Güven bağı…
Mustafa M. Atilla
Hepimiz;..tek başımıza hayli zeki,bilmiş,akıllı,
akil insanız ama, toplum ve kalabalıklar
birlikteliğinde bugünkü sürü statüsünde hayatı
yaşayan insanlarız.
Anonim bir düşünce bize mütemadiyen bunu anlatır,”insanlar içgüdüsel olarak kendine hep öncü,lider birini arar.
TRT belgesel film arşivinden seyrettiğim, Burdur bölgesine ait bir düşünüşle anane haline gelmiş bir programda etkinlik adı altında, yüzlerce insanın seyrine takılan,her yıl aynı mevsim de gerçekleşen,koşarak gelip dereyi geçmeye çalışan onlarca koyunun,önce çobanın koçla,sonra koçun koyunlarla bir bağ kurması hikayesiyle yapılan etkinliğin filmiydi.
Etkinliğin filmi;..aralarında ki bir bağla kurulmuş güveni,sadakati,lidere olan biat edişin temasını anlatıyor insanlara.Biraz derin düşünürsek bu hayatın içindeki insanın insanla,insanın bazı diğer canlılarla sosyolojik bağdaki düşünceyi barındırıyor.
Önce çobanın zaman içinde koçla kurulmuş sıcak sevgi bağı,aynı zaman içinde koçun koyunlarla kurduğu güç ve cinsiyet bağı,
koyunların dereden koçun arkasından,koçun çobanın arkasından tereddütsüz atlayıp geçmeleri bir etkinliğe sebep olmuş,oluşan bu
seyirlik faaliyet;..özel bir bağla öncüye,lidere güvenilmesi gerektiğinin canlı anlatımının
özeti diyebilirim.
Benim yazmayı planladığım konunun tamda örneklemesi budur diye, başlık kısmında bu etkinliği yazarken de tereddütsüz güveni ve itimatı heba etmeyecek öncü ve lidere sımsıkı sarılmak gerekirken,güveni ve itimatı yerle bir eden topluluk önderlerini,çobanı terk etmeyi de bilmek gerektiğini atlamayıp geri dönen grup hayvanlarını da gördüm.O özel bağ
oluşmamış görünüyor du aralarında.
Hepimiz, düşünen varlıklar olarak yaratılış gayesinin içinde güven ve sadakatin var olduğunu anlamış olmamız gerek.Zaman zaman aile yapısında,ortaklıklarda,arkadaş ve dostluk ilişkilerinde,bağ bulunulan her şeyde yerini korurken,öyle anlar olur ki sığınılacak kapının doyumsuz zevkinde de kendini gösterir bu bağ.Bu konuda neler neler yazılır kim bilir,yaz yaz bitmez,anlat anlat tükenmez,adeta insanı besler büyütür düşüncede,..şahsiyette kapasite artırımına sokar çıkarır diye düşündüğüm de bundan beslenmenin çok önemli olduğunu anlatmaya çalışırım kendime hep.
Güvenle,sadakatla izinden koştuğumuz,öncü liderlere gelince;.. ben her zaman şu düşünceye itiraz etmeden veya ara ara kendi fikrimi kendimce çürütmeden savunduğum şey,..<toplumların, kalabalıkların>.. zeka seviyesi zaman içerisinde belirledikleri öncülerinin zeka seviyesiyle eş değerdedir.liderini,yöneticisini,takım koçunu,yol arkadaşını,medet umduğu insanı,yandaşı deyip sahiplendiği kişilerini seçerken, kendinin aynası gibilerini seçer yürümeye başlar,onlarla var olmayı,onlarla yol almayı düşünür.Bu belkide sürekliliği için bir yerde denge meselesin de devamlılık sağlıyor olabilir.
Aslında bu konu sürü psikolojisiyle veya toplum kitle psikolojisi ile ilgili ise de, adına ne derseniz deyin seçtiğiniz öncüye göre negatif veya pozitif düşüncenin güven ve sadakat te eksik yanlış yetersiz veya doğru bütünleyici rolünü
seyre takılanlara izah etmeye çalışıyor farkında
olmadan.
Basit bir etkinlik gibi görünen bu güvene dayalı atlama, hayatın içinde bizlere çok şey anlatıyor.
İnsanlar ve hayvanlar,genellikle acil ve hayati
durumlarda daha makul veya hırçın kolektif kimliğin çatısı altında kolaylıkla toplanmayı
oluşturabiliyorlar.Canlıların bir kısmında bu mevcut.
O nedenle bir kalabalık suskun ve çaresiz yaşarken,diğer bir kalabalık güç ve güvene dayalı saldırgan ve acımasız tavırları ile öne çıkmaya çalışabilir,Söz dinlemez,azıtır,ne oldum delisi olur,ses yükseltir..Sonuç itibariyle önderliğe soyunmuş insanlar başta güven,
sadakat,toplayıcı,arkasından gelen gelmeyen kalabalıkları kucaklayıcı,geniş düşünen,
mütevazi,kendini sürekli yenileyen,aydın,çağı yakalamaya çalışan, halkını ayağıda uyutmayan dürüst insan olmalı ki önder olabilsin,arkasından sürükleyebilsin, dereyi tümüne gözü kapalı atlatabilsin.yoksa bir sürü
atlar çoğunluğu atlamaz geri dönüp gider.bağırsanda,el çalsanda atlatamazsın,ıslık çalsan da dereyi karşıya geçiremezsin.O özel bağı bütün kalabalıkla kurmaya muktedir olmamışsın demektir.Çabalamak lazım mı lazım,hiçbir şey için geç değildir,hep yarın yeni bir güneşin doğacağını,karanlığın üstünü örtebileceğini anlamak çok da zor değil.
Belgeseli izlerken çobanın anlaşmalı ıslık çalarak büyük bir ümitle suya girdiğinde koç'un; çobanı yalnız başına suyun orta yerinde hayal kırıklığı içinde bıraktığınıda gördüm.
Seyirciler arasından on yaşında ki bir çocuk şöyle bağırıyordu,biz herşeyin farkındayız….