Mustafa M. Atilla

Yazmayayım da neyleyeyim

Mustafa M. Atilla

Yanlışları ve doğruları,olayları, anlamaya çalıştığımız zaman onun ilkine,evveline,geldiği yere,çıkış yerine vs bakmalıyız öncelikle,..Nasıl oldu,nereden kaynaklı,kim oluşturdu gibi.

Yazımın içine fotoğraf ekledim,çünkü bu fotoğraflar yazımın konusu hakkında size anlatmak istediğim ana temaya götürecektir.

1986 yılında ticari bir iş anlaşması kapsamında Antalya’ya geldim.O yıllara yakın bir geçmişte, Turgut Özal’ın bu güzel şehir için yapmış olduğu yorumlar dikkate değer bulunmuş olmalı ki,ülke içinden insanlar akın akın gezmeye,görmeye,yerleşmeye başladılar.

Arz, talep doğuran bu yorumlar,tabiri caizse Antalya da inşaat sektörünü mantar gibi yapılanmaya davet etti.Acayip bir şekilde göç ve inşaat patlaması yaşandı,her cadde,her sokak konkasör sesleriyle yankılanırken,tozlu, kumlu çimentolu binalar üç beş ay gibi kısa sürede tamamlanıp alıcılara teslim ediliyordu.

Başlangıcı seksenli yıllar olan bu durum hiç hız kesmeden günümüze kadar geldi.Neden bu konu?..şunun için,eğer bu ülke bizim,hepimizin yaşam alanı ise konuşmaya,yazmaya,

sorgulamaya hakkımızın olduğuna inandığım için bu konu.

Yangından mal kaçırırcasına,memleketin birçok yerinde yapılması için inşaat izni verilen insanları analiz ettiğinizde karşınıza çıkan insan profili neydi biliyor musunuz? önce Antalya’ya genellikle Karadeniz’den sonra Doğu ve Güney Anadolu’dan inşaatlar da çalışmaya gelen, gözü açıldıktan sonra da inşaat yapmaya soyunan eğitimsiz,belgesiz, yetkisiz insanların.. Antalya gibi turizmin gözbebeği kenti, kat karşılığı yapılanması  müsaadesi ile al yap sat izinli binaları rüşvet çarkı içinde eğri büğrü,zemin etüdü olmadan yapmaya yeltenen insanlar doldurdu.

Bunun için hiç bir zaman vah tüh söyleminde bulunmak istemiyorum.Aslında ortada vah tüh lü bir durum vardır fakat sebebini yıkacak yer varken, başıboş bırakılan bu sektörün sorumsuzluğunu onlara yıkmak anlamsız gelmiştir bana.Altta ki fotoğraf bizim mimarların hayal gücü ve inşaat mühendislerinin maharetli bilgileri.

Yazmayayım da neyleyeyim

Fotoğraf ortada,her şey göz önünde.Çünkü! ben her konuda olduğu gibi bu konuda da derdim, bağcıyı dövmek değil,üzüm yemektir.

Müteahhitliğe başlayan bu insanlar,kendilerini mimarların kapısında bulmaları gerektiğini, yerel yönetimlerin merdivenlerini ruhsat işlemleri için aşındırma sürecinde öğrenirler.

Gidilir inşaat mühendisi ve mimarın kapısına,alelacele çizimler hesaplamalar derken temel kazmalar belkide ruhsat ve yapı izni çıkmadan kazma vurulurdu.

Bir daha Mimar Sinanları görmenin hiçbir zaman mümkün olmayacağı süreçten geçerken

ulu orta ortalıkta dolaşan,kendini yetiştirme zahmeti ve gayreti içine sokmamış binlerce mimar ve inşaat mühendisi;üstünkörü,alelacele yaptıkları çizim ve projelerle haydi gidin başlayın  komutunu veriyorlardı… işte yukarıdaki fotoğraf bu şekilde takdim edildi bize.

Zevkten,mimariden özentisiz ve yoksun onlarca üniversite diplomalı bu mimarlar ve inşaat işçisi iken müteahhitliğe soyunan insanlarla kol kola binaları yükseltmelerinde de herhangi bir beis görmediğimi de yine söyleyebilirim.

