15 Temmuz kalkışması bir işgal hareketidir
Nimetullah Arvas
Tarihin her döneminde hak ile batıl, haç ile hilalin mücadelesi olmuştur. İlk peygamber Hz. Adem’in, hakkı temsil eden oğlu Habil, batılı temsil eden oğlu Kabil tarafından şehit edilmiştir. Nice İslam peygamberleri zulme uğramış ve şehit edilmişlerdir.
Münafık tipler ve hain kişi ve kuruluşların, alemlere rahmet olarak gönderilen ‘’örnek kul, son resul’’ Hz. Muhammed’e ve ona tabi olanlara çeşitli baskılar uyguladıkları bilinmektedir. Müminleri yurtlarından etmiş, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere Medine’ye hicret etmek zorunda bırakmışlardır. Gerçi bu hicret rahmete ve İslamiyet’in kısa sürede yayılmasına vesilede olmuştur. İran’ın fethedilmesi, Bizans’ın mağlup edilmesi memleketlerin İslamiyet’in güzellikleriyle tanışmasına da vesile olmuştur.
Müslüman toplumların itikatlarını bozmak, sömürge haline getirmek, parçalamak ve bölmek konusunda gayrimüslimler hiç durmamışlardır. Müslümanların örf ve adetlerini bozmak, kendi kültür ve medeniyet değerlerine yabancılaştırmak, İslami değerleri hor ve hakir göstermekle beraber, kendi değerlerine hayranlık duyar hale getirmek için sürekli mesai sarfetmişlerdir. Şurası bir gerçektir ki, emperyalizm bir ülkenin zenginlik kaynaklarını elde etmeden önce o ülkenin genç beyinlerinin enerjilerinden yararlanarak onları kendilerine bağımlı hale getirirler.
Batı dünyası tarih boyunca özelde Müslüman Türk milletini, genelde tüm İslam dünyasını itikadi(inanç), ameli(ibadet) yönden tahrifatlar yaparak Müslümanları iman, itikat ve ibadet yönünden duyarsız hale getirmek için projelerde geliştirdikleri bilinen bir gerçektir. Örnek olarak geliştirdikleri projelerden bazıları şunlardır.
-İbrahimi Dinler
İbrahimi dinler adı altında yeni mesajlarla ortaya atılan ehli kitabın, bu proje ile peygamberlerin babası Hz. İbrahim’i şemsiye yaparak batıl dinlerini meşrulaştırma projesidir. Halbuki Kuran’ı Kerim onların ortaya attığı bu planlarını reddetmektedir. Kuran Yahudi ve Hristiyanların Hz. İbrahim’le bir alakası olmadıkları Hz. İbrahim’in şirkten uzak, hanif, tertemiz Müslüman olduğunu bildirmektedir. ‘’İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir Müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi. Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.’’ (Âl-i İmrân 67-68) Prof. Yümni Sezen’in ifadesiyle ‘’Museviler ve İseviler Hz. İbrahim’den kalan hiçbirşeyi takip etmemişlerdir. Örneğin Kabe’yi Hz. İbrahim ve Hz. İsmail inşa etmişlerdir. Hacda yapılan ibadetler bizatihi Hz. İbrahim tarafından tatbik edilmiştir. Allah’a yaklaşmak için ifa edilen kurban ibadetleri yoktur. Dolayısıyla ibrahimi dinler ifadesi tevhid açısından ve batıl ibadet açısından da sahih değildir. Görüldüğü gibi ‘’İbrahimi dinler’’ anlayışı dinler tarihi bakımından da İslam dini açısından da yanlış bir anlayıştır ve kullanılan kavram yanlış bir kavramdır.’’
