'30 km'lik güvenli bölge!'
Mehmet Bedri Gültekin
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar’da Sisi ile el sıkışmasının ardından Suriye Devlet Başkanı Esad’la görüşeceğini çeşitli vesilelerle açıkladı. İyi bir gelişme…
Öte yandan 28 Kasım günü yapılan kabine toplantısının ardından söylediği; “Ülkemizin sınırlarını 30 km derinliğinde bir güvenlik şeridi ile koruma altına alma kararımız, yaşadığımız her hadiseyle biraz daha güçlenmektedir” şeklindeki sözleri ile Esad’la görüşmenin olabileceği mesajı arasında da ciddi bir çelişme bulunuyor.
AKP, yaşanan bütün acı tecrübelere, ödenen ağır bedellere rağmen Neo-Abdülhamit’çi politikada ısrar ediyor. 30 km derinliğinde “güvenli bölge” yaratarak, “ülkemizin güvenliğini koruma altına alma” iddiası, bu akıl almaz politikanın hala devam ettirilmeye çalışıldığının son kanıtıdır.
SURİYE İLE ÇATIŞMA!
30 km derinliğinde güvenli bölge yaratma niyeti, Erdoğan’ın son günlerde sık sık tekrarladığı üzere, Suriye’nin Tel Rıfat, Menbiç ve Ayn-el Arap bölgelerinde kara harekatı yapma niyetini ifade ediyor.
Söz konusu bölgelerde sadece YPG(PKK) yok, Suriye’nin Ordu güçleri de var. PKK, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Suriye Ordu güçlerinin Türkiye sınırı başta olmak üzere bu bölgelere gelmesini kabul etmek zorunda kaldı. PKK açısından bakıldığında Suriye ordusunun buraya gelmesi, bir korunma tedbiri alınması anlamına geliyor.
Suriye ise böyle bir gelişmeyi, 2014 yılından itibaren terk etmek zorunda kaldığı topraklarına geri dönüşün ilk adımı olarak gördü ve değerlendirdi.
Ama öte yandan bu durum, Suriye askerlerinin, terör eylemlerine devam eden PKK’ya karşı Türk ordusunun kaçınılmaz olarak başvuracağı operasyonlarının hedefi olması demekti. Nitekim son Pençe Kilit Operasyonu’nda çok sayıda Suriye askerinin de öldüğü gelen bilgiler arasında. Suriye’nin, kayıplarına rağmen bu durumu Türkiye ile bir sorun yapmaması da üzerinde düşünmeye değer!..
YA SONRA!...
Önemli soru şudur: Türkiye Erdoğan’ın iddia ettiği üzere 30 km. derinliğinde güvenli bölge yaratırsa bu Türkiye açısından terör tehdidinin önleneceği anlamına geliyor mu?
Özellikle Fırat’ın doğusunda 30 km’nin ötesinde gene PKK olacak. Sınırı 30 km güneye taşımak bu durumda terör tehdidini nasıl önleyecek?
Tam tersine Türkiye kendi sınırları dışında yurttaşlarının yaşamadığı ve sadece PKK’nın değil farklı hedefleri olan cihatçı grupların cirit attığı yaklaşık olarak 700 km’lik bir alanda güvenliği sağlama sorunuyla karşı karşıya kalacak…
Güvenliği sağlamak bir yana, 30 km derinliğindeki “güvenlik bölgesi” tam tersine sürekli olarak güvensizlik üreten bir alan olacaktır.
Nitekim, Türk Ordusunun kontrolünde olan İdlip, El Bab, Cerablus ve Tel Abyad bölgelerinde güvenliğin sağlanmış olduğunu kim iddia edebilir?
TARİHİ FIRSAT
Aslında Türkiye tarihi bir fırsatla karşı karşıyadır. Ama bunun için mevcut Suriye politikası lafta değil, gerçekten radikal bir şekilde değiştirilmelidir.
Bu değişikliğin ilk adımı, PKK’nın (YPG) bulunmadığı İdlip bölgesinin kontrolünün derhal Suriye’ye bırakılması olmalıdır.
Fırat’ın Doğu ve Batısında bulunan Tel Rıfat, Menbiç ve Ayn-el Arap bölgelerinin kontrolünün Suriye Ordusu tarafından (Rusya ile birlikte) sağlanması ve PKK (YPG) güçlerinin buradan tamamen çıkarılması, Türkiye’nin “evet” demesi ile birlikte hemen gerçekleştirilebilir. Türkiye gerekirse Suriye ve Rusya ile birlikte burada kara harekatına da başvurabilir.
Bu adımlarla birlikte üçüncü adım olarak yapılacağı söylenen Erdoğan – Esad görüşmesinin gerçekleşmesi ve bu görüşmede Fırat’ın doğusunun ABD güçlerinden ve PKK’dan tamamen temizlenmesi ile birlikte Suriye’de bulunan Türk Ordusunun bu ülkeden çekilmesinin bir takvime bağlanması…
Türkiye bu adımları atarak 32 yıldan bu yana bölgemizi kana ve ateşe boğan ABD güçlerinin bölgeden tamamen çıkarılmasını sağlayabilir. Böyle bir gelişme PKK’nın da temelli olarak silah bırakmak zorunda kalması anlamına gelecektir.
Cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşamakta olan Türkiye, bu durumda bugün için terörle mücadeleye ve ülke güvenliğini sağlamaya ayırdığı çok büyük kaynakları ekonominin hizmetine sunabilecektir.
Şam ile barışmış olan Türkiye, bütün Batı Asya ülkelerinin (Türkiye, İran, Irak, Suriye, Lübnan, KKTC, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan başta olmak üzere) her alanda daha yakın ilişkiler içine girmesinin yolunu açmış olacaktır.
İşte böyle bir gelişme Türkiye’nin, ayağına gelmiş olan“tarihi fırsatı” değerlendirmesi anlamına gelecektir.
Ama bu fırsatı değerlendirebilmek için Türkiye’nin herşeyden önce AKP’nin Neo-Abdülhamitçi kafasından kurtulması gerekiyor.