Şahbettin Uluat

Eski bayramlar ve çocuklar

Şahbettin Uluat

Zaman eski zamandı. Bizler çocuktuk; her çocuk gibi duyarlıydık, alıcıydık, antenlerimiz açıktı. Usta sanatçımız Cem Karaca'nın dediği gibi Turhalli değildik ama hep bir halleydik. Biz bize benziyorduk.

Başka duvarların kapılarının arkasında nasıl yaşamlar olduğunu bilmediğimiz için herkesi bizim gibi yaşıyor zannediyorduk. Bizden daha yoksul olanlardan da haberimiz yoktu bizden daha lüks yaşayanlardan da bihaberdik.

Ellerimizde bugünkü gençleri erken kalkmış horoz gibi uyandıran, harekete geçiren, düşünce ve davranışlarını yöneten renk renk, model model, telefon olarak bildiğimiz ama telefondan çok daha fazlası olan akıllı birleşik cihazlar yoktu. Öğrendiklerimizi atamızdan, babamızdan, öğretmenimizden, arkadaşlarımızdan öğreniyorduk. Duruşlarımız, düşüncelerimiz, kabullerimiz belliydi ve sınırlıydı. Fazlasına kafamızı yormuyorduk.

*

Eski bayramlar bağıra bağıra geliyorlardı, haftalar öncesinden gün sayıyorduk.

Baklavalar evlerde tek tek açılan yufkalarla ve bazen de yardımlaşma ile yapılıyordu. Kimin baklavasının daha lezzetli olacağını önceki bayramlardaki deneyimlerimizden biliyorduk.  Tatlı pişirmeyi son geceye bırakmanın şehirdeki ve tesisatlarımızdaki yetersiz elektriğin sık sık kesilme riski olduğu için sıkıntı doğuracağını da büyüklerimiz biliyorlardı. Bu yüzden gecikmiş pişirmeleri sistemin rahatladığı gece yarısından sonraki zamanlara bırakıyorduk.

İhtiyaç temininde son güne kalanların kasaplarda, kadayıfçılarda, berberlerde kuyruğa kalması Allah’ın emriydi. Konfeksiyon ürünleri şimdiki kadar yaygın değildi terziler bir ay öncesinden sıkı çalışmaya başlıyorlardı. Terzi çırakları bayramlık elbise tesliminde bahşişlerini alıyorlardı.  Son hafta hamamlar da hareketleniyor bayram akşamı kalabalıklaşıyorlardı.

Bu meslek grupları için bayram iki kere bayramdı, çok yoruluyorlardı ama karşılığını da alıyorlardı, biliyorduk.

Bayramlık bir çift ayakkabıyla, terzide diktirilmiş bir pantolonla çok mutlu oluyorduk.

Bayram harçlığı olarak verilen demir 1 lira bizi sevindirmeye yetiyordu,  kâğıt 5 lira aldık mı ömür boyu unutmuyorduk.  Çocuklara fındık verilmesi de o günün adetlerindendi.

Kâğıt mendilin hayali bile yoktu. Bayramlarda bez mendil veren büyüklerimiz hala vardı. El öpüp mendil  de alıyorduk.

Bayram sabahları tatlı uykularından uyandırılan erkek çocuklardan hazır olanlar temiz giydirilip bayram namazına götürülüyordu.  Camide yakın, uzak hısım akrabalarla konu komşularla buluşup bayramlaşıyorduk.

Kurban bayramının ilk günü kurbanlar kesilirdi. Kasap bulmak çok kolay olmazdı. Bilinen kasaplar öncelikle zengin kurbanlarına giderlerdi.

Bahçemizde kimi kurbanları kasaplar, kasap yardımcıları, kimilerini de bizzat babam kesmişti. İlk kesim esnasında çocuklar uzaklaştırılırdı.

Daha sonra bir taraftan kesilen etler özenle dağıtılmak üzere hazırlanırken, bir kısım et de bahçedeki taşla bir kerpiç duvarın dibine kurulmuş, ağaç, dal, çırpı ile yanan ocakta yemek için kavrulurdu. 

Kesim işi genellikle öğlenden sonraya kadar sürerdi.

Kurban eti pay edilirken yanlış anımsamıyorsam dörtte biri eve, dörtte biri konu komşuya, dörtte biri hısım akrabaya, dörtte biri de yoksullara ayrılırdı. Tabi bu kesin bir kural değildi, tamamını yoksullara verenler de olurdu, paylaştırmayı farklı yapanlar da.

Kurban bayramlarının ilk günü genellikle kesim işiyle geçtiği için kalan üç günde konu komşu, hısım akraba ziyaretleri yapılırdı. Tek katlı evlerin olduğu o günün mahallelerinde bütün evlerin kapıları çalınır, halleri, hatırları sorulurdu.

Çocuklar aldıkları paralarla sinemaya gider,  iğde, fındık, leblebi, bisküvi, lokum, bilye, topaç (fırfıra) gibi şeylere harcama yapar bazen de gözden uzak yerlerde kümelenir kâğıt oynarlardı.

*

O yıllarda haber kaynaklarımız radyolar ve gazetelerdi. Gazete her eve girmezdi. Yani biraz dünyadan bihaber yaşardık. Şimdiki Filistin Soykırımı türünden acı haberleri,  olmayan televizyonlardan ve cep telefonlarından öğrenemezdik. Uzak yakın olumsuz haberlerle buruk bayramlar geçirmezdik.

Ve yine o yıllarda kurban bağışlarımızı dünyanın mazlum ülkelerinde kestirebilme olanağına da sahip değildik. Türkiye’de, Van’da, Edirne’de, başka bir ülkede, kentte köyde yaşarken Afrika’daki, Orta Asya’daki, Filistin’deki mazlumlara kurban yardımında da bulunamazdık.

 Kurban Bayramınız kutlu olsun.

Kurban Bayramımız toplumsal ve bireysel huzura, barışa, hoşgörüye, yardımlaşmaya vesile olsun.  

Yazarın Diğer Yazıları