Şahbettin Uluat

İnsan değişir…

Şahbettin Uluat

Biz insanları çoğaltan, bize yeni şeyler öğreten, bizi doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendiren şeylerin birincisi ve en önemlisi öteki insanlardır.

Konumumuz, yaşımız, dünya görüşümüz ne olursa olsun bu böyledir.

Başta ebeveynlerimiz ve diğer aile bireylerimiz olmak üzere öteki insanların duruş ve davranışlarından, telkin ve konuşmalarından öğreniriz pek çok şeyi.

Bugün sahip olduğumuz inançlarımız; varoluşu,  dünyayı, eşyayı, olayları kavrama şeklimiz büyük ölçüde onların eseridir.

Onlar benim için başka birileridir, sizin için başka, öteki için başka.

Dünya görüşleri, inançları, yaşam tarzları bazen birbirleriyle benzerlik gösterse de,  onların bazıları kimi zaman birden fazla kişi için ortak etki odağı olsa da her birimiz için başka birileridir. Aynı insandan ben farklı etkilenirim, siz farklı.

Onlar birimize anne sıfatıyla etki ederler, başka birimize hala, teyze, abla ya da arkadaş sıfatıyla. Hepimize aynı mesajları verseler de bizler o mesajları kendi yapımıza, kapasitemize göre farklı şekillerde alır kabul ederiz, ya da almayız, alamayız.

Etkilendiğimiz insanlar yalnızca aile bireylerimiz değildir.

Öğretmenlerimizden, komşularımızdan, patron ya da çalışanlarımızdan; yaşlılarımızdan, din adamlarımızdan, dostlarımızdan, gençlerimizden ve duruma göre çocuklarımızdan da etkileniriz.

Duruma göre başkalarından etkilendiğimiz gibi biz de birilerini etkileriz, birilerine esin kaynağı, örnek oluruz. Bazen sözlerimizle, bazen duruş ve davranışlarımızla başkalarının anlam dünyalarında yer ediniriz.

O insanlardan gelen mesajları tezgâhına mal koyacak bir tüccar gibi seçer alırız. Kimilerini elden kaçırmaz başköşeye koyarız, kimisini aldığımız gibi yerine koyarız, kimisini de uzun uzun düşünür öyle karar veririz.

Farklı değer yargılarımıza göre farklı şeyler seçer alır, farklı şeyleri bırakırız.

*

İnsanın düşünce dünyasını etkileyen, geliştiren ya da duruma göre bozan mesajlar yalnız insanlardan gelmez.  Duruma göre tanığı ya da parçası olduğumuz olaylar, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler, belgeseller, bulunduğumuz fiziksel çevreler de şu ya da bu anlamda esin kaynaklarımız olurlar.

Doksanlı yılların başlarında Mersin’den Van’a gelen bir otobüste yanımdaki koltukta oturan kişiye yön veren esin yaşadığı bir olaydı. 

Dediğine göre memleketi Van’dan taşınıp Antalya’ya yerleşmiş, bir süre orada yaşadıktan sonra yaşadığı bir olay üzerine geri Van’a dönmeye karar vermişti.

Şöyle demişti;

“Bir akşam işten eve giderken kaldırımda bir adamla birlikte yürüyordum. Çerez almak için caddenin karşısına geçtiğim anda aracının kontrolünü kaybeden bir sürücü karşı kaldırıma çıktı ve az önce benimle yan yana yürüyen adamı ezip öldürdü. Bu beni ciddi ciddi düşündürdü. Eğer dedim kendi kendime, karşı kaldırıma geçmemiş olsam şimdi ben de onun gibi ezilmiş olacaktım. Bu yabancı şehirde hiç kimse benim kim olduğumu bilmeyecekti. Cenazeme kimse gelmeyecekti. Belki de götürüp kimsesizler mezarlığına gömecek, unutacaklardı. Ailem bu yabancı şehirde perişan olacaktı. Oysa böyle bir olayla memleketimde karşılaşsam başımıza toplanan kalabalığın içinde hiç olmazsa bir kişi beni tanırdı, aileme haber verirdi. Hiç olmazsa birkaç dost, akraba cenazemde bulunurdu.”

Evini kamyona yükleyip yola çıkarmıştı, kendisi de otobüsle dönüyordu.

Elbette günümüzün Vanlısı bol ve Vantalya olarak da adlandırılan Antalya’sında o arkadaşın o günkü dönüş gerekçesi önemini yitirmiş kabul edilebilir ama yaşandığı zaman dilimi için ve yaşayan kişi bakımından anlamlıydı.

Vaktiyle çalıştığım bir bankanın kursunda tanıştığım bir bayan arkadaş her şeyi hafife alıyor, adeta dünyayı umursamıyordu. Nedenini sorduğumda da erkeksi bir tavırla “abi, ben bir trafik kazası geçirdim; o taraf ölüm, bu taraf yaşam, ben bu tarafta kaldım. Anladım ki, dünya boş. Hiçbir şeyi ciddiye almak gerekmez” demişti. Motivasyon kaynağı yaşadığı bu olaydı.

Sinema ve belgeseller de duruma göre insanlar için esin kaynağı olurlar.

Dostum Cafer Özvan, bir sohbetimizde çocukken seyrettiğimiz kovboy filmlerinden her çıkışımızda kovboylar gibi, sanki çifte tabanca taşıyormuşuz da her an ateş etmeye hazırmışız gibi yürürdük demiş, bana o günleri anımsatmıştı, haklıydı.  

Amerikalı çocukların Batman’a, Süpermen’e özenip kendilerini çatılardan aşağı saldıkları haberlere konu olmuştu.

Ülkemizde seyrettikleri filmlerdeki lüks yaşamlara özenip artist, şarkıcı olmak için İstanbul yollarına düşenleri de, sosyal içerikli filmlerden etkilenip yoksul kimselerin etkinliklerine katılan, onlarla yürüyen zengin çocuklarını da, yine filmlerden etkilenip başka eylemlere yönelenleri de çoğumuz biliriz.

Kitaplardan etkilenen insan sayısı az mıdır?

Kitaplar ve insanlar söz konusu olduğunda dünyanın her yerinde milyonlarca satan kişisel gelişim içerikli yayınlar düşünce ve davranış biçimlendiricileri olarak birinci sırada gösterilebilir.

Mesajı olan denemeler, romanlar, öyküler ve başka türler tarih boyunca insanoğlunu etkilemişlerdir.

Dini kitaplar farklı etkiler insanı, bilimsel kitaplar farklı, bilim kurgu türü farklı, açık saçık kitaplar farklı, şiir türünde olanlar farklı.

Fiziksel çevreler de insanın şekillenmesinde rol oynar. Lüks yaşamların olduğu semtler başka etkiler insanı, her türlüsünden kenar mahalleler başka, hastaneler, hapishaneler başka, köyler, mezralar başka.

*

Yapısında et, can, akıl, kalp ve ruh olan insanın değişime uygun yanları hep vardır.

Yukarıda sayılan ve sayılmayan esin kaynakları ve etki odakları dokundukları kimi insanları an be an şekillendirirler.

Yaşımıza, dünyaya bakışımıza, birikimimize, yapımıza göre etkileşime girip oyun hamuru gibi kolay değişip dönüşenimiz de olur, taş gibi direnip korunanımız da. Çoğumuz bu aşırı uçların dışında, ortalarda bir yerde dururuz.

O son gün gelinceye kadar.

Yazarın Diğer Yazıları