AÇ KAPIYI BEZİRGÂNBAŞI
Prof. Dr. Nurten Laleci Sarıca
Geçmişten günümüze kalan ve korunarak gelecek nesillere, onların yararına olacak şekilde aktarılan, evrensel değerlere sahip ve belli ölçütleri taşıyan tarihi kıymetlerin tamamı kültürel miras olarak tanımlanmaktadır. Anlamı itibarıyla kültürel miras toplumlara toplumların üyelerine ortak bir geçmişi hatırlatır, birlik beraberlik ve dayanışma kabiliyetini arttırır, güçlendirir ve geleneklerinin çeşitliliğini devamını sağlar. Kültürel miras somut, somut olmayan ve doğal kültürel miras olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip olan ülkemizin nerdeyse her tarafında gördüğümüz arkeolojik eserler, anıtlar, heykeller, yazıtlar somut kültürel mirasımızı oluştururlar. Soyut veya somut olmayan kültürel mirasımıza gelince; toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanmaktadır. Gelenekler, dil, sözlü edebiyat ürünleri, sözlü tarih bu kapsamda değerlendirilebilir.
Dille aktarılan sözlü anlatımlar ve gelenekler bağlamında somut olmayan kültürel mirasa dâhil edilen ve korunması konusunda çalışmalar yapılan alanlardan birisi de çocuk oyunlarıdır. Her ne kadar günümüzde teknolojik gelişmenin gölgesinde kalarak unutulmaya yüz tutmuş olsa bile ülkemizin her bölgesine özgü, farklı özelliklerde çocuk oyunları mevcuttur. “Çocuk oyunları, ana yapısı değişmeden kuşaklar arasında aktarılarak sürdürülen kültür ürünlerinden biridir. Bu yönüyle oyunların geçmişe dair ipuçları verdiğini söylemek olasıdır. Oyunun uygulayıcısı olan çocuklar çevrelerinde gördüklerini ve duyduklarını taklit ederler ve yine çevrelerindeki doğal materyalleri kendilerine oyun aracı yaparlar” der araştırmacı C.Göğüş.
Yazımızın başlığındaki “Aç Kapıyı Bezirgânbaşı” ismi de aslında Anadolu’nun birçok yöresinde oynanan bir çocuk oyununun adıdır. Van ve yöresinde de çocukluğumuzda arkadaş grubumuzla sıkça oynadığımız şarkılı oyunlardan biri olan bu oyunu çocukluğunda oynayanlar hemen şu sözleri hatırlayacaklardır:
“- Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı
- Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin
-Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun
-Bir sıçan
-İki sıçan
-Deliğe(kapana) kaçan”
Oyun şöyle oynanır: Öncelikle sayışma yapılarak iki kişi seçilir. Bu iki kişi diğer çocuklardan duymayacakları şekilde kendilerine meyve, çiçek veya hayvan adlarından birer takma ad takarlar. Sonra iki çocuk karşılıklı durup el ele tutuşup bir tür köprü yaparlar ve beşik sallar gibi kollarını yukarı aşağı doğru sallamaya başlarlar. Bu harekete yukarıdaki sözleri içeren şarkı da eşlik eder. Sıraya giren çocuklar tek tek ebelerin kollarının altından geçer. En son “bir sıçan, iki sıçan ve deliğe( kapana) kaçan“ sözü söylenirken kolların arasında kalan çocuğa sessizce ebelerin tuttuğu isimler sorulur. Örneğin Elma mı? Armut mu? gibi. Bu isimlerden istediğini seçen çocuk kolların arasından çıkar isim hangi ebeye aitse onun arkasında yerini alır. Bu şekilde tüm çocuklar teker teker köprüden geçip, kapana girip kapandan kurtuluncaya kadar devam eder oyun. Tüm çocuklar bitince ortaya bir çizgi çekilir ve iki grup birbiriyle çekişmeye başlar. Çekişme sonrasında çizgiyi geçen taraf oyunu kaybetmiş sayılır ve “çürük elma” diyerek cezalandırılır.
Çok kolay ve eğlenceli bu oyunun tarihsel arka planına bakıldığında aslında oldukça eskiye 15. ve 16. yüzyıllara dayandığı ve dönemin toplumsal yapısıyla ilgili bilgiler içerdiği anlaşılmaktadır. C.Göğüş’ün makalesinde ayrıntısıyla açıkladığı bu tarihsel arka plana göz attığımızda oyunun Osmanlı Döneminde saraya eşya getiren kervan sahibiyle sarayın alım-satımdan sorumlu bezirgânbaşısı arasındaki pazarlığı anlatan karşılıklı konuşmaları temsil ettiğini, “ Aç Kapıyı Bezirgânbaşı” isminin de oradan geldiğini görüyoruz.Anadolu’nun farklı yerlerinde farklı isimlerle anılıyor ve oynanıyor olsa da içerikte farklılık olmadığı anlaşılıyor.
Kervan sahibi mallarını saraya sokmak için kapıda bezirgânbaşı tarafından karşılanır. Bezirgânbaşı ondan kapı hakkı ister. Kervan sahibi yadigâr olarak yani kendisini hatırlatması ve bezirgânbaşının gönlünü almak amacıyla ve daha sonraki girişlerinin kolay olması için ona getirdiği mallardan verir. İçeriye giren mallar tartılmak üzere kapan adı verilen büyük tartılara konulur. İşte bizim çocukken oynadığımız bu oyun, aslında yüzyıllar öncesinde yaşanan bu toplumsal ilişkiyi oyun şeklinde basitçe anlatır. Bu yolla kültürel bir aktarım gerçekleşir.
Görülüyor ki çocuklar yaşadıkları dönemin iyi birer gözlemcisi olarak tanık oldukları her şeyi oyunlaştırarak aslında bir şekilde kültür taşıyıcısı görevini de yerine getirmektedirler. Çocukların aradan yüzyıllar geçse de yaşanan bir olayı gerek sözlere dökerek, gerek hareketler yoluyla canlandırarak bize o anı bugün de yaşatabilmeleri dikkat çekicidir. Bu nedenle çocuk oyunları basit bir eylem olarak görülmemelidir. Bu oyunların içinde sosyal ve ticari ilişkilerin, geçmişten günümüze varlığını koruyan kültürel mekânların izlerini bulmak mümkündür. Yüzyıllar öncesinden günümüze gelen “Aç Kapıyı Bezirgânbaşı” oyunu da bunun en güzel örneği olarak bizlere ulaşmıştır. Bize düşen çocukken oynadığımız bu oyunu çocuklarımıza öğreterek gelecek kuşaklara aktarmak böylece kültürel mirasımızın konumunu sağlamaktır.