-Dinler arası diyalog
Dinler arası diyalog bir ihanet projesidir. Asrı saadette Peygamber Efendimizin imparatorluklara, krallara gönderdikleri mektuplar elimizdedir. Heraklius’a gönderdiği bir mektupta ‘’ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın ve Resulü olan Muhammed’den Rum’ların büyük Reisi Heraklius’a …Hidayet’e ve hakka ittiba edenlere selam olsun. İlan ederim ki; seni tam bir İslami davetle İslam’a çağırıyorum. Müslüman ol, selamet bulursun. Müslüman ol ve Allah sana iki kat ecrini verir. Eğer yüz çevirirsen, tebaanın günahı senindir.’’ ( Din istismarı s.94) Dinler arası diyaloğun esas amacı Allah merkezli bir din etrafında insanları buluşturmak
olup, Allah resulü Hz.Muhammed’i ve onun şeriatını dinden çıkartmaktır. Allah’u Teala ‘’Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.’’ (Bakara 120) Bu ayet gerçeği apaçık bir şekilde beyan etmektedir. Avrupa birliğine alınmamanın altında da bu yatmaktadır. Ve yine başka bir ayette Allah’u Teala ehli kitabı bir kelime etrafında toplanmaya çağırmıştır. ‘’De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin (1): Yalnız Allah’a ibadet edelim (2) O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım(3) Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” (4) Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız. ”(Âl-i İmrân 64) ‘’Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.’’(Muhammed 19) Ve ‘’Muhammed, Allah’ın Resulüdür.’’ (Fetih 29)
Geçmiş peygamberlere verilen en üstün sıfatlar Peygamberimizde toplanmıştır. Hz. Muhammed’e tabi olan bütün peygamberlere tabi olmuş olur. Kuran bütün semavi kitapların özü ve özetidir. Semavi kitapların doğrularını tasdik etmiş yanlışlarını tashih etmiş (düzeltmiş) ağır hükümlerini tahfif (kolaylaştırmıştır) etmiştir. Kuran’ı tasdik eden bütün semavi kitapları tasdik eder. Dolayısıyla dinler arası diyalog, dinlerin birleştirilmesi gibi projeler Kuran’a ve tevhid inancına aykırı kurulmuş bir tuzaktır.
-Ilımlı İslam
Ilımlı İslam’dan esas maksat Müslümanları ruhsuz bir beden gibi hareketsiz yapmaktır. Halbuki İslamiyet’te ruhbanlık yoktur. İslam’daki ruhbanlık cihaddır. İslam ümmetine gerektiği zaman gerektiği yerde cihad farzdır.
A. Cihadı Ekber (Nefisle yapılan cihad): Amacı nefsin terbiye ve tezkiyesi olan cihad-ı ekber, Muhammedi ahlakın güzellikleriyle insan-ı kamil, Kuran ve sünnette bildirilen özelliklere sahip kılmaktır.
B. Mal, İlim, Beden ve Hikmetle Yapılan Cihad: Amacı bütün insanlığın mutluluğunu temin etmeye ve gönüllerini fethetmeye vesile olmak. Mal, beden, ilim ve gerekli vasıtalarla yapılan cihaddır.
Ilımlı İslam tabiri İslam’ın ruhuna aykırıdır. Çünkü o zaman radikal İslam ismiyle bir İslam var demektir. Böyle bir şey mümkün değildir. Allah’u Teala Hz. Muhammed ‘in ümmetini ‘’vasat ümmet’’ olarak isimlendirmiştir. İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat bir millet kıldık.’’ (Bakara 143)
İslam tarihinde münafıklar hiçbir dönem boş durmamışlardır. Peygamber asrında meydana gelen bir hadiseyi aktarmakla, 15 Temmuz kalkışmasının daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.
