Güler misin, Ağlar mısın?
Leyla Mihrinaz Engin
Hepimizin bildiği meşhur bir soru var: okuyan mı çok bilir, gezen mi? Bu soruya yıllardır net bir cevap veremedim hâlâ da veremiyorum. Ancak gezmenin çok farklı bir tadı, tecrübesi ve kazanımı var, hele ki yayıncıysanız, kitap ve kültür taşıyıcısıysanız.
Kitap fuarları aracılığıyla gittiğim her memlekette bir yorumum oldu, tabiri caizse dışardan bir fotoğraf çekmiş oldum.
İlk izlenimim, insanlar konuşunca sonuna kadar dinlenmemiş. Bu yüzden konuşmaya başladıklarında susmayı unutuyorlar. Meramları hiç anlaşılmamış. Dinlenilmediği ve anlaşılmadığı için kendilerini hep eksik hissediyorlar, güvensizlik ve özgüven eksikliği had safhada. Konuşmaya konuşmaya, anlaşılmaya anlaşılmaya hatta dinlemeye dinlemeye bu üç insanî ihtiyaç deforme olmak üzere.
Kek kalıplarını bilirsiniz, kare, üçgen, yıldız gibi. Halkın büyük bir kısmı yetişme çağındaki çocuklarını böylesi kalıplar içinde şekillendirmeye çalışıyor. Sebebini sorduğunda, kendileri gibi olsun, istiyorlar. Kendileri nasıl mı? Büyük çoğunluk muhafazakar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın hissiyatında, etliye sütlüye dokunmadan yaşayıp yaşayıp ölmek... Tek kaygıları, siyasete bulaşmamaları yani kalıplaşan sağcı milliyetçi kimliğin dışına çıkmamaları ve ekonomi kaygısı.
Memleketin beylerinin çoğu okumuyor, mazeretleri; gerek yok, zaman yok, para yok, şeklinde.
Kitap okumayıp kitap okumanın zararlarını anlatan beyler de işin cabası. Bu da yaşadığımız cahilizm döneminin cesaret erbapları.
Kimse mevcut kültür düzeyinden memnun değil bir o kadar da kitaptan uzak.
Memleketin kadınları beylere oranla bir tık daha duyarlı, bunun sebebi de ailede eğitim hayatını sürdüren çocuklarla daha ilgili olması.
Oldukça nitelikli bir okuma grubu da var elbette. Genelleme yapmak gerekirse bu oran yüzde bir, hadi yüzde iki olsun.
İlkokulda okuma zorunlu tutulduğu için okuma oranı kısmen iyi ancak ne tarz kitap okutulduğu ayrı bir tartışma konusu.
Ortaokul gençleri şaşırtıcı bir şekilde okuyor ve hatta okul ve ailenin belirlediği kitapların dışında bir ilgi alanları var. Son yıllarda Japonya'dan yayılan manga kitaplarına , korku, gerilim, fantezi türüne yönelmiş durumdalar. Bu konu da ayrıyeten incelenmeli bence. Bu kuşakta, bildiğimiz dünya klasikleriyle okumaya başlayan kesim çok az. İşin ilginç tarafı bu kuşağın kızları okuyor, erkekler onlara oranla gerilerde.
Ve bir de dışarıdan gözlemlerken onların görmediği, senin görebileceğin dört duvar var. Kendilerini sonsuz özgür sanıyorlar ancak siz onların kaç kanat çırptıktan sonra duvara çarpacaklarını görürsünüz.
Tüm memlekete dar bir gömlek giydirildiği kanaatine kapıldım. Bazılarının gömleği paçavra, bazılarının düğmesi ilikten ayrılmış can yakarken bazıları da giydirildiği gömleğin farkında dahi değil.
Ve üzülerek söylemeliyim ki bir çok insanda duygular hadım edilmiş gibiydi.
İşte hal böyleyken kitap okumanın, ihtiyaç listesinde son sıralarda olduğu bir ülkede memleket memleket kitap taşıyorum.
Güler misin, ağlar mısın?