Sadece bu konu değil,her resmi konu da seremoni oluşturmayan,bilgisizlik,görgü kuralından kaynaklı umursamazlık,zevksizlik,

yeteneksizlik,aklı boşa harcamış gibi görünen, çoğunluğu eğitim ve bilgi kaynağı zannettiğimiz

Akademisyenlerden  kaynaklı bir beceriksizliğin

kurbanı olan yeni ve genç mimarlar ve yerel yönetimlerde görev verilmiş ruhsat işlemi yaptırtılan görevli şahıslarda da beis aramıyorum.Aradığım yer;İşin en yukarısı

tepesi,eğitimin üst noktası,Üniversite de mimarları ve inşaat mühendislerini yetiştirecek diye gönül bağladığımız akademisyenlerdir.

Akademisyen; kendini yetiştirdiği kadar,talebesi de o derece Mimar Sinan’dır diyorum ben.O nedenle ülkenin tamamında aynı durum var ise

bu sektörde bir sorun var demektir,..

Bu fotoğrafta batı mimarlarının hayal gücü.

Yazmayayım da neyleyeyim

Ben; ülkenin mimari tarzına, görsel yapısına,

bakıldığı zaman insanda oluşturduğu göz zevkine,nerede olduğuna,hayal aleminde mi

yoksa zihninin köşesinde ki bir harabeden mi

esinlendiğine bakarım ve o mimarın,kim olduğunu,karakter zenginliğini,beceri ve

yeteneğini,kendine ve işine duyduğu saygıyı,

aksettire bilip bilmediğine bakar, o vakit  vah tüh de diyebilir veya hayal gücü zenginliği olan insanların varlığından da mutluluk duyarım.

 

Sinemada böyledir,şehir planlama da böyledir,

ülkeyi idare etmede böyledir. Tasarımlar,ve restorasyonlar üzerinde çalışılmış tüm görseller de böyledir.

 

Gözden, beyne bir akışla akmaya başladığı zaman tüm görseller, insana ya huzur verir, ferahlatır,yahut içsel bir sıkıntının dışa vurumunu yaşatır.

 

Birinci resimle ikinci resimdeki yapının mukayesesini yaparken,bir mimarı yetiştiren akademisyenin dar sokaklardan özverili çalışmayla geçip geçmediğini anlayabiliriz.

 

Mesleğini icra ederken,yetiştirdiğim mimarlar içinden bir Mimar Sinan çıkabilir mi diye düşünmesi de, ikinci fotoğrafın içindeki yapılara bizi götürür.O zaman anlarız ki yapı işinde

bir yerlere gelmişiz, sesini de o zaman duyabiliriz.

Bunu gerçekleştirmenin yolu,mimarlar resimdeki fiyakalı yapı mimarilerini,kendi tarzlarının ön bahçesine koymalarını ve çalışmalarını bu göz alıcı mimari ile harmanlamaya başladıkları zaman ortaya

yepyeni bir tarzla maharetli ellerden çıkan binalar yükselir ve dünya önüne bizde yeniden yeni binalar ve yeni mimari yapılarla

çıkarız.Batı medeniyeti için tek dişi kalmış canavar diyebiliriz fakat onların yapı kültürünün

göz alıcılığına da laf söylemeyi bir tarafa bırakıp takdir etmek lazım.

Yoksa çak kalıbı,döşe demiri,arka ön balkon,bir iki anlamsız dekor, zevksiz ve hayalsiz mimarla

birinci fotoğrafı ancak yaparız.

Antalya'nın yeni bir görünüme ihtiyacı var,şimdi başlarsak elli yıl sonra dönüşümü tamamlamış oluruz.

İstanbul hariç memleketin her köşesinde bu yapıları görmek şans olsa gerek.  Bu ekonomik

krizin orta yerinde,dünyanın ve insanlığın nereye gittiği dönemde bu hayali gerçekleştirmek de çok zor,fakat yinede gönül istiyor.

Antalya turizmde dünyaya açılan bir kapıdır,o nedenle apayrı bir yapı modeliyle gözleri kamaştırmak istiyorum,..Unutmadan söyleyeyim büyükşehir belediyemiz bu görüntü kirliliğini nasıl güzelleştiririm diye,ana cadde üzerlerinde ki binaların ön yüzünü boyamaya çalıştı fakat güzel boyansa da çirkin yine göründü diyorum.

Kıymetli okurlarım.

Yazarın Diğer Yazıları