Van kiliselerden ibaret değil
İkram Kali
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan Van, yedi bin yıllık geçmişiyle farklı medeniyetleri bağrında barındırmış kadim kenttir.
Hurilerden Mitanilere, Asurlulardan Urartulara, İskitlerden Medlere ve Perslere, Bizanslardan Selçuklulara, Partlarlardan Sasanilere, Abasilerden Eyyübilere, Mervânîlerden Osmanlılara gelmiş geçmiş medeniyetlere ait eserler ve kültür kalıntıları bu toprakların değeridir.
Camiler de kiliseler de şapeller de mescitler de kaleler de köprüler de sarnıçlar da suyolları da türküler de maniler de bizim ortak zenginliğimizdir.
Havasını suyunu, ağacını çiçeğini, kuşunu kedisini, tarihini kültürünü korumakla sorumlu olduğumuz gibi eserlerimizi de ayrım yapmadan sahiplenerek korumak, tanıtmak gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevidir.
Ancak son zamanlarda bu topraklarda kiliselerden başka eser yokmuş gibi davranılması, algı yaratılması toplumda haklı olarak rahatsız yaratmakta ve üzüntüye neden olmaktadır.
Sürekli “kiliseler yıkık, bakımsız” gibi paylaşımların yapılması bilinçaltı mesaja yönelik üst akılın dayattığı tuzak çabalar olarak görülmektedir.
Hıristiyan eserlere inanılmaz ölçüde hassasiyet gösterenlerin İslam eserleri söz konusu olunca kör, sağır, dilsiz olmaları düşündürücüdür
Bu konuda Zeve Şehitliği, Selimbey Şehitliği, Kılıçlıbaba Türbesi, Süleyman Han Cami, eski Van şehri sınırları içindeki eserlerin, Gevaş Selçuklu Mezarlığı ve Halime Hatun Kümbetinin bakımsızlığından, sahipsizliğinden söz etmeyeceğim.
Örnek olarak Van Kalesi güneyindeki İkiz Kümbetleri anlatmaya çalışacağım.
Eski Van şehri sur duvarları dışında Kayaçelebi Camisi'nin güneybatısında Orta Kapı Mezarlığı'nın içerisinde yer alan, biri 1789 yılında ölen Van Beylerbeyi Teymur Paşa'ya, diğeri 1796 yılında ölen kardeşi Ahmet Paşa'ya ait İkiz Kümbet/Türbe bulunmaktaydı.
Her ikisi de sekiz sütunla oluşturulmuş, baldeken (bir taht ya da altar üzerinde sütunlar vasıtasıyla yükselerek onu koruyan bir bölüm) tarzda inşa edilen, sekizgen bir kaideye oturan sütunları sivri kemerlerle birbirine bağlanan, üzerleri sivri kemerlere oturan piramidal birer külahla örtülen zeminleri taşa döşeli olan, ancak sandukaları bulunmayan Osmanlı dönemi mimarisini yansıtan kümbetlerden biri şimdi yok.
Tarihin canlı tanığı olan bölgeye mimari güzellik katan kümbetlerden biri 2011 Van depreminde yıkıldı. Yerle bir olan kümbettin parçaları bir yerde toplandı.
Aradan 9 yıl geçti.
Taş üstüne taş koyulmadı.
Ermeni mezarlığına, kiliselere duyarlı olanlar (!), yıkılan kümbeti görmedi. Kümbetin neden restore edilmediğini merak edip kimse sormadı.
İkizler Kümbeti kiliseler kadar değer görmeyi, eski görünümüne kavuşmayı bekliyor.
Kenti yönetenlerin, vatandaş adına konuşanların duyarlı davranarak sorumluluk anlayışıyla bu konularda daha dikkatli olmaları gerekir.
Kadim kentimiz tüm renkleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle güzeldir, değerlidir.
Lakin Van, yalnızca kiliselerden ibaret değildir.
Kalecik’in taşları
Hakkını yemeyelim.
Duyarsızlık yalnızca İkiz Kümbetlere yönelik değil. Urartu, Selçuklu eserleri de payına düşeni alıyor.
Gevaş’ta…
Selçuklu Mezarlığı’nı gölgeleyen beton yığını öğrenci yurdu var. Yurt yıkılacaktı çirkinlik son bulacaktı. Ama bina hala yerinde duruyor. Söz konusu yurdun yıkılarak çirkinliğin kaldırılacağını söyleyenler toplumu resmen aldatı. Verdikleri sözleri yerine getirmediler.
Geçenlerde bu köşede “ Tuşba ilçemizin Kalecik Mahallesi'nde, İÖ. 9. Yüzyılın çeyreği içinde yapılan küçük Urartu kalesinin (Kalecik) 500 metre yakınında 2 bin 800 yıl önce Urartular döneminde matematiksel hesapla inşa edilen ve 1600 metrekarelik alana sığdırılan takvim ve astrolojide kullanılan mühendislik harikası 2 bin 475 dikili taş, 25 oda mezar ve 4 taş halkanın bulunduğu sit alanı var. Bölge Van Gölü’ne nazır harika bir yerde. Özellikle ilkbahar aylarında renkli fotoğraflar veriyor tarihi mekân. Ama turistik bölge kaderine terk edilmiş durumda… Şehrin yanı başında 2 bin 800 yıllık tarihi turistik bölgeye yıllardır yön ve bilgilendirici levha dikemeyen, bölgeyi yıllardır gerçek anlamda koruma altına alamayan, bölgede çevre düzenlemesi yapamayan anlayış turizminden söz etmesin ” diyerek yetkililere seslendik.
Yazımız sonrası taşların önemini bilen duyarlı insanlardan tepkiler, eleştiriler geldi.
Taştan ses çıktı.
Kurumlardan, belediyelerden ses çıkmadı.
Umutluyum; Bir gün onlardan da ses çıkacak!
Böylesi görülmedi
Deprem, sel, çığ, kar kış, terör, sosyal olaylar, ekonomik krizler yaşandı.
Zor günler geldi geçti.
Ama böylesi hiç görülmedi, yaşanmadı.
Esnafı da tüccarı da vatandaşı da kaygılı.
İş yeri kapandığı için geliri kesilen insanlar çok zor durumda.
Mesleğini yapamadığı için işsiz, gelirsiz olanlar çaresizlik içinde.
Kimse kimseye gelip gidemiyor.
Dokunmak, acı tatlı günde bir araya gelmek yasak.
Duygular karmakarışık.
Acılar endişelere, umut paniğe, sağlık beklentiye karışmış durumda.
İnsan sosyal varlık olmaktan çıkarak robotlaşmaya başladı.
Hiç kimse ne yapacağını ne yapması gerektiğini bilemiyor.
Gelecekle ilgili kimse net bir şey söyleyemiyor.
Dün söyleneneler bugün geçerliliğini yitiriyor.
Hüzünlü hayat hikâyeleri yaşanırken acılar kayıplar sıradanlaşıyor.
Duygular anlamını yitiriyor.
Kimsenin akılından geçmeyen geişmelere tanık oluyoruz.
Koronavirüs salgını rüya gibi geliyor.
Çok zor günlerden geçiyoruz. Allah herkesin yardımcısı olsun.