Ortadoğu yeniden şekillenirken?
İlhan Güneri
Hafta sonu Türkiye tarihi bir gün yaşadı. 37 yıldır ülkesinden ayrı olan Şıvan Perwer ülkesine geldi. Yine düne kadar (aslında kendi özgülünde çok şerefli bir görev olan) "peşmerge lideri" diye küçümsenmeye çalışılan Mesud Barzani Başbakanın konuğu olarak Türkiye'ye geldi.
Düne kadar devlet ricali Kürdistan adını anmazken, şimdi Başbakan Kürdistan Federe Yönetimi ve onun Başkanından övgü ile söz etmeye başladı. Bunlar önemli bir psikolojik eşiğin aşılmasına yardımcı oldu, olacaktır.
Ayrıca Güney Kürdistan (Irak Kürdistan'ı) bölgesinin ekonomik olarak daha güçlü olmasını sağlayacak petrol boru hattı, yeni sınır kapıları ve ortak ticaret bölgeleri gibi anlaşmalarında gerçekleşmesi önemli sayılacak gelişmeler arasında.
Türkiye ve Güney Kürdistan Yönetiminin işbirliği içinde olması, Kuzey Kürtlerinin ulusal haklar mücadelesine yeni bir ivme kazandıracaktır. Güneyde Kürtlerin özgürce ulusal haklarından yararlanması ama Kuzeydeki (Türkiye'deki) Kürtlerin bu haklardan yoksun bırakılması ne zamana kadar sürdürülebilir. Kürtleri ulusal haklarından mahrum bırakma politikasının artık sürdürülemeyeceği ortada. Bunun gibi Kürt sorununun silahlı mücadele ile çözülemeyeceği de yaşanan pratikle öğrenildi.
Artık Doğu, Güney Doğu Anadolu denen Kürdistan bölgesinin gelecekteki statüsünün belirlenmesi elzem olmuştur.
Bu durumda Kürtlerin, Türkiye içindeki statüleri belirlenirken ciddi insiyatif almaları ve güçlü bir örgütlülük oluşturmaları gerekmektedir.
Asıl sorun; yeni dönemde Kürtlerin kendi aralarında var olan görüş ayrılıklarını gidermelerinde ve ortak bir yapılanma inşa etmelerinde ortaya çıkacaktır.
Bölgenin en güçlü örgütlülüğü olan BDP, kendisi dışında hiçbir örgüte hayat hakkı tanımamaktadır. Kendisi dışındaki Kürtlere tek parti, tek lider dayatması ile anti demokratik bir tavır sergilemektedir. Bunun en önemli nedeni de, kendisini 30 yıllık savaşın tarafı olarak görmesi ve kendi dışındaki Kürt hareketlerinin, aydınlarının, yurtseverlerinin çabalarını yok sayması, kendisini bütün Kürtlerin temsilcisi olarak görmesidir.
Oysaki son seçimlerde BDP'nin Kürtlerden aldığı oy % 28 civarındadır. Elbette önemli bir güçtür, takınacağı tavır önemlidir. Ama Kürtlerin tamamını temsil etmediği de açıktır.
Bilindiği üzere Türkiye'de 25 milyon civarında Kürt bulunmaktadır. Bu Kürtlerin önemli bir bölümü yoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini kapsayan Kürdistan'da yaşamaktadır.
Bölgenin en güçlü Kürt Partisi BDP ise Türkiye'de 2 milyonunun üzerinde oy almıştır. Bölgedeki 20 ilin 2011 yılı verilerine göre seçmen sayısı 7,2 milyon kişidir. (Kaba bir hesaplama yapılmış olup, Kürdistan dışındaki Kürtlerle ilgili bir hesaplama yapılmamıştır. Ama bu durum sonucu değiştirmez diye düşünüyorum.) Bu durumda BDP Kürtlerin yaklaşık % 28'inin oyunu almıştır. Yani Kürtlerin geri kalan % 72'si mevcut düzen partileri ile Kürt siyasetinde yer alan diğer partilere oy vermektedirler.
Kürtlerin ortak yapılanmalar oluşturmalarının gereği bu tabloda açıkça görülmektedir. Bu ortak yapılanma içinde BDP'nin de olması hayati derecede önemlidir. Ancak geçmişte yaşanan deneyimler (HEP-DEP gibi) olumlu sonuçlar vermedi. Bu nedenle ortak bir yapılanma oluşturulmasına karşı çıkanlar olacaktır. Şu bilinmelidir ki; ortak yapılanma oluşturmanın tek yolu tek bir partide bir araya gelmek değildir. Ortak temsil yaratmanın yüzlerce yolu vardır. Yeter ki iyi niyetli olunsun.
Bunun için;
-Mevcut veya kurulacak tüm Kürt örgütleri bir birlerinin varlığına saygı göstermelidir.
-Örgütler arası ilişkiler büyük küçük demeden dostça olmalı,
-Uzun zamandır zaten olmayan Kürtler arası çatışmasızlık her koşulda sürdürülmelidir.
-Örgüt veya kişi çıkarları yerine, ulusal çıkarlar ön plana çıkarılmalı, makam, mevki sevdalarına taviz verilmemelidir.
-Geçmişte yaşananların unutulması belki zordur, ama ayrılık noktaları yerine birlik noktalarının öne çıkarılmasına engel de değildir.
Artık tekçi ve ben olmazsam olmaz tavırlarını bir yana bırakmak gerekiyor. Lozan sürecinde bir araya gelmeyi beceremeyen Kürtlerin bugün aynı lüksü yoktur.
Dün biri twette "Şıvan tek başına gelseydi 3 milyon Kürt karşılardı" diye yazmıştı. Sormak isterim, bu gelişinde de Şıvan'ı 3 milyon Kürt karşılasaydı Kürt halkı bundan zarar mı ederdi.
Kişisel kanaatim; Kürtlerin bu yüzde 72'lik kısmının önemli bir bölümü Kürtler arasındaki çekişmeler yüzünden Hak-Par, KADEP ve Huda-Par gibi Kürt partileri içinde yer almamaktadırlar. Kürtlerin bu partilere yönelmesinde Devletin olduğu kadar BDP'nin uyguladığı psikolojik baskının da önemli bir rolü vardır. Niyetim, Kürt partilerinin yanlış ve doğrularını tartışmak şu haklı, bu haksız diye bir tespit yapmak değil. Bu nedenle gereksiz bir tartışmaya girmek istemem. Şu anda önemli olan yukarıda belirttiğim verili durumu Kürtlerin lehine çevirmenin ve kalıcı kılmanın yolunun ne olduğudur.