Mekke’de Ebu Cehil ve benzeri tipler, Medine’de ise Ebu Amir El-Fasık (bozguncu) gibileri Hz. Muhammed’in başarılı olmasını hiç istememişlerdir. Medine’deki Ebu Amir yandaşları kendisine Medine’de bir mescit yapmaları ve güçlerinin yettiği kadar silah ve mühimmat toplamaları için haber yollamış. Kur’an tabiriyle Mescid-i Dirar yapmak suretiyle faaliyetlerini bu mescitte yürütmesini istediler. Oda buna çok sevinerek Rum Kralı Kayser’e gideceğini ve oradan yardım, destek ve asker getirerek Hz. Muhammed’i Medine’den çıkaracağını düşünüyordu. Çünkü Ebu Amir Peygamber olmaya hazırlanıyordu. Esas niyeti peygamber olmaktı. Kendisi ise bir Hristiyan idi. Bugünkü tabirle “Bir paralel yapı oluşturmaya çalışıyordu”. Yapacakları zararlı mescitte Peygamber Efendimizin otoritesini zayıflatmak, Müslümanları dağıtmak ve Müslümanlar arasında dinsel bölücülük meydana getirmek için fiziki bir yapıya ihtiyaçları vardı. Ve bir mescit inşa ettiler. Bu mescidi yasallaştırmak içinde,
Peygamber Efendimizi bu mescitte namaz kılması için davet ettiler. Peygamber efendimiz Tebük Seferi hazırlığında olduğu için sefer dönüşü orada namaz kılacağını onlara söyledi.
Bu olayı Kuran-ı Kerim’in Tövbe Suresi’nin (107 ile 110) uncu ayetinde öğrenmiş bulunuyoruz. ”Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescit yapmışlardır. “Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.
Orada asla namaza durma! Daha ilk günden takvâ temeli üzerine kurulan mescit ise namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da arınmaya çalışanları sever. Binasını Allah’a saygı ve O’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir, yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak, onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah hakkı çiğneyenleri doğru yola iletmez. Onların kurduğu bina, yürekleri paramparça olmadığı (yaşadıkları) sürece içlerinde b ir huzursuzluk kaynağı olmaya devam edecektir. Allah her şeyi bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.” Kuran-ı Kerim’de yapılan bu binanın ismi her ne kadar mescit ise zararlı eylemler gerçekleştirmek için yapılmıştır. Bundan dolayı adı Mescid-i Dirar konulmuştur. Kutsal değerlerin her dönemde istismar edildiği bilinen bir gerçektir.
Allah’u Teala Peygambere orada asla namaz kılmamayı emretmiştir. İlk günde takva (samimiyet) üzerine kurulan mescidin daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Bu ayetler indikten sonra bu zararlı mescit bizatihi peygamber efendimiz tarafından yıktırılmıştır. Belli bir süre sonrada Ebu Amir kahrından ölmüştür. Öldüğü kaynaklardan bildirilmektedir. Bu olayın günümüze yansıması ise dikkat çekicidir. Mukaddes değerlerin istismar edilmesi her dönemde İslam toplumunda büyük yaralar meydana getirmiş ve telafisi güç olan tahriplere sebep olmuştur.
İslam düşmanları, Anadolu ve Türk dünyasında her dönemde kirli emellerine ulaşmak için planlı proğramlı faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu faaliyetler itikadi (inanca dayalı), siyasi, askeri ve iktisadi alanda olmuştur. Haçlı seferleriyle birlikte bozuk itikat sahibi olan çevreler, Anadolu’yu hedef seçmişlerdir. Tarihte İslam ümmetinin önderliğini Müslüman Türkler yapmışlardır. Bu unutulmamalıdır. 15 Temmuz’dan önceki Safahatlarda Anadolu’nun garip gureba, fakir fukara zihinleri anne sütleri kadar ak ve berrak bir gençliğin istismarı söz konusu olmuştur. Yani Çanakkale’de uğradığımız zarar 15 Temmuz’dan önceki yapılan faaliyetlerin zararları hiçbir zaman küçümsenemez. Elimizden bir gençlik kaydı. Hiç unutmamak gerekir ki Çanakkale’deki ruh 15 Temmuz’da da direnişe geçti.
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım…
Cenabı Allah ülkemizi ve İslam alemini her türlü tehdit ve tehlikelere karşı muhafaza etsin.