazanma veya yaptığı iyilik karşısında kendini güçlü ve büyük görerek gururunun okşanmasından duyduğu haz. Her ne olursa olsun muhakkak ama muhakkak bir çıkarı vardır. Dolayısıyla insan farkında olmasa bile çıkarcıdır diyebilir miyiz? Evet, diyebiliriz.
Peki ama iyilik yapması bir insanın kötü müdür? Hayır, değildir. Fakat! İnsanın yaptığı iyilikte çıkarının olduğunun farkında olmadan yaptığı iyilik, çıkarının olduğunun farkında olarak yaptığı iyilikten tabi ki evladır. Kısacası, kameralar eşliğinde müşkül bir durumda olan insanlara yardım eden insandansa kimseye duyurmadan iyilik yapan ve tek amacı yaratıcının takdirini kazanmak veya vicdanını rahatlatmak olan insan evladır.
İnsanın doğasında vardır çıkarcılık. Ne kadar eğitimle yontarsak yontalım fayda etmez. Fakat farkında olarak çıkar bekleyen insanların dışında kalan insanların yaptığı iyiliğe her ne kadar muhakkak çıkarları olsa da ihtiyacımız vardır.
KİTAP OKUMAYAN "YAZAR VE ŞAİRLER"
Son dönemde ortaya bir sürü garip garip içeriklerle, kurallı ve anlamlı bir şekilde bir araya getirilememiş cümlelerle dolu, kitap demeye dilim varmadığı için kağıt yığını diyeceğim şeyler çıktı.
Bunları yazanlar da işin garibi kendilerine yazar demeye başladı. Hatta daha vahimi söyleşiye gidiyor, "felsefe" yapıyor ve fikir belirtmeye kalkıyor. Kullanamadığı dilin romanını veya şiirini yazmaya çalışıyorlar.
Kendinize has şiveniz vardır, üslubunuz vardır ve hatta bu zenginliktir. Kastım bu değil fakat kelime haznesi olmayan, doğru telaffuz edemeyen, nerede hangi kelimeyi kullanacağını bilmeyen, günlük dilde konuşan ve düşünen insanların kendine yazar demesi ve diyebilmesi inanın çok vahim. Hele hele fikir belirtmeye kalkışmaları...
Psikoloji hakkında gram bilgisi olmayan insanların yazar diye ortalıkta dolaşıp, psikolojik sorunları olan insanların dertlerini başka insanların dertleriyle kıyaslaması da cabası.
Kendine "şair" diyip, imza günlerine giden insanların yazdıklarına bakıyorsunuz, tiktok benzeri uygulamalarda çekilen arabesk dolu videoların içeriğinden hiçbir farkı yok. İşin daha vahimi bu kişilerin yazdıkları topluma, insana, doğaya, hayata hiçbir şey katmadığı gibi bunları yazanlar hayatları boyunca bir kitap okumamış, sinemaya gitmemiş, tiyatro izlememiş, şair veya yazar tanımıyor. Ayrıca işin daha da tuhafı bir marifetmiş gibi bunları da kendileri söylüyor.
Dolmayan bardak taşamaz, mürekkebi olmayan kalem yazamaz, okumayan insan yazamaz!